Küresel ısınma ile birlikte değişen iklim gibi sosyal olaylar da yaşanıyor. Küreselleşmenin tek kutuplu önlenemeyen etkisi, evrensel ölçekte insanlığı tehdit etmektedir. “Süper güç” ABD’nin sorgulanmayan ve dizginlenemeyen keyfiliği, küresel terörü beslemektedir. Etki tepki yasası, kontrollü bir şekilde işlemektedir.
Sosyolojinin yeni arayışları arasında öncelikli olarak “farklılaşma, çatışma ve bütünleşme” yer almaktadır. Bunlar, konunun temel kavramlarını oluşturmaktadır. Önümde, bu konuda yapılmış bir çalışma var. III. Ulusal Sosyoloji Kongresi’nin kitap haline gelen bildirileri, ışık tutuyor.
Giriş bildirisinde, küreselleşme felsefesiyle birlikte sosyal devlet, eşitlik, adalet ve dayanışma gibi temel toplumsal kavramlarında farklı biçimde algılanacağı belirtilmektedir. Kavramları, yeni bilgi ve anlam yüklenmesiyle tecrübenin imbiğinden ve kültürümüzün ikliminden geçirdiğimiz zaman yeni bir sonuçla karşılaşmaktayız.
Artık, sosyal ve kültürel dinamikliği ile bunların evrensel değerlerle etkileşme sürecini durduramayız. Yapacağımız, bunu kendi öz kültürümüzün değerleriyle pozitifleştirecek bir sentez ve yaklaşımı geliştirmektir.
Günümüzde, “Yeni insan” var. 21. yüzyıla yeni ihtiyaçlarla eklenen bir insan. Son çeyrek yüzyılın değişen panoraması, bilişimin izini sürüyor. Onun etki alanında nefes alıyor. Küresel bilgi geçişi, kuşaklar arası mesafeyi açıyor. Yeni insan, sistem algısıyla ve beklenti önceliği ile farklılaşıyor.
Yeni insanın, ait olma duygusu; sadece mekânla, toprakla, kariyerle, köklerinden aldığı bağlarla ve değerlerle sınırlı değil. Bu yatay ufuk ve etkileşim sinyalleri, her defasında hızlı düşünce parametreleri ile yeni bir boyut kazanmaktadır.
Bu akışkanlık ve kot farkı ile yükselen toplumsal debiler, akıtılan mecrada yeni bir türbülansın işaretleri ile doludur. Kaçınılmaz ikilemlere, arayışlara ve çözümlere sürüklemektedir.
Kişinin kendini “birey” olarak fark etmesi, endüstri toplumundan bilgi toplumuna ve ötesi ruhanileşmeye doğru bir seyir izledikçe, sembollerin anlamları değişiyor. Anlamlar değer hiyerarşisini ve iç taleplerin enginliği ve görünenin zenginliği arasında bir çatışma yaşıyor.
Çoğunluk, toplumu okumanın kendini okumaktan geçtiğini ve dönüşüm isteğinin kendi içinde saklı oluğunu anlamaya başladıkça, yeni sosyal verilerin yeni süreçlerine hazırlıyor.
21. yüzyıl bu yönüyle, kimileri için örülecek bir dantel sadeliğinde ve estetiğinde sanattır, kimisine göreyse ipin ucu kaçmış ve kördüğüm olmuş bir açmazdır.
Farklılaşmanın, çatışmanın ve bütünleşmenin beraberinde getirdiği ödevler var. Dün buna ihtiyacımız yoktu, bugün var. Dünyanın yeni yüzü, sacın üç ayağını hatırlatıyor. Köyden kente göç arttıkça kentleşme olgusu ve birlikte yaşama zarureti kendini gösteriyor.
Kentleşmenin sürüklediği yeni iletişim ve ortaklıklar başlıyor. Ekonomik değer üretimi önem arz ediyor. Bunun sonucu küreselleşme öne çıkıyor. Kendi başına olamamanın ve entegre olmanın yeni davranış kalıpları ve zorlandığımız alanlarla karşılaşıyoruz.
Kentleşme ve küreselleşmenin, sosyoloji ve ekonomi ilişkisi, bireyin psikolojini önemli kılmaktadır. Birey, bireyci ve toplumcu karakteristiğini sağlayacak bir psikoloji ile tanışma aşamasına gelmektedir.
Dünyanın değişimi, ülkemizin gelişimi ve farklılaşmanın demokratikleşme ile birlikte gün ışığına çıkma yeteneği, fazlasıyla yaşamak ve yaşatmak istediği yoğun ve karmaşık dönemlerin habercisidir.
Sonunda bütünleşerek; çatışmayı farklılaşmanın demokratik desenlerine ait bir müzakere ve çeşitlilik olarak görebiliriz.
“Taife taife, kabile kabile yaratılma”nın gereği olarak tanışma ve işbirliği ile yardımlaşma öngörülmesi, farklılaşmanın birleştirici kimyasına yönelmemizi salık veriyor.
En çok bu yaklaşımın arifesindeyiz. Ödevlerimiz, kalıplarımızı aşan sorumluluklarımızdır.
25.01.2007
E-Posta:
[email protected]
|