Hayat, bir toz bulutu değil, bir sağanak hali. Bazen güneş açar, bazen fırtına boğar, bazen rüzgâr pusu kurar meltemsi havalara. Bazen su donar, içindeki camit hal, çatlağa konar ve parçalar, koruyucu maddeleri ve bağlayıcı kapları.
Hayat, sürekli yenilenen yeni bir haldir. Son anın algı kesiti, beklenti çizgisi hep farklıdır. Bazen kendi içinde büyüyen bir değerler hiyerarşisi şeklinde amaçla tutarlıdır, bazen de kendi başına her şeye heveslenen ve yatayda çeşitliliği arttırırken hedefinden sapan ve fikirlerinin karmaşasında boğulandır.
İkilemler, tercih için insana verilmiş bir şansken, iradenin fonksiyonel olamaması halinde, her etki alanı ona yeni bir rota çizdirerek kendi ekseninden ayırır, yorgun düşürür, belki de bedbinleştirir.
Tercihlerimiz bir irade beyanı, kabullerimiz bir şuur heyecanı, tepkilerimiz ise bir yanlışı çözme heyelanı olmalı. Fay hatlarımız, kesişmeyen çizgilerin ve buluşmayan noktaların kırılma ekseni için gerekli olan sonuçlardır.
Yenilenme, bir ruhun diriliş idrakidir. Kendini her defasında bulma ihtiyacıdır. Muhakemenin hikmetle yoğrulmuş bilgi dağarcığına yeni hedefler ilave etme azmidir. Ana hedefi besleyen bu ilavelerin, her defasında yeni argümanlarla ilgi çekici ve estetikle duygunun yardımseverliğine konuk olacak bir aydınlanma ihtiyacının ortaya çıkmasıdır.
Hedeflerin canlanışı ve isteklerin kararlılığı, yeni insanları ve yeni hayatı doğru okumayla paraleldir. Yeni hal; bir realite. Bunu anlamak ve ona göre strateji geliştirmekse bir zorunluluk. İçinde bulunduğumuz yer kürenin sakinleri ile anlaşmanın ve doğru sonuçlara paydaş etkisi ile gitmenin başka yolu yok.
Hepimiz bu dünya gemisinin özel misafirleriyiz. Limandan ayrılalı epey oldu. Ya da yeni doğduk. Kara parçasından, sahilden uzaklaşma anını, anne rahminden kopuş anına benzetirsek, açıldığımız hayat denizi bizi varmak üzere yola çıktığımız yeni bir sahile ve limana doğru götürmektedir.
Bu geminin kılavuz kaptanı, koordinatları bilmeden yol alamaz. Gemi, aynı hedefe giden yolcular için anlamlıdır. Yanlış bilet doğru sonuca götürmeyeceği gibi, yanlış bindiğimiz her gemi, bizi kendi yoluna götürür. Bir anlamda kendimizden ve hedefimizden farkında olmadan uzaklaşırız.
Görünürde biz de diğer yolcular gibiyiz. Ancak doğru yerde ve hedefte olmadığımız gerçeği, ya sonradan ya da birazdan fark edildiğinde, deniz ortasında yapayalnız kalabiliriz.
Bilmem hiç böylesi yapayalnız anlar yaşadınız mı?
Bu durumda güvertedeki ne yapsın? Makinistin ne suçu var? Her geminin bizim için kalkmadığını düşünememenin faturasını ödemesi gereken biziz.
Peki bizim için deniz ortasında gemiden gemiye transfer mümkün mü?
Yoksa başlangıç noktasına geri dönüp, ya da varacağımız ilk durak/liman da inip, kendi yol hattımıza mı girmeliyiz?
Ya da bindiğimiz gemide diğer yolcular gibi davranıp, onların varacağı yeri merak ederek onlara katılıp hedefimizden vazgeçmeli miyiz?
Herşey mümkün. Yanlışlarımıza bulacağımız yorumlar kadar, mutlu olmadığımızı en iyi bilen de biziz. Kendimizi yaşama ve iç kaynaklarımızı doğru kullanmada açık tanımlılık ve doğru ifade ile netleşmek, bizim tatmin katsayımızı arttırır. Mutluluk penceresi açar.
Kılavuzsuz gemi, pusulasız kaptan ve rehbersiz öğrenci; yaptıklarına yorum getirmekle ve ömrünü bir kör “ben”e kurban etmekle sıradanlığın savunma mekanizmalarında rotasını bulmakta zorlanabilir.
Zor anın ilacı, isteklerinin pozitif etkilerdir. Bu anlamda, iç isteklerin dua gücü; yeteneklerinin yerlilik ve yenilik kulvarında zihnini inşa edebilir. Görüş mesafesini ufka dikerken sonucu hayal etmenin ruh lezzeti ile yaşama kıvamını tatlandırabilir.
Huzur tadında yenilenebilir. “Fark oluşturan doğru sonuçlar” verecek yenilenmelerle gelişebilir.
21.01.2007
E-Posta:
[email protected]
|