Son günlerdeki tartışmaların odağında Irak, dolayısıyla Kerkük’te yaşanan gelişmeler geliyor. Irak gün geçtikçe tehlikeli bir noktaya doğru gidiyor. Bölünmenin eşiğinde… Kerkük bir ateş topu gibi. Irak Türkmen Cephesi Başkanı Dr. Sadettin Ergeç, bütün dünyayı Kerkük’teki tehlikeyi görmeleri çağrısında bulunuyor.
Hükümetin Kerkük konusunda kararlı tavır alır görüntüsü, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın bu konudaki sert çıkışı, muhalefetin askerî müdahale için Meclis’ten çıkacak yetki kararına destek vereceğini açıklaması ile gözler Kerkük’e çevrildi.
Türkiye Irak yetkililerinden ve ABD yönetiminden terör örgütü ile ilgili eylem yapılmasını beklerken, Mahmur Mülteci Kampına yapılan operasyon Türkiye’nin gözünü boyama, eleştirileri azaltma ya da göstermelik bir operasyon olduğunu gösteriyor.
2006’nın Ocak ayında Irak Devlet Başkanı Celal Talabani’nin söylediği “Kerkük’ün Kürdistan kimliğini ispat etmemiz gerekir. Kerkük’ü, mutabakat sağlandıktan sonra Kürdistan’a katmak istiyoruz. Türkmen ve Araplara anlatmamız gerekir ki, çıkarları Kürtlerle yaşamaktan geçiyor. O zaman mutabakat halinde Kerkük’ü Kürdistan’a katabiliriz” sözlerinin üzerinden bir sene geçtikten sonra Türkiye’nin son günlerdeki çıkışları neyin göstergesi?
Kerkük’ün demografik yapısı değiştirilirken sesini çıkarmayan Türkiye ne oldu da son günlerde “sert açıklamalar” yapmaya başladı? Türkiye’de yapılacak seçimler öncesi Başbakan Erdoğan, “Kerkük fatihi” mi olmak istiyor? İşte her şey bu soruların cevaplarında saklı…
***
Peki, Kerkük neden bu kadar önemli? Irak’ın 115 milyar varillik petrol rezervlerinin yüzde 40’ı Kerkük’teki yataklarda bulunuyor. İşte bütün kavga bundan… Şehir, “Özerk Kürt Yönetimi”nin sınırları içersinde yer almıyor. Ancak Kuzey Irak yönetimi, “Kerkük’ün tarihî bir Kürt kenti olduğunu” savunarak bölgeyi sınırlarına dahil etmeye çalışıyor. Bu kapsamda Irak Anayasası’na eklenen 140. madde, Kerkük’te bir referandum yapılmasını öngörülüyor. 2007 sonunda yapılması plânlanan referandumda şehrin, merkezî Irak hükümetine mi yoksa Kuzey Irak yani Kürt yönetimine mi bağlanıp bağlanmaması oylanacak.
2003 yılında ABD’nin Irak’ı işgale başlayana kadar nüfusu 860 bin olan Kerkük’ün, 2005 yılında nüfusunun 1 milyon 600 bine ulaştığı tahmin ediliyor. Bir Osmanlı vilayeti olan Kerkük, 1926’da İngiltere ile yapılan anlaşmayla Irak’a devredildi. Yakın zamana kadar Türkmenler, en büyük gruptu ve mal varlıkları, Osmanlı tapularıyla belirtilmişti. Ancak bu tapular, ABD’nin Irak’ı işgalinden sonra yakılarak yok edildi.
Türkiye Kerkük’te referandumun “Nüfus yapısı Kürtlerin lehine değiştirildi” diye ertelenmesini isterken, ABD de tam tersi açıklama yapıyor: “Plân neyse işleyecek” Yani “Referandum bu sene sonuna kadar yapılacak” deniliyor. Başbakan “Kerkük’te oldu bittiye kayıtsız kalamayız, müdahale ederiz” derken Meclis’te görüştüğü ABD Dışişleri Bakanlığı Siyasi İşlerden Sorumlu Müsteşarı Nicholas Burns, “Kerkük’te kararı Iraklılar verir” demişti.
TBMM’nin önümüzdeki Salı günü yapacağı “gizli görüşme”de Kerkük’teki gelişmeler ile Türkiye’nin sınır ötesi operasyonu konusunun ele alınması bekleniyor. Bu görüşmede oluşacak görüşler ışığında Türkiye izleyeceği politikaları belirleyecek.
Dışişleri Bakanı Abdullah Gül 6 Şubat’ta ABD’ye giderek, Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice’a “Irak Anayasası’nın 140. maddesi uygulanır ve ulusal uzlaşı olmadan referandum yapılırsa tüm dengeler alt-üst olur” mesajı vereceği konuşuluyor.
Kerkük’te yaşanan kriz konusunda Birleşmiş Milletler de bir rapor hazırlamış ve tehlikeye dikkat çekmişti. Raporda, Kerkük’teki Türkmen ve Arap topluluklarının, Kuzey Irak’taki silahlı Kürt Peşmergelerince baskı altında tutulmasının, şehri patlamaya hazır hale getirdiği belirtilmişti. Bunun için Türkiye BM nezdinde de görüşmeler yapıp, Kerkük konusunda aktif rol oynamasını sağlaması gerekir. Bu şartlarda referandumun yapılmayacağı da dünyaya gerekçeleri ile “efelenmeden” anlatılması gerekiyor.
Gelinen noktada, Türkiye, “Kerkük bütün Iraklılarındır” tezinin sıklıkla ifade etmeli. Türkiye’nin sınır ötesi müdahale güç kullanma yerine hem Irak hem de ABD ile diyalog kapılarını zorlaması Türkiye’nin maceraya sürüklenmemesini önleyebilir.
***
Karanlık cinayet ve demokrasiye darbe
Türkiye çok önemli dış meselelerle karşı karşıya bulunduğu bir ortamda karanlık bir cinayete daha sahne oldu. Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ermeni asıllı gazeteci Hrant Dink’in ölümü üzerine çok şeyler yazılıyor, söyleniyor da…
Bu cinayet ifade özgürlüğüne, düşünce hürriyetine, insan haklarına ve demokrasiye karşı işlenmiş çok ağır bir darbedir. Umarız olay kısa zamanda çözülür, Türkiye’nin pekte iç açıcı olmayan “ifade özgürlüğü karnesi” daha fazla geriye gitmez, demokrasimiz daha fazla yara almaz.
Şimdi sağduyu ile hareket etme zamanı…
21.01.2007
E-Posta:
[email protected]
|