Cumhurbaşkanlığı seçimleri ile başlayan tartışmalar çığırından çıkarken, akl-ı selimle, milletin arzuladığı ve milletin yararına yapılan çalışmalar da yapılıyor.
Diğer yandan demokratik siyasî hayatın vazgeçilmez unsuru olan siyasî parti ve seçim kanunlarının düzeltilmesine yönelik çalışmalar da alttan alta yapılıyor. Türkiye’de darbelerle kesintiye uğrayan demokrasimizde siyasî partiler de nasibini almıştı.
12 Eylül ihtilâlinden sonra 1983’te siyasî partiler ve seçim yasaları yenilenirken “kontrollü” biçimde başlayan seçim sistemi ve baraj tartışması o tarihten bu yana yapılageliyor. Yıllardan beri yapılan seçimlerde bu tahribat bir türlü giderilemedi.
Seçmenlerin neredeyse yarısının sistemden dışlandığı bir seçim sistemi ile “temsilde adalet”, “yönetimde istikrar”ı sağlamanın mümkün olmadığı görülüyor. Demokrasi ile idare edilen hiçbir ülkede de halkın iradesinin yüzde 46’sının temsil edilmediği bir seçim sistemi bulunmuyor.
Bu seçim sistemi ile bir tarafta seçimlerde aldığı yüzde 34 oyla parlamentoda yüzde 65’in üzerinde temsil sağlanırken, diğer tarafta yüzde 9.5 oy alan bir parti tek bir milletvekili ile temsil edilmiyor.
İşte bu konuya dikkat çekmek isteyen DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar, geçen günlerde TBMM Başkanı Bülent Arınç’ı ziyaret etti. Ağar, istikrarı bozmadan, barajı düşürmeden Türkiye milletvekilliği getirilmesiyle temsilde adalet konusunda yaşanan sıkıntının çözülebileceğini belirtiyor. Ve, “Milletin arzuladığı, kendi milletvekilini seçme iradesine sahip olabilmesi bakımından, en az seçilecek adayın iki misli kadar bir alternatif takdim edilerek, milletin kendi mebusunu seçebileceği bir sistemi yeniden var etmek gerekir” diyor.
TBMM Başkanı Arınç da bu görüşlere katıldığını söylüyor. Türkiye’nin, yüzde 9.5 oy alan bir partinin 3-4 milyon oyunun boşa gittiği bir seçim sistemini taşıyamadığını belirtiyor ve bunun değişmesi gerektiğini vurguluyor.
***
Peki nedir “Türkiye milletvekilliği?”
Bu sistem 1995 seçimleri öncesi yasalaşmış, fakat Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmişti. Bu yöntemle seçilecek kontenjan milletvekillerinin parti teşkilâtlarının baskısını hissetmeden hareket edebileceği savunuluyordu.
“Türkiye milletvekilliği” tekrar tartışılmaya başlandı. Bu sisteme göre şu anda uygulanan 550 milletvekilinden 450’sinin illerden, 100 milletvekilinin de Türkiye milletvekilliği kontenjanından, partilerin alacağı oy oranı ile seçilmesi öngörülüyor. Yani yüzde 5 oy alan bir parti 5, yüzde 9 oy alan parti 9, yüzde 30 oy alan parti de 30 Türkiye milletvekilliği kontenjanından milletvekili çıkarabiliyor. Böyle yapıldığı takdirde, milyonlarca oy boşa gitmeyeceği gibi, yüzde 5 oy alan parti de Meclis’te temsil edilmiş olacaktır.
Öte yandan, seçimlerde uygulanan tercihli sistemle ilgili tartışmalar da yapılıyor. Tercihli sistem 1991 yılında uygulanmış ve başarılı olmuştu. Seçmen istediği milletvekilini listenin sonunda da olsa oy vererek birinci sıraya çıkarabilmişti.
Halkın, seçeceği vekilini tanıyabilmesi için, büyükşehirlerde “dar bölge sistemi”nin getirilmesi konusunda da çalışmalar yapılmalıdır.
TBMM Başkanı bu tekliflerin fırsat olarak görülüp, değişikliklerin kısa zamanda yapılabileceğini söylüyor ve seçmen yaşının 25’e indirilmesini buna örnek olarak gösteriyor.
Tabiî, iktidarın bu konuda kararlı ve irade sahibi olması gerekiyor. İktidara gelmeden önce bunu öncelikle ele alacaklarını söyleyenler, 4 yıl sonra bunu unuttukları gözleniyor.
Ancak “milletin arzuladığı” bu sistemin er geç yapılması gerekiyor… Kasım’da yapılacak genel seçimlere yetişmese bile…
Çünkü milletin arzusu kendi milletvekilini seçmesi, yoksa genel başkan ve genel merkez tarafından listeye koyduktan sonra seçilen milletvekili millete ne kadar yakın oluyor, tartışması sürer gider…
13.01.2007
E-Posta:
[email protected]
|