Dün, 14 milyon öğrenci karne alarak yarı yıl tatiline girdi. Aslında alınan ‘karne’ en başta eğitim sisteminin ve ‘veli’lerin/bizim karnelerimiz olarak görülebilir. Öğrencilerin eline tutuşturulan karneler, eğitim sisteminin başarısını ya da başarısızlığını ortaya koyan bir ‘belge’dir.
Eğitim yılı başında, ders kitaplarında ve okullarda şahit olduğumuz bazı eksiklikleri dile getirmiş ve “Türkiye’yi idare edenler”e bu problemleri çözmeleri yönünde çağrı yapmıştık. Aynı çağrıyı ‘karne’ sevinci sebebiyle tekralamakta fayda var: Eğitim sistemindeki eksiklikleri her ne pahasına olursa olsun giderelim.
Tabiî bu çağrıyı sadece biz dile getirmiyoruz. Bilhassa ‘veli’ olan her vatandaş, eğitim sistemindeki yanlışları, ilgisi ölçüsünde görüyor ve dile getiriyor. Geçmiş yıllara nisbetle sınıflardaki öğrenci sayıları azalmış olsa da, hâlâ kalabalık sınıflar var. Bilhassa köylerde yaşayanları etkileyen ‘taşımalı eğitim’ konusu da, eğitim sisteminin başka bir açmazı. Bu dertler halledilmeden, eğitim sistemi düzlüğe çıkabilir mi?
Çok önemli bir nokta da, eğitim sistemine emanet ettiğimiz çocuklarımızın maruz kaldığı ‘çevre’ tehlikeleridir. Okul kapılarından içeriye sızan bu tehlikelere karşı gerekli tedbirleri alabiliyor muyuz? Sigara başta olmak üzere, onun yol açtığı diğer zararlı alışkanlıklara karşı ne gibi tedbirler alınıyor? Yakın bir zamanda ‘veli’ kimliğiyle bir okula gittik. İki ayrı müdür yardımcısı odasına girince adeta ‘duman altı’ olduk. Peki, sigara içen bir öğretmen/yönetici; “Çocuklar, sigara iyi değil. Sakın ha sigara içmeyin” dese tesirli olur mu?
Çocuklarımız, haklı olarak öğretmenlerini örnek almaya meyilli. Dolayısı ile, ‘basit’ gibi görünen bu konulara da dikkat edilmesi gerekir. Bu noktada; veli-okul-öğrenci üçgeninin sağlam temellere oturması ve sağlıklı bilgi akışının olması da önemli. Okul idarecileri her fırsatta velilere hitaben, “Kapımız açık. Her zaman gelip öğrenci ile ilgili bilgi alabilirsiniz. İlgisiz olmayın” diye haklı olarak sitem ederler. Haklıdırlar, çünkü çocuğunun öğrencilik hayatı boyunca sadece ilk gün ve son gün okula giden veliler vardır. Peki, şaşırıp da ‘her gün’ okula giden veli gerekli ilgiyi görebiliyor mu? Okullarımızda, okul-veli-öğrenci üçgenini tamamlayabilecek altapı var mı?
Şöyle düşünelim: İlköğretim son sınıfta okuyan bir öğrencinin velisi, haftanın her hangi bir gününde (veli toplantısının olduğu gün hariç) okula gitse onu kim karşılayacak? Kaç dakikada, kaç öğretmenle görüşüp öğrencisinin durumu hakkında sağlıklı bilgi alabilecek? Bugünkü şartlarda bilhassa büyük şehirlerde bunu yapabilmek hayli zor. Velilere, “Her zaman kapımız açık” diyen öğretmen ve yöneticiler, eskaza veli toplantısı günü haricinde okula gittiğinde sanki “Hayırdır, yolunuzu mu şaşırdınız?” tavrıyla karşılanıyor. (Genelleme yapmak elbette doğru olmaz. Gerçekten velileri iyi karşılayan ve okul-veli-öğrenci üçgenini sağlayan başarılı öğretmen ve okul yöneticilerimiz vardır. Onlar alınmasın.)
Netice olarak, gerekli altyapı hazırlanarak okul-veli-öğrenci üçgeni mutlaka kurulmalıdır. Aksi halde ‘zayıf’ karneler almaya devam ederiz.
27.01.2007
E-Posta:
[email protected]
|