Seyyahların yolcu, seyahatlerin yolculuk olmasından beri çok şeyler değişti hayatımızda. Seyyah ve yolcu arasında çok fark vardır çünkü. Seyyah mekânla bütünleşmiştir. Zaman ve mekânın içindedir. Birincil öznedir. Yolcu ise geçtiği mekânlardan kopuk bir özne gibidir. Mekânla bütünleşmesi yoktur. Seyyah gibi değildir yani. Artık yollar, seyyah gibi gezip görerek zevk alınacak mekânlar değil de sadece varılacak menzile en hızlı ve kolay bir şekilde ulaşmayı amaçlayan, seyahat sürecini es geçen, mecbur olunduğu için üzerinden geçilen mekânlar haline gelmiştir zaten. Günümüzde yolların bir hikâyesi de yoktur. Hikâyesi olmayan yollarda seyyah olmak da mümkün olamıyor elbette. Eskinin İpek Yolu’nun hikâyesi meselâ günümüzde hangi yol için bulabilir karşılığını?
Seyahat kavramının yerini yolculuğa bıraktığı günümüzde İstanbul’da yaşayıp da trafikten şikâyetçi olmayan kimse yoktur herhalde. Özellikle işe gidiş ve dönüşlerde saatlerce süren trafik çilesi insanı canından bezdiriyor desek yeridir. Hele ki yolunuz E5’ten geçiyorsa üstüne bir de köprüden geçme zorunluluğunuz varsa yolculuklar işkence haline bile dönebiliyor. Bazen “E5 kalabalıktır şimdi, TEM’den gidelim” dersiniz ama sonuç değişmez. Çekeceğiniz çile aşağı yukarı aynıdır. Seyyahlığını ve seyahatı unutan insanları E5 ve TEM karayollarında trafik çilesi beklemektedir.
E5 trafiğiyle tanışmam, yakın bir arkadaşımın her gün İstanbul’un iki yakası arasında gidip gelmesini acaip karşılamamla başlamıştı ilk kez. ‘Yaptığın hiç akıllıca değil, her gün bu kadar yol çekilir mi?’ demiştim arkadaşıma. O zamana kadar da işim düştükçe E5’te yolculuk yapıyordum gerçi, ama evden işe, işten eve iki yaka arasında her gün üç dört saatimi E5’te geçirmeye başlamam, o arkadaşın halini garipsememden hemen sonra başladı. Ve tam da o arkadaşın devam ettiği süre kadar, yani tam iki yıl ben de E5’te yolculuk yapmak zorunda kaldım. Eee boşuna dememişler, ‘Gülme komşuna gelir başına’ diye. Hayatta bazı şeyleri öğrenmek bazen pahalıya mal olabiliyor.
Yakın zamanda E5 karayolunda, duran trafikten ötürü beklemekten yorulmuşken, aklıma ‘neyin bedeli bu’ diye bir soru geldi. Yanlış anlaşılmasın, bedelden kastım karayollarının ihmali, araçların artması, yol çalışmaları, vs gibi görünen sebepler değil kesinlikle. Bunlar için sormuyorum bu soruyu. İnsanın başına gelen her olayda kaderî bir cihet olması hasebiyle, kaderî cihetten İstanbul halkı neyin bedelini ödüyor bu trafik çilesini çekerek diye düşündüm kendi kendime. Diğer deyişle İstanbul halkı hangi fiiliyle kadere fetva verdiriyor ki iki adımlık yolu birkaç saatte alabilmek gibi her cihetten sıkıntılı bir vaziyetle yüz yüze geliyor. Neden bu kadar güzellikleri olan İstanbul gibi bir şehirde yaşamak, trafik yüzünden bazen işkenceye dönüşüyor, insanlar trafiğe çıkmaktan bile korkar hale geliyor?
Öncelikle, zamanın değerini bilmeyen ve gereği gibi kullanamayan insanlara kaderin bir tokadı sanki bu trafik çilesi. Teknolojiye sahip olmak güzel bir şey ama sahip olmakla onu gerektiği gibi kullanmak farklı şeyler galiba. İnsanlık teknolojik nimetlere sahip oldu günümüzde fakat onu gereği gibi kullanamadığı için hayatına getirdiği kolaylıklar kadar zorluklarıyla da karşılaşıyor. Hızlı hayatta etrafını görmeyen insanlar trafiğe takılarak yavaşlamak zorunda kalıyorlar meselâ. Birbirlerinden habersiz, yardımlaşmayı kesmiş insanlar trafikte stres çekerek ödüyorlar cezalarını. Bencillik, saygısızlık ve vurdumduymazlıkların trafikteki karşılıkları sonucu oluşan karmaşadan herkes bir şekilde etkileniyor. Ve hayatın hiç de önemsiz sayılmayacak bir kısmı yollarda boşu boşuna harcanıyor. Oysa insan zamanını bu kadar hoyratça harcamamalı. Ne zamanı biriktirmek ne de durdurmak mümkün olmuyor çünkü. Trafikte harcamak yerine sevdiklerine ayırmalı zamanını. Hayatına bir şeyler katmak adına bir şeyler okuyarak, bir şeyler öğrenerek harcamalı en değerli hazinesini.
Lamartine bir şiirinde şöyle der:
Ebedî gecesinde bu dönüşsüz seferin
Hep başka sahillere doğru sürüklenen biz
Zaman adlı denizde bir gün bir lâhza için
Demirleyemez miyiz?
Zaman, dur artık geçme, bahtiyar saatler siz
Akmaz olunuz artık.
En güzel günümüzün tadalım o süreksiz
Hazlarını azıcık
Mutlulukları yaşayarak geçirmek zamanımızın en büyük nimetlerinden olsa gerek. Zaten çok fazla zamanımız da yok şu dünyada. O zamanı da E5’te ya da TEM’de harcamak gibi bir lüksümüz olmamalı. Trafik çilesi ve zaman israfı bir an önce son bulmalı. Bunun için de yeni karayollarının yapılmasından daha öncelikli olarak, bence İstanbul halkı bir arada yaşama kültürü ve toplumsal saygı noktasında ne durumda olduğunu sorgulamalı. Bu da hemen olabilecek bir süreç değil elbette. Onun için toplumsal dönüşümü beklemektense, ben kendi adıma çözüm olarak trafik çilesinden ve zaman israfindan kurtulmanın çaresini evimi değiştirmekte buldum. Artık E5 trafiği yok hayatımda. Köprü trafiği de çok ilgilendirmiyor beni. İstanbul’da yaşamak şimdi çok daha keyifli. İnsanın işine yakın oturması çok büyük bir nimetmiş gerçekten. Vaktini bâkî hayatını kazanmak için harcamasını gerektiren büyük bir nimet. Elveda E5. Ve de çok teşekkürler. Hayatıma kattığın her şey için... Seni uzaktan sevmek her haliyle daha güzel.
27.01.2007
E-Posta:
[email protected]
|