Peşin hükümden kaçınmak insanî ve İslâmî bir haslettir. Hakkında bilgi sahibi olmadığımız her hangi bir olay ya da kişi ile ilgili olarak yorum yapmamız bizleri yanlışa götürür. İsabetli karar vermemiz çok zayıf bir ihtimaldir. Bu duruma yeltenen insanın yalpalamaması; yanlışlar zinciri içerisinde bulunmaması neredeyse imkânsız gibidir.
Araştırmacı özelliğe sahip olmadan, duyulan ve kulağa gelen her şeye kapı açmak ve bütün bunların saygın kalp köşesine ulaşmasına onay vermek; en azından bu duruma sessiz kalmak kusur ve eksiklik olarak insana yeter.
Oysa tavsiye edilen mihenk sahibi olmak ve kulağa gelen her şeyi ölçüp biçmek ve sağlam bir süzgeçten geçirdikten sonra kalp ve vicdanda yansımasına katkı sağlamaktır.
Sağlam bir mihenk, sağlam ölçütler ışığında kullanıldığı takdirde önemli bir ayrıştırma fonksiyonu sağlar. Böylece bakır ve altın; ya da Hz. Ebûbekir ve Ebûcehil birbirinden kolaylıkla ayırt edilir.
Zanna dayalı bilgiler ise bireysel ve toplumsal pek çok sıkıntının doğmasına sebebiyet verir. İnsanlar ve toplumlar arası güvenin kaybolmasına, şüpheciliğin artmasına, kin, nefret ve ayrılık tohumlarının yeşermesine sebep olur.
Peşin hüküm ve zan sayesinde birbirine itimat etmeyen komşuların sayısı hızla artar; huzursuz ve mutsuz ailelerin sayısı hızlıca çoğalır.
Mutsuz aile ortamında yeşeren şanssız ve bahtsız çocuklar toplumun baş belâsı haline gelir. Soygunlar, vurgunlar, kapkaçlar ve benzeri olaylar bu tür toplumların ayrılmaz parçası haline gelir.
Kaybolmuş eşyasını aranması gereken yerde aramayan ve bulunması muhtemel yerlere bakmadan; herhangi bir araştırma yapmadan komşusuna ‘hırsız’ gözüyle bakan insan, hem huzursuz eder, hem de huzursuz olur. Komşusunun kalkışı, yürüyüşü, bakışı ve bütün davranışları, kendisine rağmen yapılmış gibi gelir. Hatta—içinden—‘baksanıza, tam hırsız yürüyüşü, aynen hırsız gülüşü ve davranışı’ kanaatine varır. Oysa birkaç gün sonra, kaybolduğunu ve komşusu tarafından çalındığını düşündüğü eşyasını evin bir köşesinde gördüğünde kendisiyle çelişkiye düşer.
Acil hüküm ve kararlar; peşin yargı ve zanlar çoğu kez zarar ettirir ve yanlışa götürür. Bu yüzden alınacak kararların ve verilecek hükümlerin düşünülerek verilmesi gerekir ve duygusallıktan uzak durulması zorunludur.
Bazen ilk karşılaşılan bir kişinin bıraktığı izlenim onun ile ilgili yanlış hükme varılmasını netice verebilir. Çoğu kez, ‘havalı, kibirli, ulaşılmaz…’ zannettiğimiz insanların, aslında ‘mütevazi, alçak gönüllü ve cana yakın’ olduklarını tanıştıktan sonra anlarız.
Dış görünüş ve kıyafetin bizi olumlu ya da olumsuz şartlandırdığı durumlar çoğu kez vuku bulmuştur. Herkesin kendi dünyasında bu tür bir hatırası mutlaka vardır. Hatta hatıralarımızı kurcaladığımızda nice yanlış karar ve hükümler verdiğimiz hayalimizde canlanır.
Şekilcilik ve yüzeyselliğin esas ve temelden çok uzak olduğu gayet iyi bilinmelidir. Giyim ve kuşamda belirtilen temel çizgi ve asıllar elbette korunacaktır. Ancak acil ve peşin hükümlerin bizleri yanıltmaması gerektiği özel not olarak ajandamızdaki yerini koruması gerekir.
Her hangi bir trafik, terör, anarşi ve sosyal olayda eylemciyi ortaya çıkarma ve suçluyu bulma süreci çok dikkatli izlenmeli; farklı hesap ve projelerin devreye girmesine izin verilmemelidir.
Başka bir konuda hesap mutabakatsızlığımızın bulunduğu bir kişiyi trafik olayının suçlusu olarak acilen ilân etmek, insaf düsturlarının çiğnenmesine sebebiyet verir.
Her olayın, kendi şart ve standartları içerisinde adilce değerlendirilmesi gerektiğini herkesin bilmesi şarttır. Bilmenin ötesinde, herkesin üzerindeki sorumluluğu yerine getirmesi, kendi görev ve yetkisini bilmesi zorunludur.
Prensip ve ilkelerin uygulanmadığı ortamlarda kargaşanın çıkması kaçınılmazdır. Böylesi durumlarda kötü niyetlilerin hızla türediği unutulmamalıdır.
Hayatımızın her saniyesine insaf ve sağduyunun egemen olması dileğiyle…
05.07.2006
E-Posta:
[email protected]
|