Yazın okunur, kitaplar fora!
Yaz geldi. Kitaplar fora mı, rafa mı?
Okuma özürlü bir toplum olduğumuz bir gerçek. Bunu ben değil, dünya istatistikleri söylüyor.
Okuma alışkanlığı düzeyini Amerika Kütüphane Derneği (ALA) kişinin bir yılda okuduğu toplam kitap sayısı nispetince belirlemektedir. Söz konusu standarda göre okuyucular şu şekilde gruplara ayrılmaktadır:
“Yılda 1 ile 5 kitap arasında okuyan kişiler az okuyan okur tipi,
“Yılda 6 ile 20 kitap arasında okuyan kişiler orta düzeyde okuyan okur tipi.
“Yılda 21 kitaptan fazla okuyan okurlar ise, çok okuyan okur tipi şeklinde ifade edilmektedir.
Biliyor musunuz, başta öğretmenler okumuyormuş!
Ankara’da öğretmenler üzerinde yapılan bir araştırma, öğretmenlerin, yüzde 37.8’inin hiç kitap okumadığını, yüzde 95.3’ünün ise kütüphane alışkanlığının olmadığını ortaya çıkardı. Hacettepe Üniversitesi Bilgi ve Belge Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Bülent Yılmaz tarafından, 16 okul ve 127 öğretmen üzerinde yapılan bir araştırmaya göre, öğretmenlerin yüzde 37.8’i hiç kitap okumazken, etkin bir kitap okuma alışkanlığı olan ve ayda 2 veya daha fazla kitap okuyan öğretmenlerin oranı sadece yüzde 8.7. Öğretmenlerin yüzde 95.3’ünün kütüphane kullanma alışkanlığı bulunmazken, söz konusu alışkanlığa sahip öğretmenlerin oranı yüzde 4.7. Genç öğretmenlerin, yaşlı öğretmenlere göre daha çok kitap okuduklarını ortaya koyan araştırmaya göre, erkek ve kadın öğretmenlerin okuma alışkanlıkları arasında anlamlı bir fark bulunmuyor. Meslekî deneyim süreleri arttıkça, öğretmenlerin okuma alışkanlıklarındaki oran azalıyor. Öğretmenler, ihtiyaç duymadıkları ve zaman bulamadıkları için kütüphaneye gitmediklerini ifade ediyorlar.
Türkçe bilmeyen öğretmenler bile varmış!
Soru: Utanarak bir soru sormak istiyorum. Öğretmenlerimiz Türkçe’yi güzel ve doğru konuşabiliyor mu?
Cevap: Tesadüfen onların elinden çıkmış metinleri görüyorum. Öğretmenlerimizin Türkçe bilgisiyle gurur duyacak halde değiliz. Ama bizim hakkını ödemediğimiz, kendisine hiçbir ciddi yatırım yapmadığımız öğretmenden ne beklemeye hakkımız var ki? En iyi şartlar altında yetişmiş yazarlarımızın bile sahip çıkmadığı Türkçe’ye, onların sahip çıkmasını bekliyoruz. Ben size sorayım: Milyonlarca kişiye hitap eden gazetecilerin Türkçe’sinden memnun musunuz? ‘Ne kendi geldi, ne de birisini gönderdi’ demeyi bilmiyor. ‘Ne kendi geldi, ne de birisini göndermedi’ diyor. Bu hatayı yapmadan yazı yazan çok az insan var Türkiye’de. Bunların gırtlağını sıkmaktan başka, hal formülü var mı? Gazetelerin Türkçe hatalarını tesbit etmek istiyorsanız, haberleri okumaya ihtiyacınız yok. Sadece başlıkları okuyun, yazmakla bitiremezsiniz. O başlığı çıkaranlar benim yanımda olsa, kovalarım. Türkçe bilmiyor bunlar. (Radikal, 3 Ocak 2005 Neşe Düzel’in sorularını cevaplandıran Hakkı Devrim)
Okuma risk altında
National Endowment for the Arts (NEA) ABD’ de 1992-2002 arasında hiç kitap okumayanların sayısı 90 milyon. Özellikle erkeklerde edebiyat kitapları okuma alışkanlığı hemen hemen hiç yok. Elin ABD’si böyle de, ya bizler? (Kaynak: Türk Kütüphaneciliği, cilt 18 sayı: 3, 3 Eylül 2004)
Okullar ve evler okutuyor mu?
Kişilerin, hayatın her aşamasında karşılaştığı problemlere karşı çözüm becerisi kazandığı iki mekân vardır: Biri aile ortamı, diğeri ise okullar. Okumayan bir aile ortamında, elinde kitap yerine tv uzaktan kumanda cihazı tutan bir ebeveynin çocuğunun da kitap tutmasını bekler misiniz? Aynı çocuk evden okula geldiğinde, elinde kitap yerine sopa tutan öğretmenle karşılaşırsa, gelecek nesilleri-mizin genel karakteristiğini anlamak, sanırım zor olmayacaktır.
Her şeye rağmen, okuyanlara hayranım ve onlara bayılıyorum. Herkese mutlu okumalar...
NOT: Buradaki “Yazın” kelimesine özellikle dikkat çekmek istedim. “Yazın” “Edebiyat” anlamında kullanılırken, “Yazın” “Yaz mevsiminde” anlamında da kullanıldı. Aynı zamanda “Yazın!” bir emir yapısında olduğunda, “Siz yazın, okuyan bulunur!” anlamı da vardır.
|
B. Sait ÇİFTÇİ
04.07.2006
|
|
Çocuklarınıza okuma sevgisini kazandırmak elinizde
Her şeyden önce anne-baba, çocuklarına her konuda sevgiyle yaklaşmalıdır. Ailede baskın olarak görülen sevgi olmalı. Sevgi özgür ortamda yeşerir ancak. Özgürlüğün olmadığı yerde sevgi olmaz. Orada güven de yoktur. Sevgi ve güvenin olmadığı bir ailede örnek alınacak eylemler nasıl olabilir? Okuma gibi, bir anlamda ilgi ve isteğin yoğun olduğu bir etkinlikte sevgi olmadan çocuğun mesafe alması çok zor. Çocuk böylesi bir ortamda her zaman ikilem yaşar, tedirgindir. Oysa okuma etkinliği zihin dinginliği ister, bir bakıma sevgi ister.
Okumuyorsanız okutamazsınız!
Anne-babanın söylemleri ile eylemleri örtüşmelidir. Tutum ve davranışlarıyla kendilerini çocuğuna kabul ettirmelidirler, saydırmalı ve sevdirmelidirler. Anne-baba, kitap okumanın yararlarından söz eder de kendileri kitap yüzünü hiç açmazsa, tutarsızlık içindedirler. Anne-babanın televizyon izlediği bir ortamda çocuk nasıl kitap okusun? Çocuğa ne kadar tatlı ricalarda bulunsalar bile etkisiz kalacaktır. Çocuk, en çok sevdiği babasını ya da annesini kitap okurken görmelidir. Onların aldıkları hazzı gözlemlemelidir. Çocuklar görseldir çoğunlukla. Görmedikleri şeylere pek kanmazlar. Anne-baba okursa, çocuk onu görür; kendiliğinden o da kendisine göre hazırlanmış kitaplara ilgi duymaya başlar.
Telkinde bulunun!
Aile içinde, okumaya yönelik tamamen özgür ve doyurucu ortamlar olmalıdır. Önce çocuğun oyun ihtiyacını doyurmakla işe başlanmalıdır. Çocuğu oyuna doyurmalıyız. Oyuna doyan çocuk, özgürlüğünün farkına varır. Sevilen kitapların olduğu bir kitaplık ise onun ilgisini çeker. Anne-babanın okumaya yönelik olumlu telkinleri de bu ortamların sözel aksesuarıdır. Böyle yaratılışıyla bütünleşen ortamlarda büyüyen çocuğun güçlü kişiliği de olur. Çocuk okudukça, okumanın zevkine erer.
Kültürünüzü arttırarak etkileyin!
Anne-babanın kültür düzeyinin yüksek olması, çocuğun okumayı öğrenmesine de güçlü bir faktördür. Her şeyden önce, ebeveyn okumanın hazzına ermiştir. Anne-babanın bu hâli, çocuğun dikkatinden hiç kaçmaz. Bilgi insanda birçok değişiklikler gösterir. Söylemden daha çok anne-babanın bu halleri etki yapar.
Demokrat olun!
Kimi kültür düzeyi yüksek ve özgür davranışları özümsemiş kişilerle çocukları buluşturmanın önemi büyüktür. Bir başka kişilerde bilginin dışa yansıyan parıltılarını görmede çocukların üstüne yoktur. Ebeveyn olarak bizim yapamadığımızı, onlar daha iyi yapar. Ama bunu yaparken, çok seçici olmak zorundayız. Sevgi ve özgürlük yoksulu kişiler, çocuk üzerinde çok olumsuz etki bırakırlar. Çocuklar açıktan açığa onlara değil, belki bilgiye, okumaya ve kitaba düşman kesilerek tepkide bulunurlar. Tepkilerini bu etkinliklerden uzaklaşarak göstermiş olurlar. Otoriter öğretmenlerin, öğrenimlerini yarıda bıraktırdığı pek çok öğrenci var. Bunlar, eğitim adına yapılan yine eğitim cinayetleridir.
|
04.07.2006
|
|
Öğrencilere nasıl bir yaz ödevi verilmeli
Okulun son dönemlerinde öğrencilere verilen ödevler, onlar için adeta bir eziyet halini almaktadır. Bunun sebebi de ödevlerin katı kurallar ve temellere oturtuluyor olmasıdır. Öğrenci, ödevi ya tek kaynaktan, ya da üstün körü yapmaktadır. Ödevler öğrencileri geliştirici nitelik taşımalıdır.
Bana bir öykü anlat, geleceğe yeni bir pencere açsın
Öğrencilere yaz döneminde verilecek ödevlerden birisi, bir öykü yazmak olmalıdır. Öğrenci, çevresinde gördüğü, yaşadığı ya da hissettiği durumları, olayları öyküleyerek yazabilir. Bu teknikte öğrenci; yazarken doğru kelimeleri kullanmayı, kendini doğru ifade edebilmeyi öğrenir. Çevresini daha iyi gözlemler ve hafızası güçlenir. Daha hızlı ve güzel yazmaya başlar, olayları başkalarının gözüyle anlamayı ve anlatmayı keşfeder. Öykü yazan öğrenci; duygularını doğru, yerinde kullanmayı ve hızlı düşünme davranışını da güçlendirir.
Sanat, yeni bir dönüm noktasıdır
Düşünceleri resimlerle anlatmak çok eğlencelidir. Özellikle sanatsal yetenekleri kuvvetli öğrencilere resim, müzik gibi etkinlikleri içeren ödevler vermek gerekir. Bu öğrenciler, kendi yeteneklerini keşfedebilmek için, birden fazla çalışma yapmalı ve bunu inceleyebilmelidir. Öğretmen, öğrenciyi ne tür resimler yapabileceği ya da hangi müzik aletini kullanabileceği konusunda yönlendirmelidir.
Dünya, keşfedilmek üzere karşınızda duruyor
Öğrencilere araştırma ödevleri verilmelidir. Ancak bu ödevler, dar kapsamlı, ağır ve sıkıcı olmamalıdır. Meselâ, tabiatın yapısı ile bir konuyu araştıran öğrenci, kitaplarda rengârenk resimleri ve ilginç bilgileri okudukça, kendisini bu dünyanın içinde bulacaktır. Çocukların araştırmaya yönlendirilebilmesi için, motive edilmesi ve araştırma çalışmalarının üstün yönlerinin vurgulanması çok önemlidir.
|
04.07.2006
|
|
Tatilde kitapların sesine kulak verin!
Hayatının en güzel tatilini yaşıyordu. Sabahleyin bir saat koşudan sonra kendine vakit ayırıyor, bazen de televizyon izliyordu. Öğleye doğru arkadaşlarıyla buluşup, üye oldukları tiyatro kulübünde eğlenceli aktiviteler gerçekleştiriyordu. Akşam üzeri kütüphanenin sessizliğinde en çok sevdiği kitapları okuyordu. Kütüphane camından güneş ışıkları içeri sızarken, kendisini kitapların olağanüstü dünyasında buluyordu.
Tatil, kendimizi geliştirmek ve bilmediğimiz pek çok özelliğimizi keşfetmek için çok uygundur bir dönemdir. Bu süreyi, bizi zihinsel ve duygusal açıdan geliştirecek kitapları okuyarak değerlendirebiliriz. Öncelikle kitaplar, okuduğumuz konuların, öykülerin, şiirlerin zihnimizde canlanmasını sağlar ki; hayâl gücümüz inanılmaz şekilde gelişmeye başlar. Olayları farklı insanların gözünden ve farklı açılardan değerlendirmeyi öğreniriz. Yardımlaşma, empati, cesaret, mutluluk duygularımız kuvvetlenir. Çevremizde gerçekleşen olayları ve bize söylenenleri daha doğru ve kolay anlamaya başlarız.
Her yeni kitap yepyeni dünyalara açılan bir kapıdır. Balkondaki sandalyenize, bahçenizdeki ağacın gölgesine oturarak veya kütüphanenin etkileyiciliğini hissederek kitap okuyabilirsiniz. Kitap okuyan fertler, kendilerini daha rahat ifade eder, olayları hızlı biçimde sonuçlandırabilirler.
|
04.07.2006
|
|
Sayfa sorumlumuza film öyküsü ödülü
Gazetemizin “Eğitim” sayfası sorumlusu Mustafa Oğuz, 22-25 Haziran’da gerçekleştirilen “Dördüncü İstanbul Çevre Kısa Film Festivali”nde “Ulusal Çevre Kısa Film Öykü” dalında “Taşlanmış Umudun Kıyısında Yumuşacık Bir Yürek” başlıklı öyküsüyle büyük ödülün sahibi oldu. Etkin Prodüksiyon, Bakırköy Belediyesi ve Bakırköylü Sanatçılar Derneği (BASAD) işbirliğiyle yapılan festivalde, “Yazar Altay Öktem, oyuncu Ediz Hun, İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Murat Şener, senaryo yazarı, yönetmen Ümit Ünal, yazar yönetmen Oktay Güzeloğlu, yönetmen Reis Çelik, kısa film yönetmeni Selim Evci ve yönetmen Vural Çavuşoğlu jüri üyeliği yaptı.
|
04.07.2006
|
|
Bir ağaç olmalı insan
Avuçlarımın arasındaki şu küçücük yüreğe bakın,
Nasıl ürkek, nasıl heyecanla, hesapsız atıyor.
Kim bilir hangi bahçede yeşerip büyüdü,
Hiç görmedi yanlışları, cahillikle hiç karşılaşmadı.
Bir ağaç olmalıyım ben, binlerce yaprağı, dalı olan.
Rüzgâr uçursa da yapraklarımı çok uzaklara,
Başka ağaçlar, başka dallar gökyüzüne uzanmalı.
Şu karşımızdaki geleceğe bakın, yarına, başarıya,
Yaşanacak ilkbaharlara, solmayan yapraklara bakın.
Sıraların arasındaki şu binlerce yüreğe bakın,
Nasıl neşeyle, heyecanla, istekle atıyor,
Bir şeyler öğrenmek için, hepsi size bakıyor.
|
Mustafa Oğuz
04.07.2006
|
|
Eğitim demek, iletişim demek
Öğretmenin öğrencilere verimli ders anlatabilmesi için doğru sözcükleri seçmesi ve akıcı bir dil kullanması gerekmektedir. Güzel konuşma ve diksiyon kursları bu yönden oldukça faydalı sonuçlar verebilmektedir. Eğitimci, bu kurslara gidecek vakit bulamıyorsa, farklı egzersizlerle kendisini yetiştirmelidir. Öğretmen, bir kitabı yüksek sesle ve anlaşılır bir hızda okuyarak egzersize başlayabilir. Bunu yaparken atladığı, kaçırdığı ya da tam çıkaramadığı seslere dikkat etmeli ve düzeltmeye çalışmalıdır. Telâffuzun doğru olabilmesi için alıştırmalı kitaplar da mevcuttur. Konuşmada ve anlatımda sıkıntı yaşayan eğitimci, ayna karşısında kısa konuşma egzersizleri yapabilir ve konuşma sırasında mimik, jestlerini kontrol edebilir. Etkili iletişim, ancak anlaşılır ve sade bir dille gerçekleşir.
|
04.07.2006
|
|
Olaylara bakış açısı
İngiltere’de büyük bir araba lastiği satan mağazada çalışanlar, bir gün, hayretler içinde, traktör lastiğini yuvarlayarak içeri sokan bir müşteriyi izlemektedirler. Müşteri feryat figan: ‘Bu lastik patladı, nasıl olur? Bunu hemen iade alın!’ gibi sözlerle bağırmaya başlar. Hemen mağaza müdürü çağrılır ve müşteriyle görüştürülür. Müdür; ‘Kesinlikle iade alamayız’ derken, temizlik kadrosundan yaşlı kadın, müdürün kulağına eğilerek bir şeyler söyler ve müdür traktör lastiğini hemen iade alır. Hâlbuki burada traktör lastiği satılmamaktadır. Temizlikçi kadın, müdüre şunu söylemiştir: ‘Müdürüm! Traktör lastiğini iade alıp ondan 4 tane araba lastiği yaparız.’
|
04.07.2006
|
|
Minik serçenin hedefi
Oldukça serin bir sonbahar günü bir çiftçi, tarlasında yerde sırtüstü yatmakta olan bir serçe görür. Tarlasını sürmeyi bırakır, eğilip tüylü, narin yaratığa bakıp: ‘Neden böyle sırtüstü yatıyorsun’ diye sorar. Serçe çiftçiye: ‘Bugün gökyüzünün yere düşeceğini işittim’ der. Yaşlı çiftçi güler : ‘Sanırım minik bacaklarınla gökyüzünü tutmaya çalışıyorsun öyle mi?’ Serçe: ‘Herkes sadece elinden geleni yapar’ der.
|
04.07.2006
|
|
Kişinin hayatı, düşünün rengine boyanmıştır
Hiçbir zaman gülümsemekten vazgeçme, üzgün olduğunda bile. Gülümsemene kimin, ne zaman, âşık olacağını bilemezsin (Gabriel Garcia Marquez). En faziletli insan, ruhen yükselmeye çalışan, en mutlu insan da yükseldiğini duyandır (Sokrates). Başarısızlık kötüdür, ama başarmayı hiç denememek daha kötüdür (T. Roosvelt). İlerlemek, kendinize verdiğiniz bir hediyedir (Joan Rivers). Başarı kadar keyif verici başka bir şey varsa, o da başarıya ilerlerken geçtiğimiz yollarda farkına vardığımız güzel şeylerdir (N. F. Eres). İnsanoğlunun yapacakları, hayal ettikleri ile sınırlıdır (Arthur C. Clarke). Umutla yolculuk etmek, gidilecek yere varmaktan çok daha zevklidir (Robert Louis Stevenson). Siz kendinize inanın, başkaları da size inanacaktır (Montaigne).
|
04.07.2006
|