|
|
Din eğitimi ailede ilk heceyle başlar
Ailenin hem psikolojik, hem pedagojik, hem de sosyolojik öneminin yanında, çocuğa dini formasyon kazandırılmasında da en önemli faktör olduğu bilinmektedir. Ailenin çocuk eğitiminde bu denli önemli oluşu, gerek Kur'ân âyetleri, gerekse Hz. Peygamber'in (asm) hadislerinde de vurgulanmıştır. Bütün bunlardan hareketle ailenin, çocukların din eğitimi ve öğretiminde en önemli unsur olduğunu ifade etmemiz mümkündür.
Aile, ilk yıllarda çocuğun bakımı, korunması ve kollanmasından sorumlu olduğu gibi, ona sağlam ve tutarlı bir dinî formasyon kazandırılmasından da sorumludur. Ailenin bu sorumluluğu, öncelikle ailenin oluşumunu sağlayan anne babayı ilgilendirmektedir. Gerçekte çocuğun eğitim-öğretiminden sorumlu olan anne babanın, din eğitimi-öğretimi faaliyetini yürütürken de birlikte hareket etmeleri, bu işi yekdiğerinin üstüne atmamaları gerekmektedir. Öte yandan, Pedagog Rousseau'nun bu konudaki görüşü de söylenenleri desteklemektedir: "Hakikî sütnine ana olduğu gibi, hakikî mürebbi de babadır. Ana ile baba sistemleri hususunda birbiriyle anlaşsınlar. Çocuk birinin elinden ötekinin eline geçsin. Makul ve mahdut zihinli bir baba tarafından terbiye edilmek, dünyanın en mahir hocası tarafından yetiştirilmekten daha iyidir."
Çocukluk çağının ilk yıllarında anne baba tarafından yerine getirilmesi gereken bu faaliyetin hangi yaşlardan itibaren başlaması konusunda kesin bir sınır yoktur. Ancak Hz. Peygamber'in, konuşmaya başlayan çocuklara birtakım dini nitelikli cümleler ve âyetler ezberlettiğine dair rivayetler göz önüne alındığında, çocuğun dil gelişimiyle birlikte, konuşmaya başladığı çağdan itibaren dini eğitiminin de başlayabileceği sonucuna ulaşılabilir. Bu bağlamda, Hz. Peygamber'in fıtratla ilgili hadislerinden birinde "...Çocuğun bu (fıtrat) hali konuşma çağına kadar devam eder. Sonra, artık ebeveyni onu Yahudi, Hıristiyan veya Mecusileştirir" ifadesini hatırlamamız, dil gelişimiyle birlikte din eğitiminin de başlatılmasının önemini ortaya koyacaktır. O halde, bu yaşlardan itibaren ölçülü, düzeyli ve kararlı bir şekilde din eğitimine başlanabilir. Bu aynı zamanda çocuk için oldukça gerekli bir konu olup, anne babaların ihmal etmemesi gereken bir görevdir.
* Dç. Dr. Mehmet Emin Ay'ın Ailede & Okulda İdeal Din Eğitimi
|
Zehra DENİZBEY
28.06.2006
|
|
Çocuklara tatil hediyesi: Yaz okulu
Yaz tatilinin başladığı şu günlerde yaz programları da yavaş yavaş netleşmeye başladı. Çocukların gelişim dönemleri ve yapılarını göz önüne alınarak değerlendirdiğimizde bu dönemin en verimli şekilde geçirilmesinin en uygun yollarından biri de yaz okullarıdır.
Yaz okulları çocuğunuza neler katar?
Yaz okulları öğrenci ve ailelerin tatil dönemini yararlı bir şekilde değerlendirmelerine fırsat tanıyan kurumlardır. Özellikle ilköğretim çağındaki kız ve erkek çocuklar yaz okullarından yararlanabilirler. Ancak aileler bu konuda çocuklarının görüşlerini almalı, onlara katılacakları yaz kampları, tercih edecekleri spor dalları ve faaliyetler hakkında seçim yapma hakkı tanımalıdırlar.
Yaz kampları seçiminde göz önünde bulundurulması gereken diğer unsurlar çocuğun ilgi alanı ve becerileridir. Anne-baba, eğitimci ve uzmanların dikkatli gözlemleri ve incelemeleri ile çocuğun ilgi alanlarının belirlenmesi mümkündür. Sporla ilgilenmeyen ancak tiyatroyu seven bir çocuğu sportif faaliyetler yerine, drama faaliyetlerinin yer aldığı bir ortama yönlendirmek daha doğrudur.
Yaz okullarında öğrenciler yeni arkadaşlıklar kurarak sosyalleşirler, iletişim becerilerini geliştirirler. Yaşıtlarının bulunduğu ortamda kendilerini sınama, arkadaşlarıyla kıyaslama fırsatını bulurlar. Bir gruba ait olma duygusunu yaşarlar. Spor yaparak rahatlarlar. Özgüvenleri gelişir. Eğitimcilerin eşliğinde boş zaman değerlendirme faaliyetlerine katılarak becerilerini geliştirirler. Günlük hayatlarını planlama, zamanı iyi değerlendirme gibi konularda deneyim kazanırlar.
Yaz okullarında yapılan sportif ve diğer faaliyetlerde çocuklar faaliyetlere katılma konusunda yüreklendirilmeli, sadece başarılı oldukları zaman değil, kurallara uydukları ve yönergelere göre davrandıkları için ödüllendirilmelidirler.
YASEM den çocuklar için
Bu kapsamda Ankara'daki okurlamıza YASEM (Yeni Asya Sürekli Eğitim Merkezi) 'in büyük bir titizlikle ve hummalı bir çalışmayla hazırladığı kursları tavsiye ediyoruz. Kurs program muhtevası hakkında bilgi almak ve kayıt yaptırmak için www.yasem.org
adresinden istifade edebilirsiniz.
Telefonla İrtibat: 03122326591 - 92
|
28.06.2006
|
|
İstikbâle dair…
…Kendi kendime diyorum ki: Şişli, Kadıköy, Moda gibi semtlerde doğan, büyüyen, oynayan Türk çocukları, milletlerinden tam bir derecede nasîp alabiliyorlar mı? O semtlerdeki minâreler görülmez, ezânlar işitilmez, Ramazan ve kandil günleri hissedilmez. Çocuklar Müslümanlığın çocukluk rüyâsını nasıl görürler?
İşte bu rüyâ, çocukluk dediğimiz bu Müslüman rüyâsıdır ki, bizi henüz bir millet hâlinde tutuyor. Bu günkü Türk babaları havası ve toprağı Müslümanlık rüyâsı ile dolu semtlerde doğdular, doğarken kulaklarına ezân okundu, evlerinin odalarında namaza durmuş ihtiyar nineler gördüler, mübârek günlerin akşamları bir minderin köşesinden okunan Kur'ân'ın sesini işittiler; bir raf üzerinde duran Kitâbullâh'ı indirdiler, küçücük elleriyle açtılar, gülyağı gibi bir rûh olan sari sahîfelerini kokladılar. İlk ders olarak besmeleyi öğrendiler; kandil günlerinin kandilleri yanarken, Ramazanların, bayramların topları atılırken sevindiler. Bayram namazlarına babalarının yanında gittiler, câmîler içinde şafak sökerken Tekbîr'leri dinlediler, dînin böyle bir merhalesinden geçtiler hayata girdiler.
...Ah! Büyük Cedlerimiz! Onlar da Galata, Beyoğlu gibi Frenk semtlerinde yerleşirlerdi, fakat yerleştikleri mahallede Müslümanlığın nûru belirir, beş vakitte ezan işitilir, asmalı minâre, gölgeli mescit peydâ olur; sokak köşesinde bir türbenin kandili uyanır, hâsılı o toprağın o köşesi îmâna gelirdi; Beyoğlu'nu ve Galata' yı saran yeni yapıların yığını arasında o mescitlerden, o türbelerden bir ikisi kaldı da gördük ki, Cedlerimiz o kefere frenk mahallelerinin toprağına böyle nüfûz ederlerdi...
…Artık Türk milletinin rûhu bir râyiha gibi uçtu mu? Hayır büyük kütlede yine o rûh var, fakat biz son nesil bir sürü gibi büyük kafileden uzaklaştık, kaybolduk, fakat daha uzağa gitmeyeceğiz, döneceğiz, tekrar büyük kafileye iltihâk edeceğiz…
...Biz ki minâreler ve ağaçlar arasında ezân seslerini işiterek büyüdük. O mübârek muhitten çok sonra ayrıldık, biz böyle bir sabah namazında anne millete tekrar dönebiliriz. Fakat minâresiz ve ezânsız semtlerde doğan, Frenk terbiyesiyle yetişen Türk çocukları dönecekleri yeri hatırlayamayacaklar!
|
28.06.2006
|
|
Menopoz dönemine hazır mısınız?
Menopoz kadın hormonu olan östrojen ve progesteronun seviyesi düştüğü ve vücudunuz yumurta üretmeyi durdurduğu zaman meydana gelir. Mensturasyon temelli kesilir ve hamile kalmak için zamanınız kalmamış olabilir. Ne umduğunuzu bilmiyorsanız sizi fiziksel ve duygusal anlamda müthiş bir zorluğun beklediğini unutmayın.
Bu sebeple bu dönemde görülebilecek yakınmalara yönelik koruyucu tedavi yöntemleri daha da önem kazanmaktadır. Türkiye'de menopoz yaşı konusunda kesin veriler bulunmamakla birlikte, yapılan bir çalışmada ortalama menopoz yaşı 51,3 yıl olarak bulunmuştur. İyi beslenemeyen, zayıf, vejetaryen, rahmi alınan, anne karnında geri kalan ve yüksek yerlerde yaşayan kadınlarda menopoz yaşı biraz daha erken olabilmektedir. Ayrıca sigara içen kadınlar menopoza daha erken girmektedir.
Ne zaman meydana gelir?
Menopozun ortaya çıkacağı zaman önceden tahmin edilememektedir. Genellikle, 45 ila 55 yaşları arasında rastlanacağı düşünülmekte ancak bazı kadınlarda 35 gibi daha erken bir yaşta ya da 60 gibi daha ileriki bir yaşta başlayabildiği gözlenmiştir.
Genellikle, menopozun başlayacağına dair bazı belirtiler ortaya çıkar. Ay dönümleri gitgide gecikir, azalabilir ve bir önceki kadar uzun sürmez. Alternatif olarak, bazı bayanlar kısa aralıklarla ağır kanamalar geçirir. Bazen, mensturasyon hiçbir uyarıda bulunmadan kesilir.
Menopoz bir hastalık değil, yalnızca hayatın bir dönemidir.
Fiziksel belirtileri
Östrojen ve progesteronun salınma miktarındaki azalma adet kanaması kesilmeden birkaç yıl önce başlar ve rahatsızlık verici bazı fiziksel belirtilerin ortaya çıkmasına sebep olur:
* Ateş basmaları: Birçok kadında bu durum farklı şiddetlerde yaşanır. Fakat hepsi için ortak olan nokta, bir dakika boyunca yüksek sıcaklığa maruz kalma -bu da sizin evdeki tüm pencereleri açmayı istemeniz için yeterlidir- ve titreme hissidir. Ortalama olarak, hararetlenme günde dört ya da beş kez ve genellikle beş dakika arayla meydana gelir. Bazı kadınlarda aynı zamanda ciltte karıncalanma hissi ortaya çıkar.
* Gece terlemeleri: Bunlar gece meydana gelen ateş yükselmeleridir. Eğer şiddetliyse, yatağınızı sırılsıklam edebilir, uyku rahatınz bozulabilir.
* Düzensiz, yetersiz ve ağır adet kanamamaları.
* Kuru ya da kaşıntılı cilt: Yaşımız gereği, cildimiz yaşlanmaya başlar ve oksijensiz kalan cilt için nemi hapsetmek zorlaşır.
* Ağrı ve sancılar: Düşük seviyedeki östrojen baş ağrıları ve sancıların artmasına sebep olabilir. Bunlar eklem ve kas ağrılarından sırt ya da baş ağrılarına kadar çeşitlenebilir.
* Kansızlık: Buna düşük seviyedeki östrojen sebep olur, fakat uyku rahatınızı bozacağı gibi gece terlemeleri ile de şiddetlenebilir. Sıkıntı ya da depresyonda birer faktör sayılabilir.
* Yorgunluk ve uyuşukluklar: Gece terlemelerinden dolayı uykuda meydana gelen eksiklik gün boyunca kendinizi yorgun hissetmenize sebep olur.
* Mesane problemleri: Bunlarda sistit ya da diğer mesane enfeksiyonlarına ve idrar tutamama stresine dair aşırı hassasiyet söz konusudur.
* Kalp-Damar hastalık riskinde artma.
* Osteoporoz (kemik erimesi) artışı.
* Baş dönmesi, ayak bileğinde şişlik ve çarpıntı gibi diğer belirtiler de söz konusudur, fakat sık rastlanmaz.
* Özellikle ilk yıllarda kadınlarda adetten kesilme, ateş basma, terleme, çocuk doğurma yeteneğini kaybetme gibi bozukluklar, eksik kadınlık, izolasyon, depresyon, içe kapanma, uykusuzluk, aşırı sinirlilik, saldırganlığa sebep olabilir. Bu durumda bir psikiyatrisin tavsiye ve tedâvisine gerek vardır. Alışmaya çalışmak sorunu derinleştirebilir.
Unutulmaması gereken menopozal dönem hastalık değil doğru ve yeterli takipler ile keyif ve sağlıkla geçirilecek bir dönemdir.
|
Ayşegül TURGUTLU
28.06.2006
|
|
|
|