Muhterem ağabeyimiz Halil Uslu, sevgili ağabeyi Muzaffer Uslu’nun vefatı üzerine yazdığı makalesinde, “Sevkiyat var” diyordu. Bu dünyadaki vazifesi sona eren herkes, terhis tezkeresini alarak asıl vatanı olan ahiret yurduna sevk olunuyor. Geçen hafta biz de çok değerli bir ağabeyimizi ebedî saadetler ülkesine yolcu ettik. Müdakkik okumaları, derin kültürü, yakın tarihe olan yakın ilgisi ile tanıdığımız Ahmet Yalınbaş Ağabeyimiz, kalplerimizde derin bir boşluk bırakarak aramızdan ayrıldı. Arkasında Fatih, Orhan ve Muhammed adında üç hizmet kahramanı bıraktı ama, kalplerde herkesin yeri ayrı olduğundan, Ahmet Ağabeyimizin de bıraktığı boşluk kolay dolmayacaktır.
Ahmet Yalınbaş Ağabey’in hayatı ihlâs ve istikamet dairesinde olduğu gibi, ölümü de aynı daire içinde gerçekleşmiştir. Kendisi, belki de bizlerin anlamakta aciz kaldığımız bazı sırlara vakıf idi. Ebedî yolculuk vaktini biliyor gibi yol hazırlığı yapmış, dünyaya ait son vazifelerini de eksiksiz yapmaya çalışmıştı.
Bir gün önce Yeni Asya bürosuna uğruyor, gazete borçlarını eksiksiz ödüyor, sonra da orada bulunanlarla vedalaşıp ayrılıyor. Yani dünyaya ait hesaplarını kapatıyor. Sonra da Sivrihisar’da oturan anne ve babasını ziyarete gidiyor. Oradaki davranışları ise, daha da ilginç oluyor. O gün emekli maaşını çekiyor, annesinin evine bir miktar erzak alıyor. Muhterem yengemizin anlattıklarına göre, o güne kadar hiç yapmadığı şeyler yapıyor. Yanına az bir miktar para alarak, maaşının kalanını ve nüfus cüzdanını yengeye teslim ediyor. Sanki, “Artık buna ihtiyacım olmayacak” diyor. Telefon numaralarının yazılı olduğu bir kâğıdı cebine koyuyor. İkindi namazına gitmek üzere evdekilerle vedalaşıp çıkıyor.
Sivrihisar’ın meşhur Ulu Camii’nin şadırvanında abdest alıyor, çoraplarını giyerken fenalaşıyor. Kendisi kalp hastası olduğu için, durumunu bilenler hemen bir ambulans çağırıyorlar. Ambulans gelesiye kadar Ahmet Ağabeyimiz tekrar kendine geliyor. Sonra da “Tamam geçti, ben iyiyim” diyerek ambulansı geri gönderiyor. Az evvel kendinden geçtiği için abdestinin bozulduğunu düşünüp tekrar abdest alıyor, bu defa çoraplarını giyemeden ikinci kriz geliyor. Ve Ahmet Ağabeyimiz taze abdesti ile Azrail Aleyhisselâmı karşılıyor.
Yakınlarının anlattıklarına göre, öldüğü zaman elleri göğsünde, namaz kılar vaziyette bulunuyormuş. Bu noktada, Peygamber Efendimiz’in (asm) şu hadisi akla geliyor: “Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz, nasıl ölürseniz öyle haşrolursunuz” İşte Ahmet Ağabeyimiz’in hayatında ve ölümünde bu hakikat tecellî ediyor. Abdestli namazlı yaşadığı için, cami avlusunda ve abdestli olarak ruhunu teslim ediyor. İnşallah haşir zamanında da abdestli olarak ruhu cesedine teslim edilecektir.
İnsan yakınındaki bir kişinin ölümü ile ölüm gerçeğini daha iyi idrak ediyor. Bu kadar yakınımızda dolaşan ecel meleği, her an bizim de omzumuza dokunup “Vakit tamam” diyebilir. Öyleyse biz de Ahmet Ağabeyimiz gibi her an kendimizi bu davete hazırlayalım. Ölümden değil, ölüme hazırlıksız yakalanmaktan korkalım.
Ahmet Yalınbaş ve Muzaffer Uslu Ağabeylerimize Rabbimizden sonsuz rahmetler diliyor, yakınlarına ve sevenlerine tekrar taziyelerimizi sunuyoruz.
01.07.2006
E-Posta:
[email protected]
|