İslâm tarihine dikkatli bir gözle bakıldığında, peygamberlik nûrunun mâzi tarafında kalması ve dahilde meydana gelen olumsuz olaylardan dolayı, İslâm toplumlarında ahlâk ve amel bakımından bozulmalar meydana geldiği görülecektir.
Ancak, geçmişte bozulan kavim ve ümmetleri peygamberler göndererek ıslâh eden Cenâb-ı Hakkın, son peygamberden sonraki bozulmaları, mânen vazifelendirdiği mürşitler, müçtehitler, kutuplar, mücedditler ve bir nevî Mehdi hükmündeki mübârek zâtlar mârifetiyle irşât ve ıslâh ettiği de Allah’ın bir kaidesidir.
Âhirzamandaki bozulma ise, İslâm tarihinin hiçbir döneminde görülmediği kadar dehşetli olmuştur. Onun dehşetini sevgili Peygamberimiz (asm) haber verdikçe sahabeler titremiş ve onlardan sonra gelen bütün ümmet dahil onun dehşetinden, şer ve fitnelerinden Allah’a sığınmışlardır.
Asr-ı Saadette bütün değerler ve zıtlar belliydi. İman ile inkâr, doğruluk ile yalancılık, emânete riâyet ile hıyanet, sözünde durmak ile caymak gibi hallerin arasında; Cennet ile Cehennem arasındaki uzaklık gibi bir mesâfe vardı. Sahabeler, Allah Resûlüne bakarak güzel ahlâkın her çeşidini en yüksek derecede yaşıyor, ahlâksızlığın da her türlüsünden yılandan ve akrepten kaçtıkları gibi kaçınıyorlardı. Kur’ân ve onun Sünnet-i Seniyyedeki yansıması ve sahabeler tarafından yaşanması, cahiliye devrini tamamen kapatmış, yeni bir saâdet asrının oluşmasına vesile olmuştu.
Fakat, o tarihten günümüze kadar geçen uzun zaman diliminde değerler erozyona uğramış, hattâ, âhirzaman diye tarif edilen bu günkü yaşantımızda değerler yer değiştirmiştir. Bunun böyle olacağını nübüvvet gözüyle gören Sevgili Peygamberimiz (asm) vukûa gelecek gelişmeleri birer birer haber vermiştir. Kütüb-ü Sitte başta olarak, bütün sahih hadis kitaplarında bahsi geçen bir hadis, Hazret-i Ali (r.a) tarafından nakledilmiş ve sağlam ellerden geçerek bize kadar gelmiştir.
Peygamber Efendimiz (asm) bir gün: “Gençleriniz fıska düştüğü, kadınlarınız azgınlaştığı zaman, haliniz ne olur?
Sahabeler hayretle sorarlar: “Ya Resûllallah! Böyle bir zaman gelecek mi?”
Peygamber Efendimiz (asm): “Evet, hattâ daha da beteri olacak” der. Devamla: “İyiliği emretmeyip, kötülükten sakındırmadığınız vakit, haliniz ne olur?”
Sahabeler hayretle: “Yani, bu olacak mı?” diye sorarlar.
Peygamber Efendimiz (asm) yine: “Evet hattâ daha da beteri” diye cevap verir. Devamla: “Haramı emredip, helâli yasakladığınız vakit, hâliniz ne olur?”
Sahabeler bu soru üzerine iyice hayrete düşerek: “Ya Resulallah! Bu mutlaka olacak mı?” diye sorarlar. Peygamber Efendimiz (asm) tekrar: “Evet, hattâ daha da beteri” diye cevap verir. Devamla: “Helâli haram, haramı helâl saydığınız zaman, hâliniz ne olur?” Sahabeler dehşete kapılarak: “Ya Resulallah! Bu dediğiniz hal muhakkak olacak mı?” diye sorarlar.
Peygamber Efendimiz (asm) “Evet. Bir zaman gelecek bunlar hep olacak” buyurur.
Allah’ın tayin ettiği haramlar ve helâller, mukaddes kitabımız Kur’ân-ı Kerim’de bellidir. Mü’minler, haramdan sakındırıp, helâllere teşvik etmekle mükelleftirler. Yâni, emr-i bi’l-ma’ruf, nehy-i ani’l-münkerde bulunmak aslî vazifeleridir. Şüpheli mallardan bile ihtiyâten kaçınmak gerekmektedir. Bediüzzaman Hazretlerinin ifâde ettiği gibi: “Helâl dairesi geniştir. Keyfe kâfi gelir. Harama girmeye hiç lüzum yoktur.”
Gençlerin fıska düştüğü ve günah çamuruna bulandığı, kadınların ise genelde isyan ve tuğyana girip mukaddes emirlere başkaldırdığı günümüzde; iyiliği emredip haramdan sakındırmanın terke uğradığı bu zaman diliminde; ahlâkî değerlerin yozlaşıp, hattâ yer değiştirdiği bu âhirzaman ortamında; mü’minler olarak bahsi geçen hadis-i şerifi bir daha okuyup dikkate almaya ve hayatımıza istikamet vermeye ne kadar muhtacız. Yoksa “İnandığınız gibi yaşamazsanız, yaşadığınız gibi inanmaya başlarsınız” sözündeki dehşetli tehlikeye düşmüş oluruz. Cenâb-ı Haktan, âhirzamanın her türlü fitnelerinden bizleri muhafaza etmesini niyaz ediyorum.
28.06.2006
E-Posta:
[email protected]
|