Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 24 Haziran 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

S. Bahaddin YAŞAR

Herkes ‘kim bu?!’ denilecek bir ‘değer’dir



“Bu kim?”, “Kim bu?”

Konferansa gittik. Salon doldu. Saat geldi geçiyor. Konuşmacı kürsüye dâvet edilmeyi bekliyor. Salon görevlileri ‘biri’lerini bekliyor gibi. Görevlilerin, “buyurun efendim, buyurun” deyip durmalarından, gelenin bekledikleri kişi olduğu anlaşılıyor.

Dinleyicilerin ‘kim bu?’ merakı, anlamsız değil. Çünkü ancak o gelince başladı konuşma. Ama, ‘kim bu?’ fısıldaşmaları sürüp gitti.

Aynı soru, yanımda oturan tarafından bana da soruldu; ‘kim bu?’ diye. Ben de,—o kişiyi önemsemez bir tavırla—‘Siz de, ‘kim bu denilecek bir değersiniz’ deyince, adamın rengi attı.

Sonra sonra öğrendik ki gelen bayan, şehrin belediye başkan yardımcısı imiş…

Hay Allah, ne var bunda yahu. Gelsin, o da izlesin konferansı. Bini aşkın dâvetli ve konuşmacı beyefendi, yarım saat onu beklemek zorunda mı? Bunları aşalım artık.

İnsan olmak en muhteşem makam. Her insan kim bu denilecek bir değer. Yoksa insanlıktan nasibi olmayanı, dünyevî makam insan ediyor değil.

Tevazu, insana yakışan en güzel hasletlerden biri.

Hangi makamı esas almalı?

Nedense, herkes ‘kim bu?’ diyecek birini arıyor. Toplum olarak, ‘kim bu?’ merakımız çok belirgin. Önem atfedecek insan arama konusunda mahiriz.

Tamam, adam arayalım, ama adamlığın kriterleri nelerdir?

Adam, ‘adam’ mı, değil mi sormak icap etmez mi? Birisine ‘adam’ demek için, ‘adam’lık makamını mı, yoksa oturduğu veya oturtulduğu deri koltuklu makamı mı esas alacağız? Ya da kazandığı parayı mı?

Nice büyük makamlarda oturan, o kadar ‘adam’lıktan nasipsiz insan suratlı var ki… Bahar şenliklerinde öğrencilerle konuşurken seviyeyi tutturamayıp dayak yiyenleri mi, konuşurken ağzı yüzü sağa sola kayan diksiyon fukaralarını mı ya da kadın mı erkek mi olduğu belli olmayan, ne idüğü belirsizleri mi konu edinelim. Hele TV’lere bir bakın. Nerede uçuk kaçık var, sürüyorlar piyasaya. Peki ya onları alkışlayanlar!...

Adamlığı hak etmeyenlere ‘adam’ demek, sahneleri ayıların basmasını netice verecektir.

Yahu bu toplumun gençlerine, öğrencilerine; davranışlarıyla, kişiliğiyle, konuşmalarıyla örnek olacak şahsiyetler yok mu? Neden onlar dâvet edilmiyor?

Adamın ‘adam’lık kalitesi

‘Kaliteli insan’ arayışımızın sürmesi gerekir. Toplum bireyleri neyi değerli olarak algılarsa, o değer, ‘değer’ olarak kabul görür.

‘Adam’lık, yürekte taşınan ‘değer yargıları’ndadır. Adamlığı hak etmeyenlere adam demezsek ve alkışlamazsak, iş biter.

Kepazeliği alkışlamak

Televizyonlara bakılırsa adamlıktan çıkmış hilkat garibeleri, ‘adam’ diye ekranlara sürülüyor. İnsanlıkta dibe vuranlar, topluma model olarak takdim ediliyor.

‘Adam’lık sıfatı kazanamamış, ‘değer’ yargısı edinememiş, nefsinin esiri insanlık fukaralarını alkışlamak, ‘adam’ yerine koymak ve ‘değer’ atfetmek, toplumsal cinayettir.

Seviyesizi alkışlamak, onlara cesaret veriyor

Nedense, ‘seviyeyi kaçıranlar sahneye sürülüyor’. İpini koparan sahnede. Özel yönetmenlerin destek ve teşvikleriyle… Belki de onlara biçilen rol bu.

Peki onları alkışlayıp, izleyen güzelim ülkem insanlarına neler oluyor?

Hem vahlayan; hem alkışlayanlar

Can Dündar, 15 Haziran 2006 tarihli, Milliyet gazetesindeki yazısında, sahne seviyesine işaret ederek, ‘Çukurun dibinde’ başlığını kullanmıştı. “Artık miadını doldurmuş ve bu topluma pahalıya mal olmuş bir yayıncılık zihniyetidir; ki Erbil’in seviyesinden başlar, onu istihdam edip şişirenlere dek tırmanır. Her gece hem vah vahlayan hem alkışlayan seyirci kitlesinin hayranlığından beslenip tekrarlanır” yorumunu yapmaktadır.

Dündar’ın,“İnce hicivle yola çıkıp kaba saba soytarılığa dönüşmüş bir eğlence düşkünlüğünün bataklığındayız artık…” diye belirlediği ‘bataklık’ tabiri oldukça yerinde. Sonuç, batak. Uygulayıcıları da, uygulatıcıları da, seyircileri de içine çeken bir batak.

Sayın Dündar yazısını, dibe vuruşa ışık tutarak, şöyle bitiriyor: “Pespayelik çukurunun dibindeyiz. Ama unutmayın: “Yoksulların gözleri” bu hunharlığı izliyor. Elbet bir gün yol, kazaya doyacak. Ve muhtemelen o gün indirilen, sizin pantolonunuz olacak.”

Kimi izliyorsanız; biraz da ondansınız

Sahneye itelenen bir takım insanlar (!), orada oldukları için, ‘adam’ oluyor değildir. Her izleyicinin, karşısına çıkan insana, ‘kim bu?’ deme hakkı vardır? Ama bu sadece, merak gidermek anlamında değil, ‘bana kim hitap ediyor’, bilmek anlamındadır.

Kimi izliyor olduğunuzun, kim olduğunuzla alâkasız olduğunu düşünmüyorsunuz değil mi?

24.06.2006

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (03.06.2006) - Rıza tahsil mesleği

  (20.05.2006) - Adam olmanın dayanılmaz hazzı

  (22.04.2006) - ‘Hutbe-i Şamiye’ gündemi

  (15.04.2006) - “Böyle bir şey nasıl olur?” demeyin

  (08.04.2006) - Lütfen dikkat!

  (01.04.2006) - ‘Adam olma’ antrenmanları!

  (25.03.2006) - 100. kapı

  (18.03.2006) - Allah aşkına hiçbir şeye karışmayın!

  (04.03.2006) - “Risâle araştırmalarında ‘yeterli olma’ sınırı yok”

  (25.02.2006) - Kişiliklerin ortaya çıktığı zeminler

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Metin KARABAŞOĞLU

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahaddin YAŞAR

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit ŞİMŞEK

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN

 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004