“Bu kim?”, “Kim bu?”
Konferansa gittik. Salon doldu. Saat geldi geçiyor. Konuşmacı kürsüye dâvet edilmeyi bekliyor. Salon görevlileri ‘biri’lerini bekliyor gibi. Görevlilerin, “buyurun efendim, buyurun” deyip durmalarından, gelenin bekledikleri kişi olduğu anlaşılıyor.
Dinleyicilerin ‘kim bu?’ merakı, anlamsız değil. Çünkü ancak o gelince başladı konuşma. Ama, ‘kim bu?’ fısıldaşmaları sürüp gitti.
Aynı soru, yanımda oturan tarafından bana da soruldu; ‘kim bu?’ diye. Ben de,—o kişiyi önemsemez bir tavırla—‘Siz de, ‘kim bu denilecek bir değersiniz’ deyince, adamın rengi attı.
Sonra sonra öğrendik ki gelen bayan, şehrin belediye başkan yardımcısı imiş…
Hay Allah, ne var bunda yahu. Gelsin, o da izlesin konferansı. Bini aşkın dâvetli ve konuşmacı beyefendi, yarım saat onu beklemek zorunda mı? Bunları aşalım artık.
İnsan olmak en muhteşem makam. Her insan kim bu denilecek bir değer. Yoksa insanlıktan nasibi olmayanı, dünyevî makam insan ediyor değil.
Tevazu, insana yakışan en güzel hasletlerden biri.
Hangi makamı esas almalı?
Nedense, herkes ‘kim bu?’ diyecek birini arıyor. Toplum olarak, ‘kim bu?’ merakımız çok belirgin. Önem atfedecek insan arama konusunda mahiriz.
Tamam, adam arayalım, ama adamlığın kriterleri nelerdir?
Adam, ‘adam’ mı, değil mi sormak icap etmez mi? Birisine ‘adam’ demek için, ‘adam’lık makamını mı, yoksa oturduğu veya oturtulduğu deri koltuklu makamı mı esas alacağız? Ya da kazandığı parayı mı?
Nice büyük makamlarda oturan, o kadar ‘adam’lıktan nasipsiz insan suratlı var ki… Bahar şenliklerinde öğrencilerle konuşurken seviyeyi tutturamayıp dayak yiyenleri mi, konuşurken ağzı yüzü sağa sola kayan diksiyon fukaralarını mı ya da kadın mı erkek mi olduğu belli olmayan, ne idüğü belirsizleri mi konu edinelim. Hele TV’lere bir bakın. Nerede uçuk kaçık var, sürüyorlar piyasaya. Peki ya onları alkışlayanlar!...
Adamlığı hak etmeyenlere ‘adam’ demek, sahneleri ayıların basmasını netice verecektir.
Yahu bu toplumun gençlerine, öğrencilerine; davranışlarıyla, kişiliğiyle, konuşmalarıyla örnek olacak şahsiyetler yok mu? Neden onlar dâvet edilmiyor?
Adamın ‘adam’lık kalitesi
‘Kaliteli insan’ arayışımızın sürmesi gerekir. Toplum bireyleri neyi değerli olarak algılarsa, o değer, ‘değer’ olarak kabul görür.
‘Adam’lık, yürekte taşınan ‘değer yargıları’ndadır. Adamlığı hak etmeyenlere adam demezsek ve alkışlamazsak, iş biter.
Kepazeliği alkışlamak
Televizyonlara bakılırsa adamlıktan çıkmış hilkat garibeleri, ‘adam’ diye ekranlara sürülüyor. İnsanlıkta dibe vuranlar, topluma model olarak takdim ediliyor.
‘Adam’lık sıfatı kazanamamış, ‘değer’ yargısı edinememiş, nefsinin esiri insanlık fukaralarını alkışlamak, ‘adam’ yerine koymak ve ‘değer’ atfetmek, toplumsal cinayettir.
Seviyesizi alkışlamak, onlara cesaret veriyor
Nedense, ‘seviyeyi kaçıranlar sahneye sürülüyor’. İpini koparan sahnede. Özel yönetmenlerin destek ve teşvikleriyle… Belki de onlara biçilen rol bu.
Peki onları alkışlayıp, izleyen güzelim ülkem insanlarına neler oluyor?
Hem vahlayan; hem alkışlayanlar
Can Dündar, 15 Haziran 2006 tarihli, Milliyet gazetesindeki yazısında, sahne seviyesine işaret ederek, ‘Çukurun dibinde’ başlığını kullanmıştı. “Artık miadını doldurmuş ve bu topluma pahalıya mal olmuş bir yayıncılık zihniyetidir; ki Erbil’in seviyesinden başlar, onu istihdam edip şişirenlere dek tırmanır. Her gece hem vah vahlayan hem alkışlayan seyirci kitlesinin hayranlığından beslenip tekrarlanır” yorumunu yapmaktadır.
Dündar’ın,“İnce hicivle yola çıkıp kaba saba soytarılığa dönüşmüş bir eğlence düşkünlüğünün bataklığındayız artık…” diye belirlediği ‘bataklık’ tabiri oldukça yerinde. Sonuç, batak. Uygulayıcıları da, uygulatıcıları da, seyircileri de içine çeken bir batak.
Sayın Dündar yazısını, dibe vuruşa ışık tutarak, şöyle bitiriyor: “Pespayelik çukurunun dibindeyiz. Ama unutmayın: “Yoksulların gözleri” bu hunharlığı izliyor. Elbet bir gün yol, kazaya doyacak. Ve muhtemelen o gün indirilen, sizin pantolonunuz olacak.”
Kimi izliyorsanız; biraz da ondansınız
Sahneye itelenen bir takım insanlar (!), orada oldukları için, ‘adam’ oluyor değildir. Her izleyicinin, karşısına çıkan insana, ‘kim bu?’ deme hakkı vardır? Ama bu sadece, merak gidermek anlamında değil, ‘bana kim hitap ediyor’, bilmek anlamındadır.
Kimi izliyor olduğunuzun, kim olduğunuzla alâkasız olduğunu düşünmüyorsunuz değil mi?
24.06.2006
E-Posta:
[email protected]
|