Dininin ilk gelen emri “oku” iken, okumaktan bucak bucak kaçan insanların giderek daha da çoğaldığını duyar ve görürken… Ortamın bu hâle gelmesine sebep olanların her fırsatta insanlara bir de akıl verdiklerini gördükçe…
İstanbul Fatih’i genç sultan Mehmed’in “çevre” konusunda gösterdiği duyarlıkları bilirken… Batıdan “çevreci” örgütlerin gelip de bizlere “çevrenize sahip çıkın” uyarısı yapıp, akıl verdiklerini gördükçe…
İnsan hakları konusunda “Veda Hutbesi”nden bugüne birçok “ilk” olma özelliğindeki ferman da orta yerde dururken… Uluslar arası her siyasî arenada birilerinin çıkıp, “insan haklarına saygılı olun biraz canım!” diye akıl verdiklerini gördükçe…
Utanıyorum… Sıkılıyorum…
Asıl utanması gerekenlerin, “canbaza bak!” oyunundaki ısrarlarını gördükçe de iğreniyorum… Tiksiniyorum… Hazmedemiyorum…
Meselâ insan hakları...
Meselâ… Uluslar arası her siyasî arenada birilerinin çıkıp, “insan haklarına saygılı olun biraz canım!” diye akıl vermelerine bakalım…
İstanbul’u fetheden Fatih Sultan Mehmed Han’ın, Ayasofya önünde yerlere kapanan Hıristiyan din adamlarına karşı; “Ayağa kalkın! Dinimizde kula secde yoktur! Hepiniz dininizde serbestsiniz!” deme yürekliliğini ve geniş hoşgörüsünü dünya üzerinde kaç “fatih” göstermiştir ki? Ve devamında; “sizler de bizlere Allah’ın emanetlerisiniz…” diyebilme özgüvenini gösterebilen kaç devlet adamı tanır dünya?
Ama bugün o bilgiden ve de ruhtan yoksun etkili ve yetkili kişilerin yaptığı “monşerlikler” yüzünden, dünyadan insan hakları dersi, öğüdü alıp duruyoruz!
Tabi… Bu öğütleri almak kadar utandırıcı olan asıl sorunumuz ise; şu anda bize yapılan uyarıların büyük oranda haklılıklar taşımasına sebep olan olayların da içimizden yapılıyor olması!
“Vatan, millet” adına hareket iddiasındaki birilerinin uygulamalarıyla dışarıya öyle bir görüntü veriyoruz ki… İnsanlığın ne demek olduğunu bizden görüp öğrenenler, şimdi bizlere usta malı satıyor adeta!
Hep takıldığım bir nokta var meselâ birikimlerimiz arasında… Aynı zamanda “halife” sıfatını da taşıyan 3. Selim, şiirde ve musikide de önemli bir isim… Eğer padişah olmasa idi mutlaktır ki; “şair” ya da “ bestekâr” olarak da san’at tarihimizdeki yerini alırdı…
İşte bu 3. Selim’in, döneminin Yahudi ve Ermeni bestekârları ya da şairleriyle ürettiği ortak eserlerden bugün dünyanın alması gereken dersler yok mu? Dünya bu gerçeği bilmiyorsa, göstermek, onlara anlatmak bizlerin görevi değil mi?
Acizâne birkaç kişiyle bu görevi bizler yerine getirmeye çalışıyoruz ama…
“Birlikte yaşamak” örneği
Asırlar içinde İstanbul’da –özellikle- müzik alanında billurlaşarak oluşan “Birlikte Yaşamak” örneğinden bir küçük sayfayı daha geçen hafta açtık…
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı tarafından düzenlenen ve yine tarafımdan organize edilen “Birlikte Yaşamak” konseri, AKM büyük salonda gerçekleştirildi… “Birlikte Yaşamak” konserlerinin usta sunucusu Ayşe Egesoy’un sunduğu konserin ilk bölümünde; şef Menahem Eskenazi yönetimindeki Maftirim Korosu, Şef Nişan Çalgıcıyan yönetimindeki Hıristiyan Gençlik Korosu ve aynı zamanda konserin Genel Sanat Yönetmeni de olan şef Taşkın Savaş yönetimindeki Taşkın Savaş Müzik Topluluğu dinî eserlerden örnekler sundular izleyenlere…
Bu bölümde dikkat çeken iki nokta vardı…
İlki; Hıristiyan korosunun, Taşkın Savaş tarafından bestelenen “Astvazanmah” ve “Aleluya” isimli eserleri seslendirmesiydi…
İkincisi: Hıristiyan Gençlik Korosu’nun, şefleri Nişan Çalgıcıyan’ın bestelediği, “Gelin gidelim Allah yoluna…” mısraıyla başlayan Yunus Emre ilâhisini ilk defa o akşam seslendirmesiydi…
Konserin ikinci bölümüne Selim Hubeş yönetimindeki Los Paşaros Seferadis korosu ile Sevan Şencan yönetimindeki Çok Sesli Hıristiyan korosu da katıldılar… Bu bölümün ilk parçası, sözleri Fatih Sultan Mehmed’e, bestesi şef Taşkın Savaş’a ait olan “Gönül” idi… Bütün korolar birlikte “Gönül ey vay gönül!” dediler…
Ve bir kere daha; destanların, masalların, şiirlerin, romanların büyülü şehri güzel İstanbul’umuzun kültürel zenginliğine, müziğin notalarında şâhit olduğumuz özelliğimiz sergilendi…
İlk fark eden Avrupa ülkelerinin en fazla 200 sene öncesine gidebildiği, “birlikte yaşamak” özelliğinin bu topraklarda 553 yıldır uygulandığının isbatı hatırlatıldı dâhilî ve haricî ilgililere…
Görebilenlere ne mutlu!
18.06.2006
E-Posta:
[email protected]
|