İçinde misafir olarak yaşadığımız, ancak çoğu zaman ebedî olarak kalacağımızı düşündüğümüz bu dünya gezegeninde; aklı başında olup, kalbi kararmamış olan herkes, her şeyin süt liman olmasını arzulamakta, insanların hiçbir sıkıntı ve huzursuzluk ile karşılaşmadan hayatlarını sürdürmelerini istemektedir.
Dünyamızda insanlar bozgunculuk yapmamış olsaydı, her şey çok güzel bir şekilde sürüp giderdi. Biz istediğimiz kadar, insanların her şeyden çok huzura ve sükûna muhtaç olduğunu söyleyelim ve bunun için de elimizden gelenleri yapalım; ne yazık ki ortalığı karıştıran, canice insanlara zulmedip, kanlarını akıtan kişiler her zaman olduğu gibi sık sık sahneye çıkacak ve meş’um planlarını tatbike koyacaklardır.
Şeytanın peşine düşüp, insî şeytan rolünü üstlenen insanlardan hayır beklemek, onların ıslâhını beklemek biraz değil, oldukça fazla bir iyimserlik olur. Olaylar bize gösteriyor ki, bu dünya var oldukça bir kısım insanlıktan çıkmış güruhlar, insan gibi yaşamak isteyen hemcinslerinin huzurunu bozacaktır. Bunların, bu bir çok hukukları gasb eden faaliyetleri karşısında, rahmanî duygulara sahip olan insanların yapacağı şey, onların bozduklarını tamir etmeye çalışmak olacaktır.
Yanlış roller üstlenip, bütün insanların düzelebileceğini düşünmek ve bunun için mesai sarf etmek boşa kürek sallamaktan başka bir şey değildir. Bu imtihan dünyasında vazifelerini yapmayan, dersine çalışmayan, imtihan olduğu mektebin kurallarına uymayan insanlar elbette sınıfta kalacak ve sınıfta kalmanın sonuçlarına da katlanmak zorunda kalacaklardır.
Bizlerin bu imtihan meydanında yapabileceğimiz, öncelikle imtihanı kazanmaya çalışmak ve çevremizdeki insanların da imtihanı kazanmaları için yardımda bulunmaktır. İmtihanı kazanmamızı gerektirecek faaliyetlerimizden bir tanesi de, çevremizdeki insanların vazifelerini yapmaları için kendilerini ikaz etmektir. İkaz etmekten öte vazife bulunmamaktadır. Zorla, cebirle birilerini bir yerlere taşıma görevi de bizlere verilmemiştir.
Bunlar her zaman düşündüğümüz ve ifade ettiğimiz şeylerdir. Bu gidişle daha çok bu gerçekleri kendi nakıs ifadelerimizle dile getirmeye çalışacağız. Çünkü insanların, mânâ vermekte zorluk çektiğimiz davranışları bizi şaşırtmaya devam etmektedir.
Hadiseler karşısında bazen ümitsizliğe bile düştüğümüz zamanlar oluyor. Böyle zamanlarda hayatın gerçeklerini hatırlamak zorunda kalmaktayız. Yani insanlar imtihan olmaktadır, bir kısmı imtihanı kazanıp Cennette ebedî saadeti kazanacağı gibi, bir kısmı da Cehennem denilen mekâna girmek zorunda kalacaklardır.
Dünya hayatımıza, Rabbimizin bize vaaz ettiği gerçekler nokta-i nazarından bakarsak, “Her şeyde bir hayır vardır” diyerek kâinatın başıboş olmadığını düşünecek ve elde edeceğimiz iman ile yolculuğumuza devam edeceğiz.
Bütün insanların düzelmesini beklemek, problemsiz bir dünya hayatı özlemini yaşayıp beklentiler içinde olmak, zaman kaybetmekten başka bir işe yaramayacaktır. Kim olursa olsun, isterse dünyanın en önemli makamlarında olanlar olsun, isterse dünyanın en etkili silâhları ellerinde bulunduranlar olsun, hiçbir fâni kendisini ölümden kurtaramayacaktır. Biraz sebredersek, ölüm karşısında herkesin nasıl çaresiz kaldığını göreceğiz.
Hiç hayıflanıp dövünmemize gerek yoktur. Hiç, “Bana haksızlık yapanlardan, bana zulmedenlerden hakkımı alamadım” diye üzülmeyelim. Çünkü o kimse yerin altına girse de (ki girecek), o yine bizimle yüzleşecek ve yaptıklarının karşılığını verecektir. Zalimler, mazlûmlara yaptıklarının karşılığı olarak, yakıcı, kaynatıcı çukurlara atılmaktan kendilerini kurtaramayacaklardır. Onun için rahat olalım. Pencerelerden seyredip, Rabb-i Rahîm’in mahkeme-i kübrasını sabırla bekleyelim.
13.06.2006
E-Posta:
[email protected]
|