Nur hizmetlerinde ittifakın, birlik-beraberliğin önemi bu hizmete aşina olanların malûmu olduğundan, bu konuda fazla söze gerek görmüyorum. Çünkü her hizmet erbabı bilir ki tam bir birlik-beraberlik, samimî bir tesanüd olmadan istikrarlı ve etkili bir hizmetten bahsetmek abes olur.
Diğer bir ifade ile tefrika ve ihtilafların, ayrılık ve gayrılıkları hükümferma olduğu bir ortamda verimli ve kalıcı bir Nur hizmetinin yapılamayacağını her akl-ı selim biliyor olmalı.
Bu ulvî hizmetin olmazsa olmazları arasında sayılan tesanüdün önemi, Risale-i Nur’un müteaddit yerlerinde zikredilmekte, ittifak ve beraberliğin korunmasıyla alâkalı çok geniş tahşidatlar yapılmaktadır.
Samimi bir tesanüdün sırrındandır ki Bediüzzaman sağlığında bir avuç talebesiyle çok harika hizmetlere imza atmış. Vefatından sonra da onun güzide talebeleri birlik ve beraberliği ön planda tutarak önemli hizmetlerde bulunmuşlardır.
Geçmişten bu güne baktığımızda Nur hizmetinde ittifak ve birlikteliğin sağlandığı yıllarda, bu ulvî hizmetin adeta şaha kalktığını, buna paralel olarak her alanda ülkemizin çehresinin değiştiğini görmekteyiz.
Nur camiasında şu veya bu şekilde vahdet ve ittifakın sarsıldığı, küçük de olsa ihtilafların olduğu zamanlarda ise hizmet kervanının arzulanan performası göstermekte zorlandığını ve bunun bir sonucu olarak ülkemiz insanlarının da maddî-manevî sıkıntı ve kaoslara giriftar olduğunu görüyoruz.
O bakımdan manevî hizmetlerimizde ideal ve doğru olanın ihtilaf değil ittifak; tefrika değil ittihad; dağınıklık değil birlik ve beraberlik olduğunda şüphe yoktur.
Yalnız şurası da ayrı gerçektir ki, çok samimi arzularımıza ve gayretlerimize rağmen, istesek de, istemesek de, küçük de olsa bazı ihtilaflar ve ayrılıklar da olmuyor değil. Nâhoş da olsa, bu durumdan üzüntü de duysak, böylesi durumları bir vaka olarak kabullenmek durumundayız.
Mizaç ve meşrep farklılıklarının beraberinde getirdiği teferruâttaki bazı görüş ayrılıklarının sebep olduğu ihtilâfları da müsbet ihtilaflar sınıfından saymak gerekir diye düşünüyorum.
Böylece zorunlu bir ayrılığı tercih etmekle karşı karşıya kalan kişiler, huzur-u kalple, en iyi hizmeti nerede ve hangi ortamda yapabileceğine yine kendisi karar verme hakkına sahiptir elbette. Ama istemeyerek de olsa ayrı kaldığı dost çevresiyle samimî dostluk ve kardeşlik bağlarını koparmadan... Herhangi bir kırgınlığa ve dargınlığa girmeden...
Böylece Kur’ân’a hizmeti ön planda tutan, aynı manevî kaynaktan beslenen; hedefi bir, maksadı, gayesi bir olan hizmet erbabı insanlar farklı mekânlarda, değişik kulvarlarda ifa-i hizmette bulunsalar da, onlar ruhen bir, kalben beraber sayılırlar. Zahiren ayrı gibi görünseler de hakikat-ı halde onlar beraber sayılırlar. Böylesi bir ihtilâf, Efendimizin (asm) “Ümmetimin ihtilâfında rahmet vardır” müjdesine dahil olsa gerektir.
Zaman zaman Sahabe-i Kirâmın da bazı içtihadî meselelerde görüş ayrılıklarına düşerek, farklı biçimlerde dîn-i mübîne hizmet ettiklerini düşünecek olursak, Nur camiasının bu nevî durumlarla karşı karşıya kalmalarını fazlaca kaygıyla karşılamamak gerekir diye düşünüyorum. Yeter ki bu gibi durumlarda “müsbet hareket” etme prensibini ön planda tutalım. Yeter ki ihlâs ve uhuvvet düsturlarını burada da geçerli kılalım. Yeter ki gereksiz, zararlı tenkitlerden, hâl ve tavırlardan uzak durma kemalâtını gösterebilelim.
Aramızda böyle bir müsbet hareket tarzını prensip edinebilirsek, ancak o zaman Efendimizin (asm) buyurduğu ihtilâftaki rahmete erişebilme şansını elde edebiliriz. Ve bu sayede iman ve Kur’ân hizmetlerimizdeki başarı grafiğimiz artarak devam eder.
Böyle yapmayıp, birbirimize karşı menfîce bir tavır içine girer, tenkit ve sitemlerde bulunur, dostluk ve kardeşlik düsturlarına riayet etmeyerek ihtilâfa düşersek, bundan birinci derecede omuzumuzdaki ulvî dâvâmız zarar görür ki, bunu bu kudsî dâvânın hiçbir ferdi kabullenemez.
Kısaca rızâ-ı İlâhî yolundaki hizmetlerimizde muvaffakiyet; ihtilâfta değil, ittihat ve ittifaktadır.
11.06.2006
E-Posta:
[email protected]
|