“Her şey yolunda” denilse de, ekonomideki çalkantılar işlerin sarpa sarmaya başladığı mesajını veriyor. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, önceki hükümetleri suçlamak için hatırlattığı gibi, “Borç alan, emir de alır” kaidesi yine işledi. Genel hatlarıyla IMF’ye teslim olan ve her geçen gün borç yükü artan bir ekonominin; uzun vadede istikrar unsuru olamayacağı görüldü.
Ekonomideki dalgalanmaların faiz lobilerinin işine yaradığı malûm. Merkez Bankası’na ‘başkan’ tayin edilmesi sürecinde başlatılan tartışmalar, güven sarsıcı açıklamalar ve dış şartların da tesiriyle; etkileri daha sonra ortaya çıkacak sarsıntılar yaşandı. Küçük çaplı da olsa yaşanan krizin ‘çare’si olarak da faiz görüldü. MB, tahminlerin de üzerinde bir faiz artışıyla (1.75) güya yangına su serpti.
Ancak, faiz arttırımının kriz yangınına derman olmadığı, aksine dertleri daha da arttırdığını uzmanlar ifade ediyor. En tehlikeli olan da ‘Ekonomik krizden ancak faiz arttırılarak çıkılacağı’ yönündeki yanlış telâkkidir. Daha da tehlikeli olan ise, düne kadar faizin çare olmadığını ve olamayacağını her fırsatta —haklı olarak— ilân edenlerin, böyle bir kabule yanaşmasıdır.
Merkez Bankası’nın faiz arttırımına itiraz edenlerden biri de ASKON oldu. ASKON Başkanı Mustafa Koca, “Piyasalar diye propagandası yapılan ve birkaç bankanın uluslar arası fonların temsilciliğini yaptığı lobiler, çok ciddî propaganda yaptılar. MB’yi adeta faiz arttırmaya zorladılar. Ülkede faizin artması, başka dengeleri ve özellikle geniş halk kesimlerinin ekmeğini olumsuz etkileyecektir” şeklinde konuşmuş. (Yeni Asya, 9 Haziran 2006)
Tabiî ki faiz arttırımını destekleyen de var. Ama bunların, ‘faiz lobisi’ olduğu noktasında her halde şüphe duyulmaz. Her şart altında sadece kendilerinin kazanmasını düşünen lobiler, bazen faizden, bazen dövizden olmak üzere ‘pozisyon’ belirlerler.
Her ne kadar ‘Faiz artışı serbest ekonominin gereğidir” şeklinde propaganda yapsalar da aksini düşünen çok sayıda uzman var. Meselâ, bir haberde özetle şöyle denilmiş: “Kurdaki artış ve Merkez Bankası’nın şok faiz arttırımı 2002’de başlayan trendi tersine çevirecek. İlk başta son iki üç yılda hızla artan iç talep önemli ölçüde törpülenecek. İthalattaki düşüş carî açığın frenlenmesinde önemli rol oynayacak. Ancak ihracatta hızlı bir yükseliş beklenmiyor. Tüm bunlar büyümeyi düşürüp, işsizliği daha da artırabilir.” (Vatan, 9 Haziran 2006)
Türkiye’nin en büyük probleminin ‘işsizlik’ olduğunu başbakan dahil yetkililer onlarca defa ifade etmediler mi? Peki, netice olarak işsizliği arttıran bir uygulama nasıl faydalı olabilir? ‘Piyasa’yı oluşturan ‘faiz lobisi’nin oyununa dikkat etmek gerekir. Geçmiş yılların aksine, ‘faiz’in böyle krizlerde çare olmadığı dünyada da kabul görüyor. Faiz iyi bir şey olsaydı, fıtrat dini olan İslâm, bunu yasaklar mıydı?
Faiz üzerine dönen bir ekonomi, ‘kuyu’ya düşmüş sayılır. ‘Faiz’in ekonominin ‘olmazsa olmazı’ olduğu iddiasını hayatın gerçekleri doğrulamıyor. Faizsiz sistemle de pekâla ekonomik kalkınma ve refahın sağlanabileceği bilinmelidir. Sistemi yanlış uygulayanların hatasını, ‘faizsiz sistem’de aramaktan vazgeçilmelidir.
Türkiye’yi “faiz kuyusu”na itmek isteyenlerin tuzağına düşmeyelim...
11.06.2006
E-Posta:
[email protected]
|