Yeni fizik algısının insan davranışlarıyla ilgili yaklaşımlarında yine, şartlar ve duruma göre karar verme ve net bir durumun olmadığı hükmü ortaya konmaktadır. Bu anlamda fiilin gerçek anlamını tarif edebilmek kişinin niyeti ile çok yakından alâkalı olmalı ve gözlemcinin olay üzerindeki etkileri bu anlamda dikkate alınmalıdır. Bu anlamda niyet fiilin tanımında merkezî bir konuma gelmektedir. Niyet, aslında fiilin özü ve kimliği gibidir. Zahirî tezahürleri ne olursa olsun ve hangi sonucu doğurursa doğursun, fiilin melekutî boyutunu ve Rab ile kul arasındaki ilişkiler ağı içerisindeki anlamını niyet belirleyecektir. Bu anlamda hayat, dışa yansıyanlardan çok, içte hissedilenlerin önemli olduğu enfüsî ve ferdî bir imtihana dönüşür.
Her fiilin ne niyetle yapıldığı ve varlığa hangi nazar ile bakıldığı durumu, her an yeniden şekillendirilen varlık tablolarının kulun âlemine yansıma şeklini belirler. Adeta ortada nötr bir varlık tablosu vardır ve bu insanlar adedince aynalardan yansır. O tablo yansıdığı her bir aynada farklı bir renk ve görünüm alır. Aynanın rengini ve görüntüsünü belirleyen ana unsurlar ise bakış açısı ve niyetler olmalıdır. Her tablo yansıdığı aynanın rengini alır. Tablo zahire bakan akla göre çirkin olarak tanımlansa bile ayna güzellik eksenli yansıtıyorsa aynada yansıyan ya da aynaya yansıyan şekli güzeldir. Güzel görenin güzel düşünmesi ve güzel düşünenin hayatından lezzet alması böyle bir şey olsa gerektir.
Yine bir fiilin işlediği fiilin iyilik ya da kötülük olarak adlandırılabilmesi için farkındalık çok önemlidir. Belki bir imtihana muhatap olan insanın diğer varlıklardan ayrıldığı en önemli yanı budur. Yani kişi fiilin açacağı sonuçların farkında olarak ve o sonuçların ortaya çıkmasına niyet ederek irade beyan ettiğinde ya da teşebbüs ettiğinde o fiilin sorumluluklarını taşıma ve ortaya çıkaracağı olumlu sonuçlardan pay alma durumuna gelir. Her an varlık tablosu şekillendirilirken istek ve iradesine başvurulduğu izlenimi kâinat kitabından edinilen insan, bu anlamda istek ve niyetleri ile bir anlam ve değer kazanır.
Ancak insanın ve varlığın yaratılışında bazı haller sadece duâ etmek ve ardından sadece mukabil durmakla ortaya çıkar. Bu haller uçucu ve üzerine yoğunlaşıldığında belirginleşmeyen, flulaşan ve çoğu zaman kaybolan hallerdir. Belki bunlar insan aynasında onun istek ve iradesinden bağımsız olarak yansıyan fıtrî işleyişin uzantılarıdır. İstek ve irade netleştirmez ve kaybolmalarına yol açar. Niyet ve istek bir anlamda lâtif şeyleri katılaştıran ve maddileştiren bir boyut taşıdıkları için bazı lâtif kavramlarda yokedici etki taşırlar. Meselâ kar tanesi büyük bir letafetle dantela gibi dokunmuştur. Elinize alıp incelemek istediğinizde kaybolur. Bazı mânâları çok netleştiremediğiniz halde çok farklı duygular yaşatır. Netleştirmeye kalkıştığınızda mânâ yaşattığı duygularla birlikte kaybolur. Çöldeki serap gibidirler.
İnsan yaratılışında bazı haller, sadece içteki fıtrî bir niyeti ancak bunun kendi tarafından şekillendirilen fiil görüntüsünden uzaklığı gerekli kılar. Meselâ, mütevazi olmak fıtrî bir haldir. Kişinin iç âleminde bu hali güzel görmesi bu hali yaşamak için bir duâdır. Ancak mütevazi olmak niyeti ile bir fiil ortaya koymaya çalışması tevazu halini yapmacık bir şekle büründürür. Yine niyet ederek kibir hali sergilemek kibirin gerçekte olmadığına işaret eder. Küçük çocuklarda bu hal sıklıkla gözlemlenmektedir. Bazı haller niyet edilerek yaşanmaya çalışıldığına tamamen farklı noktalara götürürler. Meselâ rahatlamak, huzur bulmak için özel bir gayret tamamen aksi sonuç doğurur. Aynen uykuya dalmak için niyet edildiğinde uykunun iyice kaçması gibi. Üzüntü, gam ve keder gibi duygular da insanın her arzu ettiğinde yaşanan haller değildir, niyet edilerek yaşandığında tam aksi sonuçlar doğurabilirler.
Varlıkla olan ilişkilerimizden ve kâinat kitabını okurken yaşadığımız duygulardan anlaşılmaktadır ki, bazı haller fıtrîdir ve vicdanda hissedilir. Bu alan ise kulun anlık olarak şekillendirebildiği üzerinde oynayabildiği ve net olarak kavrayabildiği bir alan değildir. Şuuraltında cereyan eden ve şuurla kavranan ve his boyutunda yaşanan hallerdir. Beyinde retiküler sistem içinde yer alması muhtemel bu alanlarda niyet ve arzular ile şekillendirmek yerine güneşin sıcaklığını ve nurunu yansıtmasını talep etmek ve bu yönde bir duâ anlamına gelen mukabil durmak yeterlidir. Niyetlerle şekil vermeye çalışmak, objenin netliğini bozacak ya da görüntünün kaybolmasına sebep olacaktır. Belki de kabul etmemiz gereken en önemli nokta, her şeyin elimizde olmadığı niyet ve iradenin her sonucu doğuramayacağı ve elimizdeki en büyük gücün samîmî ve içten, hatta pek çok zaman kelimelere bile dökülmemiş duâlarımız olduğudur.
05.06.2006
E-Posta:
[email protected]
|