Oku da memur ol baban gibi!
Benim, babamın bana vereceği ve bir gün Nobel ödülü aldığımda üzerine konuşacağım bir “bavulu” yoktu. Onun bana verdiği kuru öğütlerdi sadece. Ne yazık ki, rahmetli babamın sözünü tutamadım. Bana, “Oku da adam ol oğlum! Devlet kapısında bir görev al, sırtın yere gelmez!” derdi. Anadolu’da ise, orman memuru olmanın dayanılmaz önemini, hatta vali olmaktan bile üstün olduğunu vurgulayan espriler de oldukça yaygındır.
Rahmetli babam da diğer köylüler de haklıydılar. Devletin “baba” olduğu bir anlayıştan gelen, en büyük işverenin de yine devlet olduğu ayan beyan ortada olan bir ülkenin mirasyedilerinden başka neyiz ki? Tanzimatla birlikte “Kalem efendisi” olmanın, kolalı gömlek giyip, şemsiyesi elinde “Kâtibim” şarkısı eşliğinde, devlet maaşıyla hava atmanın tadını neden bırakalım ki?
Memuriyet, insan neslinin “ecirlik” (ücretlilik) döneminin bir yaygın uygulamasından başka bir şey değil. Komünizm başta olmak üzere, devlet gücünü elinde tutan çağdaş ideolojik devletlerin, işyeri-lojman arasında hayat süren insanlar türünü üretmesinden ve böylece kontrolü elinde tutma isteğinden başka hangi sonucu beklersiniz? Böyle bir ülkede vatandaşını devletin memuru olmaktan çıkarıp özgür iş kurucular ya da özgür iş görücüler olarak değerlendirenlere devlet neden izin versin?
Devlete göre, ülkenin en akıllı adamları memurlardır. Memur olmayanlarsa kafalarını kullanamadıkları için memur olamamışlardır. Köylüler ve diğer adıyla çiftçiler, işçiler, san'atçılar, zanaat sahipleri mi, onlar da zaten okusalardı adam olurlardı, yani memur! Hem sonra esnaf ve sanatkâr denilen kesimse memurun hizmetçilerinden başkası değildir.
Böylesine çarpık bir mantığın hüküm sürdüğü ülkelerde, lojman mantığı kontrol mantığıdır. Bu ülkede milletvekillerini bile lojmana sokmayı başarmış bir devlete sahibiz. Onun için kamu kurumlarının lojmanlarını satmaya kimsenin gücü bile yetmez. Zaten satılmasına karar verecek olan siyasîleri de yönlendiren bürokratlar, yani memurlar değil mi ki? Ankara bürokrasisi yaz aylarında Antalya sahillerinde güneşlenmezse, millete nasıl hizmet edebilir a canım?
Esnaf ve tüccar çalışıyor, üretiyor alnının damarı çatlıyor kazanmak için; memurlar tüketiyor, sonra da sanki kendileri devletin sahibiymiş gibi hava basıyorlar.
Devlet millet buluşmasını engelleyenler bürokratlardır. Hatta cumhurbaşkanlığı sevdasına düşenlere bakın; hepsi emekli bürokrat, emekli asker, emekli memur filandır.
Her neyse, özgürlük dönemini algılayıncaya, vatandaşı memuriyetten soğutuncaya kadar bu dönemi yaşamaya devam edeceğiz demektir. Eee, rahmetli Cem Karaca ne diyordu: “Sen işçisin işçi kal, giy dedi potinleriii….”
NOT: Geçen haftaki “Maske Satıcıları” başlığıyla yazdığımız yazıya ilişkin bir okurumuzdan şiir geldi. Yazarı meçhul bu şiiri bu sayfada aynen yayınlıyorum.
MASKELERİM
Bir sandığım var benim
Ve içinde maskelerim...
Her sabah uyanınca
Aynaya bakarım önce.
Oradaki adam,
Çok sevinir beni görünce...
Sonra uzanırım göklere
Odamın camından...
Günaydın derim;
Tatlı tatlı gerinen Güneş’e
El sallar, uğurlarım;
Hâlâ etrafta sürten Ay’ı
Gelecek gecelere...
Ve...
Gelelim maskelere...
Her sabah,
Açarım sandığımı
Maskeler seçerim kendime;
Herkes için birer yüz seçerim
Sandığımda her yüze karşılık
Vardır bir yüz,
Bir maske...
Onlar için yüz!...
Onlar için ben!...
Benim içinse,
Sadece,
Maske!...
Kendi yüzümse...
Maskelerin çok gerisinde,
Sandığın derinliklerinde,
Sadece aynadaki adamın
Görebildiği bir yerde...
Dedim ya!...
Bir sandığım var benim,
İçinde;
Maskelerim...
|
B. Sait ÇİFTÇİ
26.12.2006
|
|
Okulla ilgili problemleri olan çocuğa nasıl yaklaşılmalı?
Öğrencinin okulla ilgili pek çok sıkıntısı olabilir. Çocuk, içine kapanıp, asi bir kişilik sergileyebileceği gibi; problemlerinin sorumluluğunu başkalarına atmaya çabalayabilir. Ailenin bu noktada çok dikkatli olması ve tüm iletişim yöntemlerinden yararlanması gerekmektedir.
Öğretmeni ve dersi anlayamıyorum
Çocuk okula gitmemek için öğretmenini bahane olarak gösterebilir. ‘Öğretmen beni sevmiyor. Dersi anlayamıyorum, her şeye kızıyor, sınavlarda zor soruyor. Öğretmenle anlaşamıyorum.’ Çocuk, bunun gibi pek çok mazeret öne sürüyorsa hemen onu desteklememek gerekir. Çocuğun söylediklerine göre onun yanında öğretmeni kötülemek ve çocuğa hak vermek, bu davranışı devam ettirmesine sebep olur. Anne ya da baba, öğretmenle özel olarak görüşmeli, çocuğun durumunu anlatmalıdır. Öğrencinin derse katılımı ve iletişim ile ilgili öğretmenden bilgi ve destek alınmalıdır. Eğer öğrenci, öğretmeni yanlış anlamışsa, bu durumu çocukla karşılıklı konuşmakta yarar vardır. Belirli aralık larla ve çocuğun sıkıntılı olmasını beklemeden, okula giderek öğretmenden bilgi almak faydalı olacaktır.
Arkadaşlarımla geçinemiyorum,
beni rahatsız ediyorlar
Öğrenci, arkadaşlarıyla hiçbir şekilde geçinemediğini ve sürekli sıkıntı yaşadığını (eşyalarımı alıyorlar, dövüyorlar, önlüğümü kirletti, defterimi çizdi vb) söylüyorsa, bunun sebepleri araştırılmalıdır. Yetişkinler, çocuğa yine temkinli yaklaşmalı ve çözüm yolu bulacaklarını söylemelidir. Öğrenciyi dinler dinlemez; ‘Yarın ben onlara bunun hesabını sorarım, gidip azarlarım’ demek de öğrenciyi benzer sözler söylemek noktasında yüreklendirir. Okulda öğrencinin, arkadaşlarıyla ilişkileri incelenebilir, gerçekten olumsuz davranışlar varsa öğretmenden gerekli tedbirleri alması istenir.
Çevresine rahatsızlık veriyorsa,
tedbir almak gerekir
Öğrenci, ders sırasında arkadaşlarının ve öğretmenin dikkatini dağıtıyorsa, arkadaş ve okulun araçlarına zarar veriyorsa ve öğretmen de bu durumu anne-babaya ilettiyse, bazı yaptırımlar uygulanabilir. Çocuk, okula gitmemek, ders çalışmamak için başkalarına zarar veriyorsa, bu durumdan rahatsız olunduğu kesin bir dille anlatılmalıdır. Çocuğun okula verdiği zararlar, haftalık harçlığından kesilmeli ve her yanlış davranışında bunun tekrarlanacağı belirtilmelidir. Benzer durumlarda çocuğun davranışları örtbas edildiğinde ve önemsenmediğinde çocuk bu davranışlarının onaylandığını düşünebilir.
Uzmandan yardım almak faydalı olabilir
Çocuğun niçin okula gitmek ve ders çalışmak istemediği konusunda bir uzmana başvurmak ve çözüm yolları üretmek olumlu sonuç verecektir. Çünkü öğrencinin okuldaki problemlerinin altında başka sıkıntıları da olabilir.
[email protected]
|
Mustafa OĞUZ
26.12.2006
|
|
Öğrenciye puanlama
Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren değişikliğe göre, ‘’not’ yerine ‘’puan’’ sistemine geçilecek. Bir dersin dönem ve yılsonu puanı hesaplanırken aritmetik ortalamanın yarım ve yarımdan büyük kesirler olması durumunda tama yükseltilmeyecek. Puan, virgülden sonra iki basamak yürütülerek, karneye olduğu gibi aktarılacak. Öğretmenler, takdir hakkını kullanarak dönem notunu yükseltemeyecek.
|
26.12.2006
|
|
Disiplin suçlarına cep telefonu ve internet de dahi
Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, TBMM Şiddet Komisyonu’na okullardaki şiddet konusuyla ilgili bilgi verdi. Şiddetin küresel bir sıkıntı olduğunu da belirten Çelik, “Okullardaki şiddet internet, medyatik araçların artması, televizyon izlemenin artmasıyla birlikte artış göstermiştir. ABD, Japonya, Almanya ile mukayese edildiğinde Türkiye’de daha az. Biz başlangıç noktasında müdahale etmek zorundayız. 60 bin okul var. Yılda 1 olay meydana gelse, yılda 60 bin olay eder. Her ay 7500 olay eder, günde 350 olay eder. Bizde günde 20 civarında ola meydana gelmektedir. 6 ayda meydana gelen olay sayısı 2 bin 990. Olan olayların hepsi adliyelik olaylar değil” açıklamasında bulundu. Çelik, “Birçok Avrupa ülkesinde cep telefonlarıyla ilgili yasaklama varken, biz cep telefonlarına yasaklama getirmedik. Sapık var diye yasaklama olmaz. Böyle bir kararın doğru olmadığını düşünüyoruz. Ama Disiplin Yönetmeliği’nde değişikliğe gittik. Cep telefonu, internet üzerinden işlenen suçlarda artık disiplin suçu sayılacak.
|
26.12.2006
|
|
Türkçe öğretmenlerine görev
Millî Eğitim Bakanlığı (MEB) Müsteşarı Necat Birinci, öğrencilerin duygularını ifade edemedikleri takdirde saldırganlaştığını belirterek, ‘’Bu nedenle okullardaki şiddet olaylarının engellenmesinde Türkçe öğretmenlerine önemli görevler düşüyor’’ dedi. Ellerinde kalem, yüreklerinde sevgi olması gereken gençlerden bazılarının ellerinde silâh veya bıçak, yüreklerinde ise öfke ve kin barındığını ifade eden Birinci, şunları söyledi: ‘’Gençler ellerine silâh alıyorlarsa, bu bizim işimizi tam anlamıyla yapmadığımızı göstermektedir. MEB, bu konuda çalışmalar yapıyor ancak önemli bir görev Türkçe öğretmenlerine düşüyor.”
|
26.12.2006
|
|
Öğretmenin hatıra defterinden
Gelecek için bir hazine
Sınıftan içeri girer girmez, Kerim’in o gün de okula gelmediğini fark ettim. Bir haftadır evde hasta yatıyordu. Ders sonunda evine gidip ziyaret etmek istedim. Okul çıkışı sınıftan bir öğrenciyle birlikte, Kerim’in evine gittik. Kapıyı Kerim’in annesi açtı. Benimle birlikte gelen öğrencimi salona bırakıp, Kerim’in odasına gittim. Annesi odanın kapısını açınca, pencere kenarında ki yatağında uyuyan Kerim’i gördüm. Odası küçük ama düzenliydi. Kütüphanesinde, okulda tavsiye ettiğim kitaplar diziliydi. Bir kitapta yatağının başucunda duruyordu. Annesine usulca; ‘Bu kitapları okudu mu?’ diye sordum. Annesi de, onun sık sık kitapçıları ge-zerek güncel ikinci, el kitapları aldığını anlattı. Sınıfımın bu sessiz ve içine kapanık öğrencisi gelecek için hazinesini biriktirmeye şimdiden başlamıştı. Onlara okumaları için verdiğim tavsiyelerin, onların hayatında ne kadar büyük etkisi olduğunu bir kez daha anladım.
|
26.12.2006
|
|
Yurt dışında hem eğitim alıp, hem de çalışmak mümkün mü?
Yurt dışında uzun süreli eğitimlere katılacak gençlerin merak ettikleri konulardan biri de ülkelerde çalışma izni verilip verilmediğidir. Yabancı dili orta seviyede olan, sosyal yetenekleri güçlü, çalışmaya istekli bireyler daha kolay iş bulabilmektedir. Bazı ülkeler genellikle üniversite yerleşkesi (kampus) içindeki işlerde veya belirli süreyi aşmamak kaydıyla yarı zamanlı (part-time) dışarıda çalışma izni vermektedir. Merkez ve kalabalık şehirlerde iş bulmak daha kolay olmaktadır. Öğrenciler part-time işlerle, okul giderlerinin bir bölümünü karşılayabilirler.
Amerika’da ilk 9 ay çalışma izni verilmemektedir. Öğrenciler sadece kampus içinde çalışabilirler. Sonraki dönemde çalışma izni almak için evrakların ve resmî işlemlerin tamamlanmış olması gerekir. Öğrenciler saat başı 5 ila 15 dolar arasında bir ücretle çalışabilirler. İngiltere’de çalışma izni mevcuttur. Çin, Fransa, Avustralya, İtalya’da öğrencilerin haftada en fazla 20 saat çalışmasına izin veriliyor. Amerika ve Kanada’da kampus içinde çalışılmasına izin verilirken; Azerbaycan, Macaristan, Kırgızistan, Estonya ve Kazakistan çalışma izni vermiyor. Kanada’da part time çalışmak için izin almak oldukça güçtür. Çalışma izni için eğitime başladıktan 9 ay sonra bulunduğunuz ülkenin Çalışma Bakanlığı’na başvurmanız gerekmektedir.
Öğrenciler, gittikleri ülkelerde genellikle yarı zamanlı öğrencilere yönelik işlerde çalışmaktadır. Üniversitenin kantininde ve diğer bölümlerinde, garsonluk, temizlik, otel işleri, resepsiyon görevlisi, dağıtım işlerine devam edebilmektedir. Öğrenciler, eğitimlerine devam ederken bir işte çalışarak, hem bulundukları ülkelerin kültürlerini daha yakından tanırlar hem de yabancı dil pratiği yapmış olurlar. Gençler, bulundukları sosyal çevreyle iletişim yeteneklerini geliştirir, başka ülke ve uluslardan yeni arkadaşlar edinirler.
|
26.12.2006
|
|
Avrupa Birliği için 25 yıllık bıyığını kesti
Millî Eğitim Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Salih Çelik, AB’ye karşı “bıyıklı Türk imajını” kaldırmak için 25 yıllık bıyığını kesti. Milliyet gazetesinin 24 Aralık tarihli haberine göre, AB’yle ilişkilerden sorumlu olan Çelik, AB’den dostlarının, bıyıksız halini daha çok beğendiklerini vurgulayarak, “Bıyığımı kesince sert görünüşümün gittiğini belirttiler. ‘Çok güzel olmuş’ dediler” diye konuştu. Arkadaşlarının ‘Bıyıklarınla sert bir insan gibi görünüyorsun” dediğini belirten Çelik, şunları söyledi: “Kendimi yaşlı hissettiğim için gençleşeyim dedim, kestim. İlk zamanlar yadırgadım, ancak daha sonra hoşuma gitmeye başladı.”
|
26.12.2006
|
|
Başlamak, başarmanın ilk adımıdır
Elinden geleni yapmadığın müddetçe, umduğunu bulamamaktan şikâyette haksızsın (Cenap Şehabettin). Hiç kimse geçmişini geri alacak kadar zengin değildir (Oscar Wilde). Mutlu ya da mutsuz olmanız küçük bir şeye bağlıdır. Düşünce biçiminize (Marcus Aurelius Antonius). Binlerce kilometrelik bir yolculuk bile, tek bir adımla başlamak zorundadır (Lao-Tzu). İsterseniz yanlış düşünün, ama her durumda kendi kafanızla düşünün (Doris Lessing). Liderler, motivasyonu kendileri oluşturmaz, yalnızca bağlarını çözer (Gardner). Başkaları için kendinizi unutun, o zaman sizi de hatırlayacaklardır (Dostoyevski). Balın varsa, sineğin bol olur (Cervantes). Ne kötü ot vardır, ne de kötü adam, yalnız kötü çiftçi vardır (Victor Hugo).
|
26.12.2006
|
|
TEBESSÜM
Eğilmek gerek
Meşhur bir filozofa: ‘Servet ayaklarınızın altında olduğu halde neden bu kadar fakirsiniz?’ diye sorulduğunda: ‘Ona ulaşmak için eğilmek lâzım da ondan’ demiş.
Yavuz Sultan Selim, birçok Osmanlı padişahı gibi sefere çıkacağı yerleri gizli tutarmış. Bir sefer hazırlığında, vezirlerinden biri ısrarla seferin yapılacağı ülkeyi sorunca, Yavuz ona: ‘Sen sır saklamayı bilir misin?’ diye sormuş. Vezir: ‘Evet hünkârım, bilirim’ dediğinde, Yavuz cevabı yapıştırmış: ‘Ben de bilirim.’
|
26.12.2006
|