Şiddet kokuyor her yer. Evimiz, en sevimli ve huzurlu yuvalarımız, çocuklarımızın yüreği, sokaklar, caddeler, televizyonlar, bilgisayarlar, filmler, hatta devletler bile şiddet dolu. Neden bu kadar öfke, kime ya da neye? İnsanlığa mı? Dünyaya gelişimize mi? Yoksa elde edemediklerimize mi? Lütfen bilen varsa biri bana bunun cevabını versin. Kan görmekten kan kusacağım neredeyse.
Kuvve-i gadabiye ve kuvve-i şeheviyenin bu kadar açık artırmayla pazarlandığı bir devir var mıdır yeryüzünde acaba? Minicik çocukların sokaklarda arkadaşlarıyla konuşmalarına şahit oluyorum ve utanıyorum. Onlar için ise bu çok normal ve hatta iltifat. Bir küfür kültürü, bir şiddet kültürü ve tüm bunları besleyen bir dedikodu kültürü oluşturuluyor. Televizyonlar, filmler, oyun cd’leri hatta haberler bile bunu destekliyor.
En son, Saddam’ın asılma görüntüleri hepsinin üzerine tuz biber. Anlaşılan o ki, insanlık travma geçiriyor. Şiddet kurumsallaşmış ve hatta dünyayı yönetmekte. Okullar, geleceğimizin yatırım yerleri olan eğitim ve öğretim yuvaları, şiddetin ve en pespaye cinselliğin yaşandığı kurumlar haline nasıl geliyor? Nasıl oluyor da çocuklarımızın örnek aldığı kişilikler ve kahramanlar ne yazık ki, şiddeti, öfkeyi ve öldürmeyi meslek edinen kişiler oluyor?
Dünyayı algılamamızda ve yaşamamızda bir problem var. Biraz Paganlaştırılmış, biraz Budalaştırılmış ve biraz da İslâmîleştirilmiş bir inançla kafalarımız, duygularımız ve kalplerimiz bulandırılıyor. Hazza endeksli, kolaycı ve hazzı için sınır tanımayan kişilik tipleri çoğalıyor ve bunlar destekleniyor.
Necip Fazıl’ın bir şiirinde dediği gibi; “Durun kalabalıklar bu cadde çıkmaz sokak / Haykırsam kollarımı makas gibi açarak” Ben de durun diyorum. Durun anneler, babalar, halalar, teyzeler, dayılar ve dahi büyükler. Kendini erişkin ve yetişkin olarak görenler durun. Lütfen hepimiz için sorumluluklarımızı, hem kendi adımıza, hem çocuklarımız ve insanlığın geleceği adına düşünelim.
Çocuklarımızı inançsızlığın ve hazcılığın pençesinden nasıl kurtaracağımızı düşünelim. Önce kendi nefislerimizden başlayarak hepimiz üzerimize düşen sorumlulukları yerine getirelim. Tabiî ki, bunu en başta basın ve yayın organları yapmalı. Bir taraftan tüm bunları eleştiriyor görünürken, bir taraftan da bunu besleyerek iki yüzlülük yapmadan ve kaçmadan sorumluluklarını yerine getirmeli.
Bu anlayışa prim vermemek bizim elimizde ve irademizde. Çocuklarımızın henüz hayatı algılamaya çalışan temiz zihinlerini ve kalplerini kirletmeden, güzel örneklerle onlara hayatın anlamını ve sorumluluğunu öğretmemiz gerekiyor.
Bu hepimiz için bir zorunluluk ve görev. Yoksa bir gün, beslediğimiz bu şiddetin içinde hepimiz yok olacağız.
06.01.2007
E-Posta:
[email protected]
|