Bilhassa günün nezaketini, meşveretsizliğin doğurduğu sakıncaları dikkate alan Bediüzzaman, ağır şart ve zorlukları yaşamak zorunda kalan ehl-i İslâmın bunların üstesinden ancak meşveret yapmakla kurtulabileceğini söyler. Bugün için de sıkıntılar devam ettiğine göre yapılabilecek başka birşey yoktur.
Osmanlının son dönemlerini de yaşayan Bediüzzaman, ülkenin içine düştüğü sıkıntıların önemli bir sebebinin meşveretsizlik olduğunu görüyor, talih, taht ve bahtının anahtarının şûrâ olduğunu söylüyordu.1
O, keskin zekâsı ve ileri görüşlülüğüne rağmen arkadaşları ve kardeşleriyle daima istişare eder, buna teşvik eder, kardeşlerinden de bunu isterdi. Yeter ki “Şûrâ kuvvet bulsun!”du.2
Bediüzzaman, Hıristiyanlar ve benzerlerinin aklı azlederlerken İslâmın akılla meşvereti emrettiğini3 belirtir. “Her şeyde meşveret hükümfermâdır”4 diyerek her hususta meşveretin yerleşmesini ister. Ona göre tatbikat ve tercihat da [tercihler] meşverete ihtiyaç gösterir.5
Yalnız onun ısrarla üzerinde durduğu meşveret gelişigüzel, iş olsun kabilinden yapılan bir meşveret değil, şartlarına uygun olarak yapılan “meşveret-i şer’iyyedir.” Birçok makale ve eserinde buna özellikle dikkat çeker. Hatta Osmanlı döneminde yazdığı bir makelesinde “meşveret şeriattan [İslâmî ölçülerden] bir parmak ayrılsa, padişahlık yüz arşın ayrılır”6 diyerek bu önemli nokta üzerinde durur.
Ona göre meşverette sayısız faydalar vardır. Meşveret bir yerine birçok aklın hükmettiği bir meclisi doğurur. Onun için de akıllar ölçüsünde değeri ve önemi artar. “Meşveretin sırrı ile on adam bin adam kadar iş görür”7 ifadesinde bu hakikatin ehemmiyetini görmek mümkündür.
Meşveret, reyleri dağılmaktan kurtarır. Onun için talebelerine, “Meşveret-i şer’iye ile reylerinizi teşettütten muhafaza ediniz”8 tâlimâtını vermiştir.
Meşveretin hükmettiği yerde şüphelere yer yoktur.9 Meşverette öylesine bir kuvvet vardır ki, “Taassup yerinde hak ve safsata yerinde bürhan [delil] ve tadlil-i gayr [başkalarını dalâletle suçlama] yerinde tevfik ve tatbik ve istişare ederse, dünya birleşse hak olan mezheb ve mesleğini bir parça tebdil edemez [değiştiremez].”10
Dipnotlar: 1. Divan-ı Harb-i Örfî, s. 55. 2. Hutbe-i Şâmiye, s. 67. 3. Muhâkemat, s. 34. 4. A.g.e., s. 20. 5. Münâzarât, s. 42. 6. A.g.e., s. 40. 7. Hutbe-i Şâmiye, s. 68. 8. Kastamonu Lâhikası, s. 178. 9. Muhakemat, s. 32. 10. A.g.e., s. 32.
06.01.2007
E-Posta:
[email protected]
|