Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 06 Ocak 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Görüş

Çok konuşuyorduk ve bilgisizdik!

Çiçero, Roma İmparatorluğu’nun yıkılışının sebebini böyle anlatıyor: “Çok konuşuyorduk ve bilgisizdik.”

Çok konuşmak ve bilgisizlik... Çok konuşmak ve bilgili olmak değil. Veya bilgisiz olup susmak da değil. Mesele çok konuşmak ve bilgisiz olmak.

Çiçero’nun bu çok ilginç tesbiti, insanı ister istemez düşünmeye sevk ediyor.

Şüphesiz bilgisizce çok konuşmak cehaletin simgesidir. Çok konuşmak bilgisiz olmayı gerektirmez fakat bilgisiz olmak insanı çok konuşturabilir. Meselenin püf noktası ise bu konuşmanın muhtevasıdır.

İnsanları tanımak için kelâm zarurîdir. Konuştuğu nedir bir insanın? Dolayısı ile zihnini meşgul eden nedir? Hangi renk ile boyanmıştır?

İnsanın mahiyetini konuştuğu kelâmdan anlamamız gerektiği bir gerçek ise, o halde gözden geçirmemiz gerekmez mi konuştuklarımızı veya etrafımızdaki insanların konuştuklarını!?

Günü birlik konuşmalar ve yaşantılar, günü birlik nefes alışlar... Hayat bu mu? Bizden istenilen veya bize yakışan bu mu? Belki de ülfet büyük kanatları ile gölgesi altına almış bizi, peki nerede güneşin ziyası?

Şuurdan uzak günü birlik yaşamak öldürür insanı. Çoğumuz hayatın bu ritmine kapılmış tâbir-i caiz ise yuvarlanıyoruz işte. Fakat bu yuvarlanmanın da bir sonu var, en fazla kabir kapısına kadar, ötesi yok bu yolun.

Okumuyoruz. Veya okuyorsak da çok az okuyoruz. Ve bu okumama, yerini başka meşguliyetlere bırakıyor, zaman geçtikçe bu meşguliyetler ile yoğrulan ruhlar körelmeye başlıyor.

Çoğu insanın yaşantısı monoton. Sabah kalk, çalış, eve gel, yat... Bu monoton hayat tarzı çok tehlikeli olmak ile beraber, hayatımızın asıl olması gereken amacını, ubudiyeti göz önünden kaçırıyor.

Günü birlik bir yaşantının en tehlikeli meşguliyeti ise televizyon izlemektir. Çünkü televizyondaki sistem düşündürtmeme üzerine kurulmuştur. Seyredeni, şahsî tercihini ve muhakemesini kaybetmiş güdümlü bir köle haline getirir zamanla. Dikkat edin ve bakın, televizyon, insanları bilhassa yeni yetişen nesilleri nasıl sürü haline getiriyor. Sürüden olmamanın tek çaresi okumaktır. Zira sürüden olanlar muhakeme yeteneğini işletenler değildir. Tarihin akışını değiştirenler, okuyup düşünenlerdir. Dolayısıyla, ilerlemek istiyorsak, ezbercilikten, sürüden, sıradan kurtulmalıyız. Bunun tek yolu beyin hücrelerini harekete geçirmektir. Çok konuşup, bilgisizleşip batmak değil, okumaktır...

Beynin genç kalması için sürekli beyninizi çalıştırmalısınız, günü birlik bir yaşantıdan kopup nefes alıp vermenizi dahi şuurlu bir şekilde yapmak istiyorsanız, çok şey okuyup öğrenmelisiniz.

Okumak denen eyleme vurgun insanlar için verilecek en büyük ceza okumamaktır. Dikkat edin, büyük insanlar, hep okuyan insanlardır. Ve en önemlisi bu insanlar, okumaya vurgundurlar. Hayatta nefes almak ne kadar zarurî ise, okuyanlar için okumak da o denli zarurîdir.

Endülüslü İbn-i Rüşd’ün bir ifadesi beni çok düşündürdü. Der: “Hayatımda, iki gece dışında hep okumuşumdur. Bu ilk gece evlendiğim gece, diğeri ise babamın vefat ettiği gecedir.”

Günümüzü şuurlu yaşamalıyız. Her gün ruhumuzu beynimizi yenilemeliyiz. İnsan yenilemeye ve yenilenmeye muhtaç. Hz. Ali’nin (ra) ifadesi bu açıdan çok manidardır. Der: “Yeni bir şey öğrenmeden geçirdigim bir günde, benim için güneşin doğmasında bir hayır yoktur.” Zamanımızı iyi değerlendirmeliyiz. Zaman önemli bir sermayedir. Başı boşluk zamanımızı öldürür, bazan farkında bile olmayız, işte en tehlikelisi de budur. Dostoyevski der ki: “Hayata yeniden başlasaydım, saniyelerin nabzını tutardım.” İnancım o ki, birşeylere geç kalmadan işe başlamak lâzım... Sınav saati bitince, her şey mânâsını kaybediyor.

Hakikat o ki, millet olarak çok az okuyoruz. Cemil Meriç’in dediği gibi, her toplum bir kitaba dayanır, bizim kitabımız hangisi? Almanya’da yaşayan bir insan olarak, Alman halkında dikkatimi çeken birşey var ki o da, Almanların çoğunun sürekli okuması. Mekân onlar için fark etmiyor, havada karada, okulda, yolda, otobüste, teneffüste Alman halkını genelde okuma halinde görürsünüz. Trenlerde ihtiyar insanların adeta okumaya susuz kalmışçasına okumasını hayret ile izliyorum. Denilebilir ki, herkesten, her şeyden, hatta ekmek ve sudan fazla okumaya ihtiyaçları varmış gibi çevresinde olup bitenlerden habersiz ve duyarsız bir şekilde, okudukları kitabın dünyasına dalıyorlar. Bu tür insanlar, okuma denen eyleme vurgunlar, yaşı başı geçmiş fark etmez bunlar için. Çoğu insanı ayakta tutan, hayatını mânâlandıran bu okuma tutkusu, okuyan insanlar için nefes alıp vermek kadar mühimdir. İnanın bu insanlar okumadan duramazlar. Okumamak ölümden beterdir onlar için. Almanların değerli yazarlarından Franz Kafka okumaya olan aşkını şöyle anlatıyor: “Uzun süre okumadığım zaman kendimi bir ölü gibi hissediyorum.”

Peki ya biz uzun süre okumadığımız zaman, kendimizi bir ölü gibi hissediyor muyuz, yoksa okuduğumuz zaman mı canımız adeta tenimizden çıkacak gibi oluyor?

Kafka gibi, Montesquieu gibi insanlar için okumamak kendini ölü gibi hissetmek demek olduğu gibi, okumak da her tür kederi defeden neşe gibidir. Montesquieu der: “Çeyrek saatlik bir okumanın gideremediği üzüntüm olmamıştır.” Okumak ile bu kadar hemhâl olan, okuma dünyasını dünyası edinen, okumayı hayatın bir zarurî ihtiyacı olarak gören bu insanlar için okumanın gideremediği hiçbir üzüntü yok demektir. Ya bizler için?

Okumak insanı sürüden sıyırdığı gibi, büyük tehlikelerden de muhafaza eder. Boş kalmamak lâzım; zira başıboşluk adamı öldürür, meşguliyetsiz insan boş bir sandalyeye benzer, gelen oturur, giden oturur o sandalyeye.

Ölümüne okumak lâzım, okumayınca ruhta bir eksikliğin olduğunu hissetmek lâzım, okumayınca his ve kabiliyetlerin yavaş yavaş çürümeye başladığını bilmek lâzım. Bunları hisseden ve bilen insan okumadan edemez.

Yani çok konuşmak yerine, daha doğru bir ifade ile boş konuşmak yerine okumak, okumak ve yine okumak lâzım.

Tuğba AKTAŞ

06.01.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

 Son Dakika Haberleri

Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004