Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 03 Ocak 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Aile

Tıbb-ı Nebevî ışığında gıdalarımız ve dengeli beslenme

“Üzerinde gezin ve Allah’ın verdiği rızıktan yiyin diye, yeryüzünü emrinize veren O’dur. Sonra dönüş yine O’nadır.“ (Mülk Sûresi,15)

Gıda (besin), sözlüklerde beslenme vasfı olan her türlü madde, azık, canlıların yaşaması ve varlığını sürdürmesi için gerekli olan şeyler olarak tanımlanmaktadır. Sağlıklı olmak en büyük nimetlerden biridir. Çünkü dünyayı ve ahireti kazanmak ancak sağlıklı olmakla mümkündür. Peygamberimiz (asm) sağlık hakkında şöyle buyurmuşlardır:

“Sizlerden her kim vücutça sağlıklı; canından ve malından korkusuz ve huzurlu; günlük yiyeceği de yanında olarak sabahlarsa, sanki dünyanın bütün nimetleri kendisinde toplanmış gibi olur.”

Ölçü ve denge dini olan İslâm, beslenme konusunda da aşırıya kaçmayı yasaklamış, bu konuda itidal üzere(dikkatli) olmayı yani yeterli ve dengeli beslenmeyi emretmiştir.

Nitekim ilgili hadislerde de: “Acıkmadan sofraya oturmayınız. Sofradan tam doymadan kalkınız.”

“İnsanoğlu için tıka basa dolu mideden daha zararlısı yoktur” buyurmuşlardır.

Çünkü yetersiz ve dengesiz beslenmek veya mideyi tıka basa doldurmak birçok hastalığa dâvetiye çıkarır.

Tıbb-ı Nebevî’den beslenme reçetemiz

Yediğimiz besinlerle sağlığımız arasında çok yakın bir ilgi vardır. Nitekim Hz. Peygamberimiz’den bu konuda çok sayıda hadis rivayet olunmuştur. Öyle ki bu hadisler Tıbb-ı Nebevî denilen kaynaklarda toplanmıştır. İşte bu hadislerden bazıları:

“İnsanoğlu midesinden daha zararlı bir kap doldurmamıştır. İnsanoğluna belini doğrultacak üç lokma yeterlidir. Eğer ille de fazla yemek isterse karnının üçte birini yemeğe, üçte birini içmeye, üçte birini ise nefes alıp vermeye (havaya) ayırsın.”

“İçinizde Allah’ın en nefret ettiği kişiler: Çok uyuyan, çok yiyen ve çok içen kimselerdir.”

“Birçok hastalığın sebebi çok yemedir.”

“Allah’a en sevimliniz az yiyenleriniz, vücutça da hafif olanlarınızdır.”

“Allah’ı zikrederek ve namaz kılarak yediklerinizi eritiniz. Yemeği yedikten sonra uyumayınız. Zira kalbiniz kararır. Yemekten sonra ise çok hareket etmeyiniz, bunun zararını görürsünüz.”

Dengeli beslenmeme nelere yol açıyor?

Bu hadislerden de anlaşılacağı üzere birçok hastalığın sebebi olarak fazla yiyip içme gösterilmektedir. Şöyle ki, solunum hastalıkları, damar tıkanıklığı ve sertliği, safra taşları, kalp yetmezliği, horlamalar, varis(damar genişlemesi) ve varis yaraları, karın fıtıkları, bağırsak hastalıkları, âdet bozuklukları, kısırlık vb. daha pek çok hastalığın temel sebebi mideyi tıka basa doldurmaktır.

Gerçekten de mide dolunca, insan vücudundaki kanın büyük bir kısmı, diğer organlardan çekilerek, yenilenleri sindirmek için karın bölgesine pompalanır, bu durumda mide ve kalp civarındaki damarlarda kan yoğunlaşır. Diğer organlardaki kan, belli ölçüde çekilip azalarak gerekli gıda ikmali yapılmadığından insanda gevşeklik ve uyku durumu hâsıl olur. Çünkü bu durumda beyne de az kan gitmektedir. Beyin fonksiyonlarını tam olarak yerine getirmez.

Akşam yemeğini az yiyerek boş mide ile yatmak sağlık için en uygun olanıdır. Mide doluyken yatılırsa, akşam yenilen bütün yemekler hâlen midededir ve hazmedilip bağırsaklara geçmiş değildir. Böylece mide asidi, yediğimiz gıdaların üzerinde biriktiğinden baskı yaparak, yukarı yemek borusuna doğru çıkar ve sonuçta mide rahatsızlıklarına zemin hazırlanmış olur.

Mideyi tıka basa doldurmanın bir diğer olumsuz yönü ise, kanın mideye yönelmesi sonucu uykunun tatmin edici olmayışı ve tam olarak dinlenemememizdir. Bütün bunlar için alınacak en iyi tedbir Hz. Peygamberimiz’in (asm): “Bütün hastalıkların başı çok yemektir. İlâçların başı ise diyettir.” “Oruç tutun ki sıhhat bulasınız” vb. daha pek çok mübarek tavsiyeleridir.

Maalesef, bugünkü geleneksel beslenme alışkanlığımız birçok hastalığın temel sebebidir. Bunlardan biri de meyveyi yemekten sonra yememizdir. Meyveler, en kolay ve çabuk sindirilen/hazmedilen yiyeceklerdir. Meyveyi, yemekten önce yersek yaklaşık 20 dakikada sindiririz. Meyveyi yemekten sonra yersek, diğer gıdalarla karıştığı için, hazmı zorlaşır. Hatta fermante (mayalanma) olup, önce karbonhidrata sonra alkole bile dönüşebilir. O halde meyveyi Hz. Peygamber'in (asm) sünnetine uygun olarak, yemekten önce yersek sağlığımız açısından çok daha faydalı olur.

İçecekler için birkaç tavsiye;

Kahve ve adaçayı zihni uyarıyor, yorgunluğu gideriyor. Yemeğin hemen ardından, ara vermeden içilecek limonlu çay hazmı kolaylaştırır. İhtiva ettiği kafein dinlendirir, teanin beynin alfa dalgalarını yaymaya teşvik eder; sinir sistemini geliştirir, damarları genişletir. Kan dolaşımını hızlandırır ve zihnimizi açar. Yine taşıdığı P vitaminiyle de, metobolizma sonucu oluşan antioksidan özellikli fenolik bileşiklerden kaynaklanan zehirleri dışarı atar.

Risâle-i Nur’un beslenme öğretisi;

Yedikten sonra dört-beş saat içinde bir şey yememeli; iki saat içinde su içmemeli. Hafif kolayca hazmedilecek miktarda gıda (besin) alınmalı. Şifa hazımdadır. Nefse, mideye en ağır, yorucu hal yemek üstüne yemek yemektir. (peş peşe ve çeşitli)

O “Yemek için yaşamıyor, belki yaşamak için yiyor”du.

Bediüzzaman hazretleri günde (bir öğünde değil) bir tas çorba, bir bardak su ve bir parça ekmekle iktifa ediyordu!

Bediüzzaman Hazretleri talebeleriyle beraber bir buğday tarlasının yanından geçerlerken telebelerden biri o buğdayların ekmek olup yeneceğini düşünürken Üstad şöyle diyordu: Kardeşim bana bunların tefekkürü yeter ekmeği siz yiyin, ben bunları tefekkür etsem bana yeter. Yani esas olan bize gönderilen nimetleri rabbimizin bir hediyesi bilip o nimetlerdeki sanatları görüp rabbimize şükretmektir. Tabii ki biz de lezzetimizi takip edeceğiz fakat lezzeti şükür için istemek kaydıyla ve Tıbb-ı Nebevî'nin reçetelerine uymak kaydıyla.

Aslında riyazetle duygu ve düşüncelerimize midemize olumlu mesajlar gönderip acıkmayı geciktirebilir, az yemekle iktifa etmeyi öğrenebiliriz. En az 40 gün yemek yemeden yaşayabilir. Günlük gıda ihtiyacını bir dilim ekmek, üç-beş zeytinle karşılama melekesini kazanabiliriz. Kendimizi bir işe verdiğimizde, heyecanlı bir film seyrettiğimizde, zevkli bir işi takip ettiğimizde veya dehşetli bir olayı izlediğimizde hiç yemek yemek aklımıza geliyor mu?

Sonuç itibariyle şunları söylemek gerekirse: Allah (cc), insanoğlunu kendisine halife yapmış, başta gıdalar olmak üzere her şeyi insanın hizmetine ve emrine sunmuştur. Bizlere düşen bu gıdaların helâl ve temiz olanlarından afiyetle yemek, sonrasında bunları yaratan ve rızık olarak veren (El Rezzak) Hak Teâla’ya şükretmektir.

Tıbb-ı Nebevî ışığında aydınlanıp dertlerimize şifa bulmamız duâsıyla, bir başka gül yolculuğunda buluşmak ümidiyle…

Kaynaklar:

- Çağıran, Önder; Tıbb-ı Nebevî, Boğaziçi Yay., İstanbul 1996

- Doğan, Mehmet; Büyük Türkçe Sözlük, İz Yay., XI. Basım , İstanbul, 1996

- Komisyon, Türkçe Sözlük, C:I, T.D.K. Yay., Ankara 1988

- Saygılı, Sefa; Sağlık Bilinci, Denge Yay., II. Basım, İstanbul 2000

- Tatlı, Adem; “Allah ve Resulünün Tavsiye Ettiği Gıdalar”, Eğitimbilim Dergisi, sayı:39, Aralık 2001, shf.16-22

- Uludağ, Süleyman; İslâm’da Emir ve Yasakların Hikmeti, T.D.V. Yay., Ankara 1984

-Ferşadoğlu Ali; “Ruhumuzu keşif yolculuğu”, Nesil Yay. İstanbul 2006

Dr. Can GÜLVEREN

03.01.2007


15. deva

Ey âh u enin eden hasta

Hastalığın suretine bakıp “âh” eyleyip aldanma

Mânâsına bak “oh” de, rahatla

Hastalığın mânâsı güzel bir şey olmasa

Hâlık-ı Rahim verir miydi

En sevdiği ibadına

Peygamberlerdir en çok musibet gören

Sonra evliyalar

Sonra derecesine göre diğer salih insanlar

Başta Hazret-i Eyyub’u düşünmeli

Sonra evliyalar ve sonra ehl-i salâhatı bilmeli

Onlar çektikleri sıkıntıya birer Rahmanî hediye nazarıyla bakmışlar

Şükretmişler sabır içinde

Musibeti, Hâlık-ı Rahimin rahmetinden gelen

Bir ameliyat-ı cerrahiye nev’înden görmüşler

Ey âh u fizar eden hasta

Sen de sabırla bu nurlu kafileye katıl

Şekvâ etsen kabul etmezler seni

Düşersin ehl-i gafletin çukurlarına

Kalırsın karanlık bir yolda

Bir kısım hastalıklar ölümü netice verirse

O insan mânevî şehid hükmünde

Gark ve hark ve tavn ile vefat edenler

Velâyet derecesine yükselir belki

Ezcümle çocuğuna gebeyken ölen bir hanım

Sahibidir Cennette en yüksek bir makamın

NOT: Canım annem ve babama ve kardeşime ve tüm Yeni Asya okuyucularına askerden kucak dolusu selâmlar…

Ömer Faruk TOPÇU

03.01.2007


Obezite nedir?

Obezite ya da halk arasında bilinen adıyla şişmanlık, vücutta fazla miktarda yağ birikmesi sonucu ortaya çıkan ve mutlaka tedavi edilmesi gereken bir hastalıktır. Obezite, besinlerle alınan enerji miktarının, metabolizma ve fizik aktivite ile tüketilen enerji miktarını aştığı durumda ortaya çıkar.

Obezite, insan vücudunda kalp ve damar sistemi, solunum sistemi, hormonal sistem, sindirim sistemi gibi sistemleri etkileyen ve birçok önemli rahatsızlığa zemin hazırlayan bir hastalıktır.

Kalp hastalıkları, yüksek tansiyon, şeker hastalığı, yüksek kolesterol, solunum rahatsızlıkları, eklem hastalıkları, adet düzensizlikleri, kısırlık, iktidarsızlık, safra kesesi hastalıkları, taş oluşumu, bazı kanser türleri, obezite ile doğrudan ilişkili hastalıklardan birkaçıdır.

Obezitenin Türkiye’de ve

dünyada görülme sıklığı nedir?

Obezitenin 1980’den günümüze 3 katı arttığı düşünülüyor. Özellikle bu son yirmi yıldaki artış bir salgın hastalığa benzetiliyor. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre, dünyada 1 milyar fazla kilolu insan bulunuyor. Bu salgından Türkiye’de etkilenmiş durumda; kadın nüfusunun yaklaşık üçte biri, erkek nüfusunun da yaklaşık beşte biri obez. Son yapılan çalışmalarda ülkemizde obezite görülme sıklığı 30 yaş üzeri erkeklerde % 21, kadınlarda ise % 43.

Obezite nasıl ölçülür?

Obezite için en yaygın kullanılan ölçüm, Beden Kitle İndeksi ya da İngilizce adıyla “Body Mass Index” (BMI) ve bel çevresi ölçümüdür.

BMI değeri ve anlamı

BMI, vücut ağırlığının (kg), boyun karesine (m²) bölünmesi ile hesaplanır. Bu değer yaş ve cinsiyetten bağımsızdır. Bununla beraber, BMI kullanımı, çocuklarda, hamile kadınlarda ve çok adaleli kişilerde doğru sonuç vermez, bu sebeple kullanılmamalıdır.

BMI hesaplanmasında iki örnek:

Ayşe Hanım’ın ağırlığı 70 kg, boyu ise 1.60 m’dir.

Buna göre Ayşe Hanım’ın BMI değeri:

70 / (1.60)²= 70 / 1.60 x 1.60 = 70 / 2.56 = 27.34 kg / m²’dir

Hasan Bey’in ağırlığı da 90 kg, boyu ise 1.70 m’dir.

Buna göre Hasan Bey’in BMI değeri:

90 / (1.70)² = 90 / 1.70 x 1.70 = 90 / 2.89 = 31.1 kg / m²’dir.

BMI değeri

18.5 kg / m²’nin altında olanlar Zayıf

18.5-24.9 kg / m² arasında olanlar Normal kilolu

25-29.9 kg / m² arasında olanlar Fazla kilolu

30-39.9 kg / m² arasında olanlar Obez (şişman)

40 kg / m²’nin üzerinde olanlar İleri derecede obez olarak tanımlanmaktadır.

Bu sınıflamaya göre, Ayşe Hanım fazla kilolu, Hasan Bey ise obezdir.

Siz de bu formül ve tabloya göre kendi kendinizi değerlendirebilirsiniz.

Bel çevresi ölçümü ve anlamı

Vücuttaki toplam yağ miktarı önemli olmakla beraber, yağın nerede biriktiğini bilmek daha önemlidir. Karın çevresinde yağ birikimi, kalça ve vücudun diğer bölgelerinde yağ birikiminden daha fazla sağlık risklerine sebep olur. Bu risk için basit fakat doğru bir yöntem bel çevresi ölçümüdür. Bununla birlikte, bel çevresi ile ilişkili hastalık riskinin, farklı toplumlarda değişkenlik gösterdiği unutulmamalıdır.

Bel çevresi ile ilişkili metabolik hastalıklar için sağlık riski:

Artmış risk Yüksek risk

Erkek > 94 cm > 102 cm

Kadın > 80 cm > 88 cm

Hazırlayan: Dr. İsrafil BEDRE

03.01.2007


B12 vitamini emilim bozukluğu ve eksikliği

Vitamin B12 vücudumuz için oldukça önemli bir B vitamin alt gurubudur. Vücudumuzda yeni hücrelerin oluşmasında, sinir sistemindeki hücrelerin normal fonksiyonlarını yerine getirebilmelerinde ve daha değişik birçok olayda görev alırlar.

Bu önemli vitaminin emilimi ise kısaca şu şekildedir: İlk olarak ağızda başlayan bir fiziksel sindirimden sonra mideye gelir, midede parietal hücreler denilen bir grup hücre tarafından salınan intrensek faktör adlı protein bağlayıcı bir maddeyle B12 vitamini kompleks oluşturur. Bu kompleks ince bağırsağın son kısmından emilir. Bu şekilde normal bir insanda sindirim ve emilim tamamlanır. Eğer intrensek faktör salınımında bir sorun veya bağırsak yüzey emilimini sağlayan yapılarda bir hasar ya da aşırı bakteri çoğalması gibi bir durum söz konusuysa B12 vitamini emiliminde sorun ortaya çıkar.

B12 vitaminin diğer bir özelliği ise vücudumuzda depo edilebilmesidir. Bu depo dışarıdan B12 vitamini alamayan biri için uzun yıllar yetecek şekildedir. Bundan dolayı B12 vitamininde yetersizlik ya da emiliminde problem olduğunda bunun belirtilerini uzun zaman sonra görebiliriz. B12 vitamin eksikliği yaşlılarda özellikle 65 yaş üzerinde yaklaşık % 40 sıklıkla görülmektedir.

Eksikliğinde; DNA yapımı azalır dolayısıyla hücre yapımı azalır ve hücrelerin bölünme hızı yavaşlar. Ayrıca B12 vitamininin kan hücrelerini olgunlaştırıcı özelliğinin azalması sonucu pernisyöz anemi denilen genel kansızlık semptomlarını gösteren bir durum ortaya çıkar. Ayrıca genel olarak vücutta güçsüzlük halsizlik görülür. İleri dönemde yürümede, konuşmada bozukluk ve hareketlerde genel düzensizlik görülür. Deride limon sarısı bir görünüm vardır. Ayrıca dilde acı veren rahatsız edici yara tarzı değişiklikler de görülebilir.

B12 vitamininin yetersiz emilimi teşhisi Schiling testi denilen ve birkaç aşamada tamamlanan bir testle konulur. Bu test sonucunda yetersiz emilim belirlenirse, sonuca göre intrensek faktör ilâvesi, bakterilere karşı antibiyotik kullanımı ya da damar yoluyla B12 vitamini uygulanması gibi tedavi yöntemleri kullanılır.

Peki, B12 vitamini hangi gıdalarda bulunur? Genel olarak et ürünlerinde özellikle; dana eti, dana karaciğeri, böbrek, süt ve süt ürünleri, peynir, yumurta, dil balığı, ringa balığı ve istiridyede bol miktarda bulunur.

Dr. Fatih GÜZELKARA

03.01.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

 Son Dakika Haberleri

Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004