Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 03 Ocak 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Lahika

ÂYET-İ KERİME MEÂLİ

Onlar onu yalanladılar ve Cehennemlik olup çıktılar. Ancak Allah'ın ihlâslı kulları kurtuluşa erdiler.

Sâffât Sûresi: 127-128

03.01.2007


HADİS-İ ŞERİF MEÂLİ

Dinî emirler ve yasaklara dikkat edildikten sonra zenginliğin bir zararı yoktur. Takva sahibi olanlar için sağlık zenginlikten daha hayırlıdır. Gönül ferahlığı nimettendir.

Câmi'ü's-Sağîr, c: 3, 3850

03.01.2007


Bayramlarda zikir ve şükre teşvik var

Nev-i beşerin ağlanacak gülmelerine, endişe-i istikbal ve âkıbetbînlik adesesiyle, gayet şâşaalı bir gece bayramında, hapishane penceresinden bakarken, nazar-ı hayâlime inkişaf eden bir vaziyeti beyan ediyorum. Sinemada, eski zamanda mezaristanda yatanların vaziyet-i hayatiyeleri göründüğü gibi, yakın bir istikbalde mezaristan ehli olanların müteharrik cenazelerini görmüş gibi oldum. O gülenlere ağladım. Birden bir tevahhuş, bir acımak hissi geldi. Aklıma döndüm, hakikatten sordum: “Bu hayâl nedir?” Hakikat dedi ki:

Elli sene sonra, bu kemâl-i neşe ile gülen ve eğlenen zavallılardan elliden beşi, beli bükülmüş, yetmiş yaşlı ihtiyarlar gibi; kırk beşi, mezaristanda çürümüş bulunacaklar. O güzel simalar, o neşeli gülmeler, zıtlarına inkılâp etmiş olacaklar. “Gelmesi muhakkak olan herşey, yakındır” (Hadis-i Şerif) kaidesiyle, madem yakında gelecek şeylerin gelmiş gibi görülmesi bir derece hakikattir; elbette gördüğün hayâl değildir.

Madem dünyanın gafletkârâne gülmeleri, böyle ağlanacak acı hallerin perdesidir ve muvakkat ve zevâle mâruzdur. Elbette bîçâre insanların ebedperest kalbini ve aşk-ı bekaya meftun olan ruhunu güldürecek, sevindirecek, meşrû dairesinde ve müteşekkirâne, huzurkârâne, gafletsiz, mâsumâne eğlencelerdir ve sevap cihetiyle bâkî kalan sevinçlerdir. Bunun içindir ki, bayramlarda gaflet istilâ edip gayr-ı meşrû daireye sapmamak için, rivâyetlerde, zikrullaha ve şükre çok azîm tergîbât vardır. Tâ ki, bayramlarda o sevinç ve sürur nimetlerini şükre çevirip, o nimeti idâme ve ziyadeleştirsin. Çünkü şükür nimeti ziyadeleştirir, gaflet ise kaçırır.

Said Nursî Lem’alar, 28. Lem’a, 10. Nükte, s. 273

Lügatçe:

âkıbetbîn: İleri görüşlü. Sonunu önceden gören.

adese: 1. Mercek. 2. (Mec.) Bakış açısı.

tergîbât: Teşvikler, isteklendirmeler, rağbet vermeler.

Bediüzzaman Said NURSÎ

03.01.2007


Mü’min

Allah (c.c.) Emîn’dir, Zü’l-Emân’dır, Mü’min’dir. Yani Cenâb-ı Hak emniyet, güven, doğruluk ve sıdk sahibidir, sözünde hilâfı yoktur, vaadinden dönmez; mahlûkâtına her türlü tehlikeye karşı eman, güven ve huzur verir, canlıları himâye eder, korur, sıkıntılardan kurtarır, kullarını dünya-âhiret ezâ, cefâ, elem, gam, keder, korku ve hüzünden emîn kılar. Güveni, emânete riâyeti, emniyeti, îmânı, sıdkı ve doğruluğu emreder.

Cenâb-ı Hakkın kullarını ve mahlûkatını korkulardan emîn kıldığını bildiren Zü’l-Eman ismi,1 bu ismin mübalâğalı şekli olan Emîn2 ve yine bu ismin if’âl babından ism-i fâil şekli olan Mü’min3 isimlerini Peygamber Efendimiz (a.s.m.) Cevşenü’l-Kebîr’de zikretmiştir. Bu yüce isimler Kur’ân’da da yer almıştır.

İlgili âyetlerden bir kaçı şöyledir:

“O Allah ki, kendisinden başka İlâh yoktur; Melik, Kuddûs, Selâm, Mü’min, Müheymin, Azîz, Cebbâr ve Mütekebbîr’dir.”4

“Îman eden ve îmânlarına zulüm karıştırmayanlar; işte onlar için emn (güven) vardır. Onlar hidâyettedirler.”5

“Öyleyse, kendilerini açken doyuran ve korku içindeyken güven veren ve emîn kılan bu Kâbe’nin Rabbine ibâdet etsinler.”6

Top güllesinden yetmiş defa daha sür’atli hareket ettiği müşâhede edilen, her vakit dağılmaya ve parçalanmaya müsâit, içi zelzeleli, ihtiyar ve çok yaşlı olduğu görülen yer kürede, hadsiz fezâ içinde seyahat eden insanoğlunun vaziyetini vahşetli bir karanlık içinde gördüğünü beyan eden Bedîüzzaman, birden yerin ve göğün Hâlık’ının Kadîr, Alîm, Rabbü’s-Semâvâti ve’l-Ard ve Allah isimlerinin rahmet, azamet ve rubûbiyet burçlarından göründüklerini ve âlemi nurlandırdıklarını, yeryüzünü tenezzüh, keyif ve ticâret için hazırlanmış gayet mükemmel, hoş, emniyetli ve muntazam bir seyahat gemisi haline çevirdiklerini kaydeder.7

Ölümlere, yıkılışlara, çözülüşlere ve yok oluşlara, îmândan mahrum bir gözle bakıldığında, dünyanın bir mâtemhaneden farksız algılanacağını beyan eden Bedîüzzaman, kâinat sahibine îmân etmenin ise mü’mine tam bir emniyet hissi vereceğini kaydeder. Bediüzzaman’a göre, mü’min, îmânı cihetiyle her hâdisede tam bir emniyet ve huzur bulur. Meselâ, kâfirin müthiş cenâzeler hükmünde gördüğü dünyevî ıztırap ve musîbetler, mü’minin nazarında İlâhî bir tâlim ve terbiyeden ibârettir. Kâfirin yokluk ve idam zannettiği vefât ve ölümler, mü’minin dünyasında hayat vazifesini bitirenlerin bu fânî memleketten sevinçle terhis olarak bir diğer âleme gitmelerinden ibârettir.8

Bedîüzzaman’a göre, zarar ve menfaat Allah’ın elindedir. Hâlık ve Rezzâk Ondan başka yoktur. Allah hem Hakîm’dir, abes iş yapmaz, hem Rahîm’dir, ihsânı ve merhameti çoktur. Mü’min, Allah’a îmân ettiğinden, her şeyde bir rahmet hazinesi kapısını bulur ve bu kapıyı duâ ile çalar. Mü’min her şeyi kendi Rabbinin emrine boyun eğmiş olarak görür. Kendisi de Rabbine her zaman ilticâ eder. Tevekkül ile Rabbine sığınır ve her musîbete karşı dayanır. Îmânı ona tam bir emniyet verir.9 Mü’minin tek görevi, hayatı verene ve besleyene bağlanmak ve yalvarmaktır. Allah’a tevekkül edip emniyet etmek, tam güven duymak ve huzur bulmaktır.10

Bediüzzaman Saîd Nursî’ye göre, kanun ve disiplin, her zaman âsâyiş, emniyet ve güven verir.11 Îmân kuvveti dünyanın her hâdisesinde tam emniyet, korkusuz eman ve gerçek özgüven sağlar.12

Kezâ kabirde de Rahmân, Hannân, Mennân ve Deyyân olan Cenâb-ı Hakkın muhâfazası ve rahmeti esastır. Günahları bağışlayan Odur. Günahkâr kullarının tek sığınağı ve koruyucusu Odur. Mağfiret edip rahmet etmek Onun şânındandır. Onun kapısından başka rahmet ve mağfiret kapısı da yoktur.13

Bedîüzzaman’a göre âcizlik, zaafiyet, ihtiyaç ve açlık musîbeti ile kıvranan hayvanlar ve yavrular âlemi cephesinden bakılsa dahî bu dünya, yine bir sıcak yuva gibi eman ve emniyet içinde, Allah’ın rahmet, şefkat ve merhametiyle çok yakından ilgilendiği gayet güzel, sevimli ve şirin bir hâneden farksız gözükecektir.14

(Risâle-i Nur’da Esma-i Hüsnâ)

Dipnotlar:

1- Mecmuâtü’l-Ahzab, 2: 232; 2- A.g.e., s. 2: 252; 3- A.g.e., s. 2: 235; 4- Haşir Sûresi: 23; 5- Bakara Sûresi: 82; 6- Kureyş Sûresi: 3-4; 7- Mektûbât, s. 399; 8- Sözler, s. 23; 9- A.g.e., s. 25; 10- A.g.e., s. 29; 11- A.g.e., s. 39; 12- Mesnevî-i Nuriye, s. 188; 13- A.g.e., s. 143; Lem’alar, s. 182; 14- A.g.e., s. 399

03.01.2007


Meleklerin görülmesi

Hem haber-i sahih ile ve haber-i kat’î ile ve mânevî tevatür derecesinde, eimme-i hadis haber veriyorlar ki, Hazret-i Cebrâil’i çok defa, hüsn-ü cemal sahibi olan Dıhye sûretinde, Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın yanında Sahabeler görüyorlardı.

Ezcümle, Hazret-i Ömer ve İbni Abbas ve Üsame bin Zeyd ve Hâris ve Aişe-i Sıddıka ve Ümmü Seleme, kat’iyyen sabittir ki, bunlar kat’iyyen haber veriyorlar ki, “Biz Hazret-i Cebrâil’i Dıhye sûretinde, Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın yanında çok görüyoruz.” Acaba hiç mümkün müdür ki, bu zatlar, görmeden, görüyoruz desinler?

***

Hem nakl-i sahih-i kat’î ile, Aşere-i Mübeşşereden İran fatihi Sa’d ibni Ebî Vakkas haber veriyor ki: “Gazve-i Uhudda, Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın iki tarafında, iki beyaz libaslı, ona nöbettar gibi, muhafız sûretinde gördük. İkisi de, anlaşıldı ki, meleklerdir. Ve Hazret-i Cebrâil ile Mikâil olduğunu anladık.”

Acaba böyle bir kahraman-ı İslâm “Gördük” dese, görmemek mümkün müdür?

***

Hem Ebû Süfyan ibni Hâris ibni Abdülmuttalib (ammizâde-i Nebevî), nakl-i sahihle haber veriyor ki: “Gazve-i Bedir’de, gökle yer arasında, beyaz libaslı, atlı zatları gördük.”

***

Hem Hazret-i Hamza, Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmdan niyaz etti ki, “Ben Cebrâil’i görmek istiyorum.” Kâbede ona gösterdi. Dayanamadı, bîhuş oldu, yere düştü.

***

Bu çeşit melâikeleri görmek vukuâtı çoktur. Bütün bu vukuât, bir nev’î mucize-i Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâmı gösteriyor ve delâlet ediyor ki, onun misbâh-ı nübüvvetine melekler dahi pervanelerdir.

Mektûbât, s. 157-158

03.01.2007


NURDAN DUÂLAR

Allahım, bizi saadet, selâmet, Kur’ân ve imân ehlinden eyle. Âmin.

Allahım, Efendimiz Muhammed’e, onun âl ve ashâbına, indiği günden itibâren tâ kıyâmete kadar, onu okuyan her okuyucunun her kelimesini okuması esnâsında Allah’ın izniyle hava dalgalarının aynasına yansıyan bütün Kur’ân kelimelerinin bütün harfleri adedince salât ve selâm eyle. Bize, anne ve babamıza, erkek ve kadın bütün mü’minlere bu salavâtlar adedince merhamet et. Bunu rahmetinle yap, ey merhametlilerin en merhametlisi! Duâmızı kabul buyur. Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun.

(Sözler, Sekizinci Söz’ün sonu, s. 43)

03.01.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

 Son Dakika Haberleri

Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004