Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 04 Ocak 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

İsmail BERK

Siyasî husûmetle iktidar olmak



İnsanlıkla birlikte gücü elinde tutma ve kendini tatmin etme arzusu, az gelişmiş dönemlerde ve toplumlarda, eline sopayı geçiren veya eline silâhı alıp koltuğa oturanın kendine ördüğü duvarların içine almak istemediği muhaliflerini bir şekilde gücü yetiyorsa yaşama nimetinden mahrum etmeye sebep oluyor.

Siyasî idamlar, iktidar savaşlarının hayata husûmetidir. Muhalefete tahammülsüz, hırsın ve aklı geride bırakan otoritenin karşı fikre kapalılığının ve tek tipliliğin en bariz örneğidir.

Haklılık veya haksızlık, hukukî bir süreçtir. Beraberinde yargı bağımsızlığını, adaletle hükmetmeyi, tarafsızlığı ve savunma hakkını getirir. Hukuki zeminler; hislerden, tarafgirliklerden ve husûmetlerden uzak olması gereken zeminlerdir. Hakkaniyetin tecellisi, adil olma sorumluluğu ve eşit davranmakla mümkün olur. Yoksa kanunî olan her şeyin hukukî olamayacağı ve hakka riayet olarak değerlendirilemeyeceği bilinmektedir.

Demokrasinin klasik teorisi ile siyasî husûmetin hayata kastetmesi birbiriyle çelişir. Siyasî ahlâk, muhalifin hayat hakkını ve hukukunu güvence altına aldığı müddetçe, meşrûiyeti temsil eder. “Şeriatın kestiği parmak acımaz” kaidesi; birey hakkına riayeti ve suçlunun doğru bir süreçte yargılanması sonucunda cezasını çekme aşamasında insanî duygularla bunun su-i istimal edilmemesini gerektir.

Aksi halde ceza müessesesinin olmadığı bir sistemde, adalet ayağı teşekkül etmez. Yasama boyutunda insanî kriterlere dayalı suç ve ceza tarifine bağlı bir uygulamanın sonucunda yargının bağımsız ve caydırıcı tesirine ihtiyaç vardır.

Bu anlamda cezanın “ibret-i müessire” olması halinde, yaptırım gücü, kurumsal ve kendini yönetme iradesine sahip bir mekanizma ile tarafların önceden kabullendiği kurallar hiyerarşisi içinde toplumda huzurun lehine, hak sahiplerini koruyucu ve suç işlemeyi caydırıcı olur.

Ancak; “devrim” veya “karşı devrim” dediğimiz siyasî, iktidar odaklı boğuşma ve mücadelelerin bir zümre hakimiyetine dönüşen kavgalar, bu dönemlerde türetilen ya da üretilen “kurtarıcılar”la cana kıymak ve kana susamak olağanlaştırılır.

Öncelikle kendini çevreleyen yeni fayda grupları, dünün intikamını almaya heveslidirler. Mukabele-i bilmisil kaidesince zulüm tepişir. Ya da yeni menfiliklerle husûmet tohumlarını ektikçe, toplumda bölünmeler herkese sirayet eder.

İktidar yanlıları ile iktidar karşıtları, kendilerinin yerleşik coğrafyalarına, değerlerine veya kültürel geçmişlerine göre iki kutuplu bir iş bölümü gibi, topluma cazip ve kutsal gelen konular üzerinden hem birbirleriyle sürtüşür hem de birbirleriyle beslenen kör çatışmaya girerler.

Su katılmamış diktatörlüklerde iki taraf olmazken, bu çemberi biraz gevşetmiş ve demokrasicilik oynayan bölgelerde, böldürerek kuvvet kaybettirme ve muhalifleri sindirip etkisizleştirilme öne çıkar.

Tarafların bilek güreşi şansı varsa, bir taraf belirgin ve güçlü olsa da, yine bir nefes alma söz konusudur. Ya da toptan deşifre olup bir rüzgâra sermayeyi kurban etme riski vardır.

Vasatın üstünde demokrasi geçişleri olan, ancak kimliksizleştirilmiş toplumlarda ise, zihni bölünmenin ve kavram kargaşasının siyasî zeminde yalana ve polemiğe verdiği primle didişmenin travmaya dönüşen negatif sonuçları ile karşılaşırız.

Toparlarsak; siyasetin değişken, ihtiraslı ve iktidarla muktedir olmaya arzulu tarzının esas alındığı her organizasyon, sonunda düşüncelerini de siyasileştiriyor, inançlarını da. Menfi düşünen ve egosunu tatmin esaslı diktatörlükler ise zaten akılla kavgaları olduğu için sürü psikolojisi dışında en ufak bir belirtiyi bile hazmedemezler.

Hukukun üstünlüğü, inançların kutsiyeti ve adaletin tesisi, insafa dayalı istişari ortamların ve kurulların, organizasyonlara, kurumlara, devletlere hakim olmasıyla ve ona dayalı köklü yazılı kuralları ortaklık hukuku içinde beraberce tesis etmeleriyle mümkündür. Böylece hukuk; siyasileşmekten ve iktidarların payandası olmaktan kurtulur.

Yoksa, siyasileşen hukuk kadar, siyasileşen değerler ve siyasileşen insan unsuru, doğru ve adil olma vasfını kaybettiğinde, insanlık tehdit altındadır.

Siyasî idamlar bu yönüyle zalimlerin kötü kurgularıdır ve zulümdür.

Menderes ve arkadaşları da bu kategorinin en acıklı yakın tarih örnekleridir.

04.01.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (03.01.2007) - Bayramın üçünde bir sabah

  (02.01.2007) - Bayram vaazının pozitifliği

  (01.01.2007) - Saddam Hüseyin’in düşündürdükleri

  (31.12.2006) - Hac bayramı

  (28.12.2006) - Bütçe polemikleri ve kapıdaki tehlike

  (27.12.2006) - Bir “Türkmenbaşı” vardı

  (26.12.2006) - Yerli yeniliğin adresi Kayseri

  (25.12.2006) - Menemen provokasyonu

  (24.12.2006) - Hacca yönelmek

  (21.12.2006) - AB treni ilerliyor

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Metin KARABAŞOĞLU

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahaddin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit ŞİMŞEK

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN


 Son Dakika Haberleri

Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004