Bütçe görüşmeleri esnasında, Meclis'te olduğu kadar ülke genelinde de ciddî bir gerilim yaşandı.
Özellikle, anamuhalefet partisi başkanı Baykal'ın başörtüsüyle ilgili sarf ettiği tuhaf sözler, ortalığı bir anda elektriklendirmeye yetti.
Deniz Baykal'ın, sonradan kıvıra kıvıra düzeltmeye çalıştığı "Başörtüsü, kadının başını örter; kocasının ayıbını örtmeye yetmez" şeklindeki sözleri, en başta iktidar kanadı milletvekillerinin hop oturup hop kalkmasına sebebiyet verdi.
O talihsiz söz, bir avuç başörtüsü düşmanı dışında kalan milyonlarca insanımızı da rahatsız etti, şüphesiz.
Bu işin ayrı bir tarafı.
Bizim burada nazara vermek istediğimiz husus, başta başbakan olmak üzere, iktidar kanadının özellikle yönetim kademesinin, o ana kadar söyledikleri ile o anda yaşadıkları öfke ve şaşkınlık halinin, ciddî bir analize, esaslı bir tahlile tâbi tutulmasının mutlak sûrette gerekli olduğudur.
Zira, AKP yönetiminin şimdiye kadar söyleyip durduğu şuydu: "Başörtüsü sorunu, bizim öncelikli meselemiz değildir. Bizim gündemimizde böyle bir sorun yoktur."
Peki, o halde neden Baykal'ın o münasebetsiz sözleri hem AKP'lileri, hem de ekser vatandaşı böylesine gerdi?
Demek ki, ortamı bir anda gerecek ciddî bir sorun varmış.
Varmış ki, ortalık bir anda ayağa kalktı.
Üstelik, o sözün sahibi Baykal da çıkıp düzeltme üstüne düzeltme yapma gereğini duydu. (Aslında düzeltme de yapamadı, sadece yamulttu, bıraktı.)
Siyasilerin vazifesi, milletin bir sıkıntısı, bir sorunu varsa, bunu es geçmek, görmezden gelmek, yahut üstünü örtmeye çalışmak değil; bilâkis, sorunu çözmek ve sıkıntıyı gidermek olmalı.
Zira, "Bizim gündemimizde böyle bir sorun yok" demekle, sorun yok olmuyor.
Var olan bir sıkıntı, görmezden gelinmesi halinde, öyle bir zamanda ortaya çıkar ve öyle bir patlamaya sebebiyet verir ki, sağırların kulaklarını dahi şiddetle çınlatmaya başlar.
Dört yılı aşan iktidarları döneminde, başörtüsü meselesinde bir arpa boyu yol alamayanların, bu konuda bundan sonra da yapabilecekleri bir faaliyet olmasa gerektir.
Dileriz ki, yaklaşan seçim döneminde bu meseleyi "Bizim için şeref meselesidir" türünden sözlerle bir kez de propaganda malzemesi olarak kullanmazlar.
Dileriz ki, hiçkimse ve hiçbir parti başörtüsü meselesini bir daha hasis menfaati için kullanmaya yeltenmez.
GÜNÜN TARİHİ 4 Ocak 1929
Bir şâheserin temeli atıldı
S adece Müslümanların değil, bütün dünya mimarlarının ve turistlerinin dikkatini çekerek, görenleri hayranlık içinde bırakan İstanbul'daki Sultanahmet Camiinin temeli atıldı.
Klasik Osmanlı mimarisinin orijinal bir eseri olan bu mâbed, 6 minare ile inşa edilen ilk ve tek camidir.
Bulunduğu yer, eski İstanbul'un da önemli diğer bazı eserleri ile çevrilidir. Manzarası, özellikle denizden görünümü harikulâdedir. Bu manzara, siluetiyle de çoğu yerde İstanbul'u temsil eder.
Caminin hariçteki bir namı da “Mavi Camii”dir. Özellikle Avrupalılar, mabedi bu isimle yadeder.
Eserin asıl ismi, I. Sultan Ahmet Camiîdir. Mimarı ise, Mehmet Ağadır. Mimar Sinan'ın talebesidir.
Mimar Mehmet Ağa, Cami dışı gibi iç mekânı da adeta kuyumcu titizliği ile donatıp dekore etmiş.
1609–1616 yılları arasında inşa edilen caminin esas girişi Roma devrinden kalan hipodrom tarafındadır. İç mekân bir bütün halindedir. Ana ve yan kubbeler, geniş sivri kemerlerin dayandığı 4 büyük sütun üzerinde yükselir.
Caminin iç duvarları, sayısı 20.000’i aşan harika İznik çinileri ile süslüdür. Bunların yukarısı ve bütün kubbe içleri ise boya ile kaplıdır.
Toplam 260 pencerenin aydınlattığı iç mekânın üstünü örten büyük kubbe 23.5 metre çapında ve 43 metre yüksekliğindedir.
Küçük büyük bütün kubbeler ve minarelerin üstleri kurşunla kaplıdır, bunların uçlarındaki alemler ise altın kaplamalı bakırdan yapılmış.
Yaklaşık 400 senedir dimdik ayakta duran Sultanahmet Camiini, dün olduğu gibi bugün de dünyanın dört bir yanından gelerek ziyaret edenler var.
Duyulan ihtiyaç sebebiyle, ayrıca özellikle yaz ayları bu camiyi değişik dillerde tanıtan ses ve ışık gösterileri yapılıyor. Program, akşam namazını müteakiben başlatılıyor.
04.01.2007
E-Posta:
[email protected]
|