Şimdilerin lügatiyle “öncüler” diyebileceğimiz insanlar..
Geçtiğimiz hafta sonu sade, ama çok ibretli sahnelerle dolu hoş bir programı takip ettik, bir salon dolusu hanımla birlikte…
1920’li, 30’lu, 60’lı yılların karanlığında hayatını iman nurunun neşrine adayan hanımların öyküsüydü dinlediğimiz… Hem de ne şanslıyız ki, ilk ağızdan duyduk…
Bediüzzaman Hazretlerinin Barla’da başlattığı iman hizmetine kadınıyla, erkeğiyle, yaşlısıyla, genciyle, çocuğuyla koşturan saff-ı evvellerden Emine Sungur (Mustafa Sungur’un eşi) ve kızları, Sevim Morgül (merhum Ceylan Çalışkan’ın kızkardeşi), Talia Çalışkan (merhum Ceylan Çalışkan’ın eşi), Şükran Demirel (Ali Demirel’in eşi), Türkân Polat (Mevlüt Polat’ın eşi), Şükran Berk (merhum avukat Bekir Berk’in eşi), Nevin Kutlular (Mehmet Kutlular’ın eşi) Ayşenur Yaşar’ın (İslâm Yaşar’ın eşi) sunumuyla hatıralarını bizimle paylaştılar…
Vakur halleri, müstağnî tavırları, sade kıyafetleri içinde ‘Biz sadece üzerimize düşeni yaptık’ dercesine anlattıkları öylesine etkileyiciydi ki, ortama hâkim olan ihlâsı hissedip, koklayabilirdiniz…
(Abarttığımı sanmayın yaratılış âlemindeki her şeyin özü, bilimin de bugün kabul ettiği gibi aslında bir enerji değil mi? Kullandığımız kelimelerin mânâsı da bir enerji türü işte…)
Değerli katılımcıların isimlerini eşleriyle birlikte zikretmemin hikmeti, bu hizmete birlikte sahip çıktıklarını ifade etmek. Zaten hemen hepsi, hanımların iman hizmeti noktasında eşlerine yardımcı olmaları gerektiğini özellikle belirttiler.
Diyarbakır’da ilk hanım nur sohbetleri
Türkân Polat, İnönü döneminin zorlu şartlarında henüz 16 yaşında tazecik bir gelinken Diyarbakır’da hanımlar arasında başlattıkları ilk Nur derslerinden hatıralar aktardı.
İstanbul’u hanımlar fethedecek!
Değerli eşini evlendikten 1,5 yıl sonra ahiret âlemlerine yolcu eden Talia Çalışkan “Evlerimiz dersaneydi” diyerek, yıllardır “Gerçek payı acaba ne kadar?” diye düşündüğüm bir hatırayı ilk ağızdan naklen aktardı: Bediüzzaman Hazretlerinin has talebesi Zübeyir Gündüzalp, 1960’lı yıllarda kendisinin de içinde bulunduğu İstanbul’da nur hizmetiyle meşgul bir grup hanıma “İstanbul’u kadınlar fethedecek!” müjdesini vermişti…
Her şey daha kolay, yeter ki…
Hanımefendiliğiyle her zaman örnek bir model olan Nevin Kutlular ise 60’lı yıllarda, bir grup hanım olarak Mehmet Emin Birinci Ağabeyden aldıkları dersleri, haftada 150 kelime öğrendiği o şevk dolu günleri aktardı bizlere. Şimdi lügatçe sayfanın hemen altında, çalışmak çok daha kolaydı…
(Yeri gelmişken Birinci Ağabeye acil şifalar diliyoruz…)
Çocuk gözüyle hususî ikramlar…
Sevim Morgül, henüz küçücük bir çocukken Afyon Hapishanesinde babasını ziyarete gittiklerinde hapishane penceresinden onu nasıl içeri aldıklarını, Üstad Hazretlerinin hapishane penceresinden onları seyredişini, o yoksulluk günlerinde Rabb-i Rahîmin ikram ettiği bereketleri aktardı tüm mütevazılığıyla…
Baharda geldiniz…
Şükran Demirel 50’li yıllarda İstanbul’un ulaşımındaki tüm güçlüklere rağmen dersleri nasıl aksatmadıklarını ifade edip, “Biz kışta geldik, sizler baharda…” diyerek rahat meyline kapılmadan nur derslerine devamlılığın gerekliliği üzerinde durdu.
Çok daha kıymetli…
Şükran Berk, şimdinin gençlerini imanî değerlerden alıkoyup yüzünü fani değerlere çeviren TV, internet, sinema, müzik gibi engellerin otuz yıl öncesine nazaran çoğaldığını ifade ederek, şimdinin gençlerinin hizmetlerinin çok daha kıymetli olduğunu anlattı.
Tohumlar meyveye durdu
Şimdilerde nur yüzlü bir ninecik olan Emine Sungur ise “Akıllı olun evlâtlarım, nurlara sahip çıkın!” nasihatini verdi.
“Kim derdi ki, o zaman yaptığımız işleri şimdi buralarda sizlere anlatacağız. O zaman atılan tohumlar bakın nasıl da yeşillendi, meyveye durdu…” diyen Sungur, yedi çocuğuyla neler yaşamamıştı ki…
Eşini nur hizmetine uğurlarken, “Sen bizi hiç merak etme. Ben çocuklara baktığım gibi dikiş diker, sana bile harçlık gönderirim!” diyen Sungur, Eflani’de dağa üç günlüğüne odun toplamaya gittiği günlerden, silâhı var diye evinin basıldığı günlere ibretli sahneler sundu bize titreyen sesiyle.
Evet, o yıllarda komşuları “Bu kadın yanında kocası olmadığı halde, hiçbir şeyden korkmuyor. O halde silahı var!” söylentisini yayarak evinde defalarca arama bile yaptırmışlardı. Tabiî ki hiçbir şey bulamamışlardı.
“Risâleleri okumaya ancak çocukları emzirirken, uyuturken fırsat bulabiliyordum, ama eşime maddî manevî hep destek oldum” diyen Sungur, çok sevdiği Üstadıyla Eskişehir’de görüşmüş ve onun hususî duâsını almış.
Nur hazinesi
Evet, Nur Risâleleri bir hazine… O hazineyle hemhâl olan insanlar da adeta birer hazine. Farkına varıp istifade etmeye çalışmak gerek…
İzlediğimiz program bu gerçeği fark ettirdi…
Böylesine güzel bir organizasyona katkıda bulunan tüm arkadaşlarımıza gönül dolusu teşekkürler…
31.12.2006
E-Posta:
[email protected]
|