Dünyevîleşme tehlikesi her insan için tehlikelidir; ama uhrevî hizmetleri gâye edinen ve onun için çalışan insanlar için daha da tehlikelidir.
Çağımızda “dünyevîleşme” tuzağı her insan için en büyük tehlike olmaya devam ediyor. Uhrevî hayatımızı tehdit ettiği gibi, dünyevî hayatımızın da tadını, tuzunu kaçırıyor.
“Dünyevîleşme” illetine karşıhiç bir insanın bir garantisi, bir güvencesi yok gibi. Manevî hayatın uzağında olanların ötesinde, ehl-i din için dahi tehlike olmaya devam ediyor aslında.
Ülfetle veya alışkanlıklarla çoğu zaman tehlikesinin farkında olmadığımız “dünyevîleşme” marazı, günlük yaşantımıza her gün biraz daha giriyor ve ondan sonra da bu illetten yakamızı bir türlü kurtaramıyoruz. Gün geliyor, daha çok tüketmeyi, daha çok harcamayı normal karşılamaya başlıyoruz. Nefis ve hevanın arzuladığı bir hayat tarzını benimseyip, daha çok yiyip-içmeyi, gezip-tozmayı hayatımızın çok normal bir biçimi olarak kabullenmeye başlıyoruz.
Yazımızın başında dediğimiz gibi, böylesine nefis ve hevâya tâbî olmuş bir yaşantı tarzı her insan için aslında sonu olmayan çıkmaz bir yoldur. Bilhassa uhrevî hayatı esas alan ve o yöndeki bir hizmetin içinde olan insanlar için, sırf dünyaya yönelik bir hayat tarzını tercih edip, o şekilde hayatını sürdürmeyi düşünmek oldukça tehlikeli bir hâl olsa gerek.
Aslında insanları, bilhassa bir dâvâsı olan insanları, dünyaya çağıran, onları dünyevîleştirme plan ve tuzaklarının olduğunu düşünüyorum şahsen. Onları ulvî dâvâlarından alıkoyup, hizmetlerine set çekmek için bazı şer odaklarının tuzak ve komplolarıdır diye düşünüyorum “dünyevîleşme” olayını. Bilhassa içinde bulunduğumuz bu asırda “dünyevîleşme” daha çok hız kazansa da; geçmişte de ehl-i dini, hizmetlerinden alıkoymak için benzer oyunların oynandığını, benzer tuzakların kurulduğunu görüyoruz. Bu meyanda, bizzat Bediüzzaman’ın bir ifadesine dikkat çekelim: “Kırk sene evvel bir başkumandan beni bir parça dünyaya alıştırmak için, bazı kumandanları, hatta hocaları benim yanıma gönderdi...”
Bir başkumandanın telkiniyle Bediüzzaman’ı dahi dünyevîleştirmek için, içinde bazı hocaların da bulunduğu heyet Üstad’a bakın neler söylüyorlar: “Biz şimdi mecburuz. ‘Zarûretler haramı helâl edebilir’ kaidesiyle, Avrupa’nın bazı usûllerini, medeniyetin icaplarını kabule mecburuz...”
Haramları helâl dairesine sokarak, o çeşit bir hayat tarzını benimseyen ve Bediüzzaman gibi bir insana da bu çarpık fikirlerini kabul ettirmek için pervasızca böyle beyanlarda bulunan bu heyeti, Bediüzzaman’ın “Çok aldanmışsınız... Ekmek yemek, yaşamak gibi zarurî ihtiyaçlar haricinde başka hangi zarûret var?” diyerek kesin bir dil ile reddettiğini görüyoruz.
Öyle ya, nefis ve hevanın yönlendirmesiyle gayr-ı meşrû bir hayat biçimini benimseyerek, dinin haram kıldığı muâmelelerin içine girmekle, haramları helâl dairesine sokmanın mantığı hiç olur mu?
Yine bir başkumandanın Bediüzzaman’ı yanına almak ve dünyaya çekmek için köşkler, saraylar, yüklü maaşlar, makam ve mevkiler teklif ettiğini ve Bediüzzaman’ın hiç tereddüt etmeden anında bu teklifleri reddettiğini görüyoruz.
Aslında Bediüzzaman’ın, insanlığın faydasına olan medeniyetin yeniliklerine ve dünya nimetlerine karşı olmadığını biliyoruz. Onun ancak insanın hayrına olmayan, maddî ve manevî hayatımız yönünden hiçbir faydası olmayan, bilâkis zararı olan bazı “fantaziliklere” karşı olduğunu görüyoruz. Onun, ibret almak için bir talebesiyle beraber sinemaya gittiğini de biliyoruz. Ama konu ile alâkalı şu tesbiti de önemli mesajlar veriyor: “Sinema, tiyatro, dans gibi şeylerde tiryaki olmuş ise, mutlak zaruret olmadığı ve sû-i ihtiyardan geldiği için, haramı helâl etmeye sebep olamaz.”
Öyle değil mi? Sinema, tiyatro, dans, televizyon tiryakiliğinin dünya ve ahiret hayatımıza olan menfî mânâdaki zararları, hepimizin malûmu değil mi? Kudsî bir dâvânın hadimleri için bu gibi tiryakilikler, zararlı bir meşgale değil mi?
Evet geçmişte olduğu gibi, bu asırda da ehl-i dini, aslî hizmetlerinden alıkoymak için dünyaya çağırma ve dünyevîleştirme oyunları devam ediyor. Asıl vazifeleri, uhrevî hayata hazırlanmak olanlar, bu tuzağa düşmemek için dikkatli olmaları gerekir.
Bütün dost ve okurlarımın bayramlarını tebrik eder, hayırlara vesile olmasını niyaz ederim.
31.12.2006
E-Posta:
[email protected]
|