Spor yapmak elbette önemli bir ihtiyaç. Sağlıklı ve zinde bir vücuda sahip olmanın önemli bir yolunun da, spordan geçtiğini bilmeyenimiz yok gibi.
Ayrıca boş zamanımızı spor yapmak sûretiyle değerlendirmek de akıllıca ve faydalı bir faaliyettir. İşin icabı sürekli kapalı mekânlarda çalışmak zorunda kalanlar için, çıkıp şöyle açık havada spor yapmak, günün bütün stres ve yorgunluklarını atmak için en faydalı, en keyifli bir meşgaledir. Spor yapmanın hem beden, hem ruh sağlığı bakımından faydaları olduğu için, hekimler de insanların spor yapmalarını tavsiye eder. Bilhassa kilo problemi olanlar, yüksek kolestrolü bulunanlar veya bel ve bacaklarında kireçlenme gibi rahatsızlığı bulunanlar için uygun spor ve egzersizleri yapmak, oldukça faydalı ve şifaya sebep olan çarelerdir.
Sporun bu bilinen faydalarının ötesinde, hiçbir sebep veya rahatsızlık olmasa da, her insan, elbette istediği zaman, ilgi duyduğu, sevdiği bir sporu yapabilir. Bu meyanda tercihte bulunacağımız spor çeşidinin seçiminde bazı kriterlerin, bazı ölçülerin göz önünde bulundurulmasında fayda var.
Spora âşinâ olan ehl-i dinin göz önünde bulundurması gereken öncelikli husus, yapmak istediği spor çeşidinin ve biçiminin meşrû olması hususudur. Bu noktada, dinimizin tavsiye ettiği veya yasaklamayıp hoş gördüğü sporu yapmak, göz önünde bulundurmamız gereken önemli bir husus olsa gerek.
Unutulmamalı ki meşrû dairedeki bu çeşit bir sporu yapmakla bir taraftan sağlığımızı korumuş olurken, diğer taraftan da uhrevî hayatımıza yönelik önemli sevapları kazanabilme imkânını yakalamış oluruz. Yapacağımız spor çeşidinin meşrû olup olmadığı hususundaki ölçü, hiç şüphesiz Sünnet-i Seniyyedir. Bu meyanda, Efendimizin (asm) bazı spor çeşitlerini bizzat yaptığını veya tavsiye ettiğini görüyoruz. Bunların başında ok atma, binicilik, yüzme gibi sporların geldiğini görüyoruz. Ayrıca sevgili torunları Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin’i güreştirdiğini ve kendisinin de bizzat koşulara katıldığını görmekteyiz. Buradan hareketle adı geçen bu çeşit spor dallarının, her insan için faydalı ve meşrû olduğunu söyleyebiliriz.
Bunların dışındaki sporlarla ilgili olarak ise, getirisine-götürüsüne baktığımızda bir sonuca varmak, bir değerlendirme yapmak zor olmayacaktır herhalde. Sözgelimi Türkiye’de ve dünyada, spor denince ilk akla gelenin futbol olduğu hepimizin mâlûmu. Bugün futbol denen bu spor, gerçekten spor diye mi oynanıyor, yoksa daha başka gaye ve maksatlar için mi oynanıyor, düşünmeye değer. Bazı insanlar için rant kapısı olan, küçümsemeyecek bir sermayenin aracı haline getirilen, hile ve şikelerin ayyuka çıktığı futbol için bugün itibariyle meşrû ve faydalı bir spor dalıdır denilebilir mi, bilemiyorum. Yumruklarla, tekme-tokatlarla icrâ edilen, kafa gözlerin yarıldığı, kaba kuvvete dayanarak yapılan boks, tekvando gibi spor oyunlarının da, ruh ve beden sağlığı üzerinde müsbet etkileri olduğunu söylemenin imkânı var mı?
Her şeye rağmen, faydasını ve zararını düşünüp, gerekli değerlendirmeyi de yaptıktan sonra her insan, istediği ve ilgi duyduğu sporu yapmakta elbette serbesttir. Faydalı ve meşrû olanı tercih etmekle âdetlerimizi ibadete çevirmenin yolu açık olduğuna göre, ruh ve beden sağlığımız açısından sıhhatli olan sporu yapmakta fayda vardır. Ölçüyü kaçırmadan, sayılı olan ömür dakikalarımızı israf etmeden, aslî olan dünyevî ve uhrevî vazifelerimizi, sorumluluklarımızı aksatmadan spor yapmanın, sporla ilgilenmenin hiçbir zararı yoktur elbette.
10.12.2006
E-Posta:
[email protected]
|