Ne köşklerde, saraylarda yaşadık; ne de mutfağımızı hizmetçilere teslim ettik. Kendi yağımızla kavrulduk, kendimiz pişirdik, kendimiz yedik. Ne büyük şirketlerimiz vardı, ne su gibi harcadığımız paralar. Ne Dallas’tık eskiden, ne de “Binbir gece”yiz şimdi.
Doğduk, büyüdük, evlendik, çoluk çocuğa karıştık. Akşamları evimizde çaylar demlendi, sohbetler edildi. Ne bir mafya bağlantımız oldu, ne sevdiklerimizi tehdit ederek para koparmaya çalışan fidyeciler. Herkes sınırlarını biliyordu: evdekiler de, dışarıdakiler de. Kimse kimsenin helâline göz koymadı, kimse kimseye yan gözle bakmadı. Canımız sıkılınca biraz köpürür, biraz bağırırdık, ama asla içki şişesine “İhtiyacım var” diye sarılmayı düşünmedik. Üzülsek de, sevinsek de çayımızın şekerini karıştırmaya devam ettik.
Hastalanınca biraz kabullenmiş, biraz isyankâr bir halde tüm bürokratik işlemleri yerine getirip, kuzu kuzu devlet hastahanemizde tedavi olduk. Öyle çok ilgili doktorlar olmadı belki, ama biz de uzaydan gelmemiştik, alışmıştık…
Hayatımızın en aksiyonlu kovalamaca sahnesi belki düğün konvoylarıydı ve gelin arabasının önünü kesmeye çalışan çocuklar bu aksiyonun tuzu biberiydi. Gece duyduğumuz tıkırtılar, ne hayaletti, ne de bir takım gizemli güçler. Belki sıradan bir hırsızlık vak’ası, belki de bir kedi, alt tarafı. Ama gerilimse, gerilimdi işte.
Bir insanı sevdik mi, ömür boyu sürerdi. Bizim için sevgiler doğup büyüyen ve ölen bir şey değildi. Hele hele saatli maarif takvimlerinin yapraklarına hiç benzemezdi.
Geceler uyumak içindi, gezmek, eğlenmek, bir şeyleri kutlamak ve eve sarhoş dönmek değil. Uyku, rahat bir vicdan demekti. Rahat bir vicdan haramla helâl arasına derin bir uçurum açmak ve helâl tarafında kalmak demekti. Sabah huzurlu bir uyanış demekti. Aile demekti, yuva demekti.
Ne “Asmalı Konak”tık, ne de “Bir İstanbul masalı”. Öyle manşetlik bir şey yoktu belki yaşadıklarımızda. Ama huzur var mıydı? Vardı. Mutlu muyduk? Çok şükür. Farkında mıydık? Evet. Bu farkındalık bizi şükre götürüyor muydu? Daima.
İşte buydu hayat, bizim için. Masal ya da değil, bizim biricik gerçek dünyamız işte, önemli olan da bu değil mi?
05.12.2006
E-Posta:
[email protected]
|