Bazen öyle dökülüverir ki kelimeler ağızdan, dinleyen kadar söyleyen de şaşırır. Söyleyen kadar masadaki saat, duvardaki takvim, kafeste her söylediğinizi ezberleyen papağan da hayret eder.
Zira bir şair titizliği vardır her kelimede. Sanki önceden hazırlanılmıştır. Günler geceler boyu düşünülmüştür. Yazılıp yazılıp silinmiş, onlarca kâğıt buruşturulup atılmıştır. Doğru kelime bulunana kadar kafa yorulmuştur.
Ama hayır, tüm bu “sanki”lere karşılık, her şey bir anda olmuştur. Sözler bir anda söylenmiştir. Cümleler süratle kurulmuş, paragraflar anında oluşmuştur.
Bu öyle bir “bardağı taşıran son damla”dır ki, asla akla gelmeyen kelimeleri seline kaptırıp, söyleyenin iki dudağı arasına sürüklemiştir.
O an orada kendisine “Yaz kızım” denilen bir kâtip, “record” tuşuna basılan bir kayıt cihazı, kayıtta bir kamera olmadığı, kimse not tutmadığı için tarihe geçmez o sözler. Ama öyle bir kazınır ki dinleyenlerin içine, hiçbir “delete” tuşu silemez onu.
Bazense öyle dökülüverir ki kelimeler ağızdan, bölük pörçük, yarım yamalak… Sanki “Doğru kelimeler bunlar, ama yerlerini bilmiyorum, anla işte” der gibidir.
Sözün değil, ama gramer kurallarının bittiği andır. Noktalar, virgüller, bağlaçlar, edatlar susar. Tek tek kelimeler, bir sözlükten dökülür gibi dağılır etrafa. “Biri gelse de hepsini toparlasa, düzgün bir cümle haline getirse” diye beklenir. Havada öyle bir bitkinlik, öyle bir boşvermişlik vardır, söze güven öylesine bitmiştir ki, kimse aldırmaz, ortada düzgün bir cümle olmadığına.
Bazen de, duruverir her şey gibi, sözler de. Bölük pörçük de olsa, yarım yamalak da olsa ortada tek bir kelime, tek bir hece bulamazsınız. Ne söylense boştur, ne söylense mevcut durumu karşılamamaktadır, ne söylense eksiktir.
Sanki tüm sözlüklere bakılmış ve tek bir kelime bile bulunamamıştır söylenecek. Yerdedir gözler, belki kırık dökük birkaç hece bulunur da bir kelime haline getirilir diye. Ama tüm bakınmalar boşunadır, yoktur öyle bir hece. Aslında her şeyi anlatan bir şey vardır orada: sessizlik. Kocaman kocaman anlatılmaktadır olup biten, hissedilen, kalbe hançer gibi saplanan, insanı yiyip bitiren, sessizlik tarafından. O, oranın en büyük şairi, en iyi hatibi, en yetenekli söz erbabıdır.
Bazense konuşulur konuşulur konuşulur… Ve yoktur geride kalan hiçbir şey. Özetlemek için bile bir kelime bulunamaz. Bir süpürge ve faraşla toplasanız ortada doluşan sözleri, sıksanız avcunuzda bir H, bir İ ve bir de Ç kalıverir.
Hiç…
16.11.2006
E-Posta:
[email protected]
|