Soru: “YÖK’ün kuruluş yıldönümünde hiç pasta kesmeyi düşündünüz mü?”
Cevap: “Öğrencilerin bütünüyle mutlu olduğu bir gün inşallah bu pastayı keseriz.”
Üstteki soruya cevabı veren YÖK’ün Başkanı Prof. Erdoğan Teziç…
Sonuç: Demek ki, öğrenciler mutlu değil. Peki öğrencileri kim mutlu edecek? Bunu söyleyen kişinin başında olduğu kurum…
*
“Aslında ben de YÖK mağduruyum. 7 yıl asistanlık yaptım. Ardından YÖK, asistanlığın usûllerini değiştirdi. Üniversite de, ‘Sizi atacağız’ dedi. Öyle bir engelle karşılaştım, ama sonunda aşıldı… Sayın Başkan Erdoğan Teziç de YÖK’ten çok çekti. Ama kaderin cilvesi şimdi buradayız.”
Bu sözleri söyleyen de, YÖK Başkanvekili Prof. Dr. İsa Eşme…
Peki, şimdiki YÖK de bazılarına çektiriyor mu? Çektiriyor. Çektirmeyi bitirecek kurum neresi? YÖK…
*
“Kurul ihtiyaçlara uygun hızlı ve zamanında çözümler üretemiyor. Çalışma tarzının getirdiği zorluklar vardır. Enerjisini, yetkisini ağırlıklı olarak yerinde kullanmadığı tesbitine katılıyorum…”
Bu cümleyi söyleyen ise, YÖK üyesi Prof. Dr. Halis Ayhan…
Çözüm üretilmesini kim engelliyor? Çözümü üretecek kim? YÖK…
*
Aslında bütün bu soruların cevaplarını Üniversite Öğretim Elemanları Dayanışma Derneği Başkanı Prof. Dr. Şefik Dursun’un şu sözleri açıklıyordu: “Son yıllarda üniversitelerde siyaset ve ideolojiden başka bir şey konuşulmuyor. YÖK ve rektörler öğretim üyeleri üzerinde baskı oluşturuyor. Hocalara, ‘Araştırmaları bırakın’ diyen rektörler gördük…” (Zaman 7 Ekim 2006)
İşte temel sorun burada yatıyor. Eğer üniversitelerde siyasetten başka bir şey konuşulmuyorsa, YÖK de çözüm üretemez. Kendileri çektiği gibi, kendilerinden sonra gelenlere de çektirir, öğrenciler de mutlu olamaz… Bu anlayışla Türk üniversiteleri dünyadaki ilk 500’e giremez…
***
Bütün bunlardan sonra, Ankara kulislerine yansıyan üç haberi “yorumsuz” aktarmak istiyorum: Malûm, Erdoğan Teziç’in görev süresi, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in görev süresinden kısa bir süre sonra doluyor. Yeni YÖK Başkanı’nı Sezer değil, yeni Cumhurbaşkanı’nı seçecek? Buna nasıl engel olunacak? İşte senaryo: “YÖK tarafından üniversite rektörlerine açılan soruşturmalarda dikkat çekici bir artış gözleniyor. YÖK’ün hakkında soruşturma başlattığı üniversite rektörü sayısı 24’ü buldu. Bunun YÖK’ün tarihinde bir rekor olduğu da kaydediliyor… Plân devrede: Soruşturma sonucunda, pek çoğunun görev süresi 2008 yılına kadar devam edecek olan rektörlerin görevlerinden alınması ve Cumhurbaşkanı Sezer’in görev süresi bitmeden bu üniversitelere yeni rektörler atanmasının amaçlandığı iddialar arasında. Öne sürülen plana göre, atanacak rektörler 2011 yılına kadar görevde kalacak ve bu süre bitimine kadar yeni seçilecek Cumhurbaşkanı söz konusu üniversitelere müdahale edemeyecek…” (Yeni Şafak-2 Kasım 2006)
“Eğer YÖK Başkanı Sezer’in görev süresi dolmadan sağlık nedeniyle istifa ederse, bu durumda yeni YÖK Başkanı’nı yine Sezer’in seçme olanağı sağlanıyor. Ayrıca bazı kritik üniversitelerin rektörleri de benzeri bir yöntemle belirlenebilecek. (Fatih Çekirge, Hürriyet, 1 Ekim 2006)
Gerçi, Teziç bu senaryoları yalanmış: “Niyetim olan hiçbir şeyi gizlemedim, size hep açık olmaya çalıştım. Onun için haber değeri olanlarla ilgili bir şey varsa onu size açıklarım” demiş…
“YÖK eski Üyesi Alparslan Işıklı, Çankaya Köşkü’nde Cumhurbaşkanı Sezer’e ‘Yeni YÖK Başkanı’nı göreviniz dolmadan atayın’ ricasında bulundu. Sezer, ‘Başkan normal süreç içinde atanacaktır” cevabını verdi” (Sabah, 2 Kasım 2006)
***
6 Kasım 1981’de yayınlanan 2547 sayılı yasayla kurulan, başta öğrenciler olmak üzere “hemen herkesin, her kesimin” karşı olduğu YÖK’ün geçtiğimiz hafta başı 25. doğum günüydü…
Kuruluş yıldönümü sadece eylemlerle kutlanan YÖK’ü değiştirmeye hiçbir hükümetin gücü yetmezken, YÖK şimdi kendini değiştirmek için Yükseköğretim Strateji Taslağı hazırlıyor. Taslağın bazı bölümleri basında da yer aldı. Biz göremedik, ama acaba bu taslağın içinde “YÖK’ün kendini kapatması var mı?” bilemiyorum.
Bir ihtilâl ürünü olan YÖK, kurulduğu günden beri hep tartışıla geldi, halen de tartışılıyor ve tartışılmaya da devam edecektir. Tartışmanın odağında kurulun temel insan haklarıyla, milletimizin temel değerleriyle kavgalı olduğudur.
Eğer YÖK, kendini yenilerken bu eleştirileri dikkate alır, toplumun tüm kesimlerinin konsensüs içinde olacağı bir şekilde yapılanabilirse ne alâ… Bu da çok zor görünüyor. Burada hükümete düşen yeni bir reform hazırlayarak, üniversitelerimizi özgürleştirmenin yolunu bulmaktır.
Haydi hayırlısı…
12.11.2006
E-Posta:
[email protected]
|