Kutlay henüz üç yaşında. Doktorların yalnızca 45 gün yaşar dedikleri Kutlay, Allah’ın yardımı ve ailesinin sonsuz özverisiyle hâlâ hayatta ve gülümsüyor. Çünkü Kutlay ‘trisomy 13’ hastası. Dünyada sayısı bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar az görülen bu hastalık, doğum öncesi anneye yapılan üçlü tarama testinde fark edilmemiş. Doğumdan sonra yapılan tetkiklerden anlaşılmış ki bu genetik hastalık, anneden çocuğa geçmiş. Anne ise trisomy 13 taşıyıcısı olduğunu bilmiyormuş.
Kutlay, dünyaya gözlerini açtığında, kalbinde delik olduğu anlaşılıyor ve acilen kalp ameliyatı olması gerekiyor, aynı zamanda damağında da delik var. Yutkunma problemi yaşadığı için sürekli morarıp boğuluyor. Bu şartlar altında Türkiye’de gitmedikleri hastahane, özel doktor neredeyse kalmıyor. Sonunda Acıbadem Hastahanesi’nde kalp ameliyatı başarıyla gerçekleşiyor.
Kutlay şanslıydı, çünkü Rabbim ona doktor bir baba vermişti. Çoğu zaman gittikleri doktorların anlayamadığı durumlarda babası müdahale ediyor durum düzeliyordu. Tükrüğünü yutamadığı için süpürgeden aspiratör cihazı bile yapmıştı babası. Yalnız Kutlay’ın iyileşmesi için, yapılacak o kadar çok şey vardı ki, Türkiye’deki sağlık sistemi bu duruma cevap veremez hale gelmişti. Ne yapıp edip bir yol bulmalı, dünyanın neresine olursa olsun gitmeli diye düşündü ailesi. Kebir ailesinin çocukları için yapamayacakları şey yoktu. Maddi açıdan epey yüklü miktar para harcamışlardı yaşanılan tedavi sürecinde. Şimdi yurt dışına çıkabilmek ve pasaport alabilmek için banka kredilerinin ödenmesi gerekiyordu. Sonunda “Arena” programına katıldılar. Oradan gelen maddî destek sayesinde biraz toparlanıp Amerika’ya Stanford Üniversitesi’nin çocuk servisine gitmek için yola çıktılar.
Amerika’ya gelme sebeplerini kendilerine ait internet sitesinde bakın nasıl değerlendiriyorlar:
“Doktorlar dahil herkes bize ‘İkinci çocuğu düşünün, bu çocuk yaşamaz’ dediklerinde bile biz onun yaşama gayretine hayran bir halde elimizden gelen her şeyi yapmayı hayat gayemiz olarak kabullendik... Bugün Türkiye’de artık tedavisi açısından bir açmaza girdik. Önce ona ‘Nasıl olsa ölecek!’diyerek ilgilenmeyi bile reddeden genelleşmiş bir tıp(!) zihniyetinin verdiği güvensizlikten, sonra da birden fazla bölümün birlikte hareket etmesi gereken multidisipliner bir tedavi yaklaşımının imkânsızlığından dolayı Amerika bizim için “YA HEP YA HİÇ” dediğimiz son umut mekânımız oldu.”
Defalarca kalbi duran ve tekrar hayata döndürülen Kutlay’ın annesi, yaşadığımız her gün Kutlay’ın doğum günüydü diyor gözyaşları içinde. Her gece iki saatte bir uyanıp çocuğuna enjektör yardımıyla yemek veriyor. Çünkü Kutlay ağız yoluyla beslenemiyor. Bir de yürüyemediği ve oturamadığı için de sürekli annesinin kucağında. Şimdi 15 kilo ağırlığında olan bu çocuk için annesi; “Normalde karpuzu ver bana taşıyamam, ama çocuğumu taşıyorum, alıştım artık” diyor.
Şimdi benim komşum olan bu güzel aileyi sizlerle paylaşmamın sebebi, bir taraftan yaşadığımız hayata bakış açımızı bir nebze olsun değiştirebilmek, diğer taraftan da toplumsal yardımlaşmayı kendisine şiar edinmiş okurlarımızın verecekleri maddî destek ile bu aileye yardımcı olabilmek.
Gün geçtikçe daha iyiye giden Kutlay için birşeyler yapalım. (Bilgi için: www.kutlaykebir.com)
06.11.2006
E-Posta:
[email protected]
|