“Uyum paketleri” ile yol almaya devam ettiğimiz AB hedefinde ‘yavaşlama’ olduğu yönündeki tesbitlere hükümet kanadı katılmıyor. Hükümet kanadının beyanına göre, Türkiye ‘üzerine düşen’i yaptığı halde, AB çevreleri ‘bahane’ üretiyor.
Önce şunu tesbit etmekte fayda var: Türkiye’de, “Türkiye’nin AB’ye üye olmasını istemeyenler” olduğu gibi, Avrupa’da da “Türkiye’yi istemeyenler” vardır. Dolayısı ile, “Türkiye’yi istemeyenler”in ‘bahane’ üretmesini işin tabiatı gereği görüp, bu ‘bahane’leri bertaraf etmek için gayret etmek gerekir. Bu da, “Türkiye’nin AB üyeliğini isteyenler”e —içerde ve dışarda— düşen bir görevdir.
Malûm,AB’nin Türkiye’den istediklerinin arasında TCK 301. maddenin kaldırılması ya da değiştirilmesi de var. İlgili madde, düşünce/ifade özgürlüğünün önünde ciddî bir engel. Son aylardaki tartışmalar bunu ortaya koyuyor.
Hükümetin bu maddeyi değiştirme noktasında hızlı hareket etmediği de ortada. Onlara göre bu madde düşünceyi ve ifade etmeyi engellemiyor. Var olan ‘sorun’ sadece hakimlerin yorumlarıyla ilgilidir ve bu yorumlar değişirse madde bu haliyle AB üyeliğine engel olmaz.
Maddenin bu haliyle ‘kalması’nı isteyenler, “Hakaret özgürlüğü olmaz” diyor. (Hürriyet, 5 Kasım 2006)
Doğru, ‘hakaret özgürlü’ olmaz da, bunu isteyen mi var? Yani, “301. madde kalksın/değişsin” diyenler; “Hakaret etmek serbest olsun” mu diyor? Düşünce ve düşünceyi ifade özgürlüğü taleplerini; ‘hakarete özgürlük talebi’ gibi anlamak ve bu şekilde yorumlamak kabul edilemez.
Ortada bir vak’a var: Sivil toplum kuruluşları da 301’in bu haliyle yanlış olduğunu beyan ediyor. Meselâ, aralarında TOBB, TÜSİAD, DİSK, Hak-İş ve İKV’nin de bulunduğu 10’a yakın kuruluş “301’in bu haliyle doğru olmadığını” beyan eden bir metne imza atmış. (5 Kasım 2006)
TCK 301’i yanlış bulan sadece bu 10 kuruluş da değil. Daha onlarca, binlerce kuruluş aynı şeyi söylüyor. 301’in en azından mevcut uygulamalara bakılarak yanlış olduğu hususunda bir konsensüs/ umumî kanaat oluşmuş durumda. Öyle ise bu yanlışı düzeltme noktasında niçin ‘inad’ ediliyor?
Her zaman ifade etmeye çalışıyoruz, bir defa daha tekrarlayalım: Tabiî ki 301’in değişmesiyle her şey hallolmuş olmayacak. Çünkü şu anda ‘uykuda’ olan başka maddeler de var ve istendiğinde o maddeler de ‘meşhur’ olabilir. Kalıcı çare, ‘zihniyetin değişmesi’dir. Bu da üzerinde ittifak edilen başka bir konudur.
Şu beyan da bunu gösteriyor: “Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ndeki (AİHM) tek yargıcı Rıza Türmen, AB’nin eleştiri oklarının hedefi olan TCK’nın 301. maddesinin tek başına sorun olmadığını, değişmesi gerekenin hâkim ve savcılar olduğunu söyledi. (...) Avrupa’daki hâkimlerin düşünce özgürlüğü anlayışıyla, Türkiye’deki hâkimlerin düşünce özgürlüğü anlayışı arasında temel farklılıklar olduğunu anlatan Türmen, yasalardan çok bu anlayış farklılığı sebebiyle Türkiye’nin AİHM tarafından tazminat ödemeye mahkûm edildiğini söyledi. (...) Türmen şöyle devam etti: “Türkiye’de her zaman yazdığından, çizdiğinden, söylediği sözden dolayı mahkûm olan yazar, gazeteci var. Yani 301’i kaldırsanız yerine 501’i koysanız yine aynı sorun devam edecektir. Eksik olan şey, savcıların ve hâkimlerin meseleye bakış açıları.” (Sabah, 31 Ekim 2006)
O halde şu soruya cevap aramamız gerekecek: “Zihniyetin değişmesinin önündeki engel nedir, kim ya da kimlerdir?” Bu sorunun cevabı bulunabilirse, belki ‘değişim’ için adımlar atılabilir.
06.11.2006
E-Posta:
[email protected]
|