“İSLÂMCI” HOLDİNGLER
Son günlerde Yimpaş Başkanı Dursun Uyar hakkında Almanya’da tutuklama kararı olduğu, temel atma törenlerinde bakanlarla görüntülenmesi Uyar üzerinden hükümete bir sataşma fırsatı olarak değerlendiriliyor.
Öncelikle başka ülke mahkemelerinin bizim vatandaşlarımız hakkında vermiş oldukları tutuklama kararlarının, Türk Mahkemelerinin kararlarıymış gibi hemen talep eden ülkeye derdest edilip vatandaşlarımızın teslim edilmesi mevzuatımız açısında da uygun değil. Üstelik, Fehriye Erdal ve benzeri örnekler dururken bunu yapmak ne kadar uygun bilemiyorum.
İslâmî Holding kavramını doğru ve yerinde kullanılan kavram olmadığını düşünüyorum. Yalnız bu nitelemeye muhatap olan şirketlerin kurucularının profiline bakıldığında dindar, biraz idealist, biraz hayalperest, biraz din pazarlaması, biraz yetenek, biraz iş bitirici, biraz ihtiyaçları önceden görebilecek kabiliyette insanlar oldukları görülmektedir.
Milyonlara varan ortak veya onların deyimi ile hissedarı yönetip yıllarca bazı eserler ortaya koymak basit bir mesele değildir. Organizasyon ve ikna kabiliyetlerinin de oldukça yüksek olduğunu teslim etmek gerekiyor.
Diğer teslim etmemiz gereken nokta 28 Şubat sürecinde bu holding veya benzeri organizasyonların ciddî bir tokat yemiş olmaları. O dönemde adeta vebalı gibi görülüp, gösterilmeye çalışılarak, Türkiye içinde ve dışında batması için uğraşıldığını da hatırlamamız gerekiyor. Kombassan, Petlas’ı özelleştirme kapsamıda aldıktan sonra görüldü ki, eski ve köhne bir teknolojiye göre kurulduğu için bir çok yatırım yapılması gerekiyor. Daha önemlisi bazı devlet kurumları Petlas’tan alım yapmaktan vazgeçti. Sözün kısası Petlas, Kombassan’a yar olmadı. Türkiye, bunları yaşadı.
Geçtiğimiz günlerde Dursun Uyar’ın CNN Türk’te Tarafsız Bölge programına çıkıp medenî cesaret gösterdiğini kabul etsek bile, anlattıklarına kendisinin dahi inandığına emin değiliz. Bu kadar insanı mağdur ve mazlûm duruma düşürerek, Yimpaş veya benzeri şirketlerin tekrar ayağa kalmaları ve eski itibarlı günlerine dönmeleri kolay görünmüyor. Yimpaş’ın sattığı mağaza ve gayri menkullerin çok hızlı, sessiz sedasız, (bir ildeki mağazayı başka ilde hiç duyulmamış bir şirketin alması gibi) satılmasından dolayı alacaklılar arasında başka başka tedirginlikler yaşanmıyor değil.
Gündemde Yimpaş olduğu için bu şirketin adı çok anılmaktadır, yoksa Kombassan, Sayha, İhlas Holding kendilerine güvenenleri, mağdur etmişlerdir. Fakat bu şirketlerden özellikle İhlas ve Kombassan şirketleri sahip oldukları gayri menkulleri, konuta veya devre mülke çevirerek eski ortakları veya alacaklıları ile ödeşmek yolunu seçiyorlar.
Yalnız biraz ilginç bir metotları var. İhlas Marmara evlerini ederinin yaklaşık iki katı bedelle ve alacağınızın yarısını silmek, üzerini ödemek şartı ile satıyor. Kombassan ise, Konya otogarının karşısına yaptırdığı lüks konut sitesinin giriş katı veya en üst katı isteklilere satıyor, orta katlardan almak isterseniz tüm bedelini ödemeniz gerekiyor. Kendi alacağının en fazla 50 milyarını kabul ediyor. Evin değeri 100 milyar ise, 50 milyar TL’yi cepten ödemeniz gerekiyor. Yani bu holdinglerden parayı kurtarmanın yolu para yatırmak gibi bir tablo önünüze koyuluyor. Tabi ilâve paranız kalmış ise.
En fazla yıkılan ve mağdur olan ise, faize haram olduğu için karşı çıkarak bir İslâmî dayanışmaya ortak olduğu düşüncesiyle imkânlarını bu sistemde dahil eden insanlar oldu. Hem de iki kere oldu. Birincisi paraları gitti, ikincisi “bu zamana faiz haram olur mu (?) canım” diyenlerin müstehzi bakışlarını sineye çekmek zorunda kaldılar.
Bundan sanırım 10-12 yıl kadar önceydi, Konya merkezli holdinglerden biri Mark bazında yüzde 32 kâr payı (!) dağıtmıştı. Kombassan’dan, başka şirketlerden paralarını çekenler buraya yatırıyorlardı. Bu orandaki kâr payı, hiçbir dürüst ticaretle değil gayri meşru ticaretle bile kazanmak mümkün değildi. Fakat, geniş bir kesim “hafıza-i beşer nisyan ile malül” olmanın gereği olarak “Banker olayını” unutmuştu.
Parayı veren önce kendini aldatarak ve bile bile lades diyerek, kâr-zarar ortaklığı veya hisse adı altında, gerçekte ise en yakın hukuki varlık olarak tahvil benzeri bir senet aldılar. En yüksek kârı kim verse ona gidecek bir anlayış ile en çok faizi veren bankaya para yatırmak isteyen anlayış arasında farkı nasıl analiz etmek lazım bilemiyorum. Parayı alan, “şirket kâr edince, ne gelip hesaplara bakmak istediniz ne de başka bir şey istediniz, zarar edince ise hep beraber zarar ettik. Ayağa kalkınca yavaş yavaş ödeyeceğim” diyebilmektedir. İhlas Finans mağdurlarının çaresizliği ve muhatapsızlığı bu şekildedir. İhlas Finans mağdurlarına cep harçlığı şeklinde ödemeleri, onu da keyfine geldiği şeklinde yapmakta, daha üzücü olan, torpilli mağdurlara toptan ödeme yapıldığı gibi mağdurlar arasında yaygın bir kanaat oluşmuştur.
Konya merkezli birkaç şirket bulunması ve son yıllarda bunları ödeme güçlüğü yaşaması, Konya ticaret hacmini de daraltmıştır. Ayrıca, bu tür şirketler para toplamaya başlamadan önce dolar veya ark üzerinden borç verenler olurdu. Vadesi gelince borcunuz neyse götürüp verirdiniz. Paralar tek merkezde toplanıp, şirketlerden de geri dönmeyince kimse artık bir birine borç vermez hale geldi. Bireysel kredilerin bu kadar fazla kullanılmasının bir sebebi de bu olsa gerek.
“Ameller, niyetlere göredir” hükmü gereğince taraflardan birinin mağdur edilmesinin rağmına hayır olmaz. İslâmî holding üst yöneticisi, sahibi vb. sıfatlar ile kamuoyunun önünde bulunan kişiler, paralarını aldıkları kişilerin rızalarını da almak gerektiğinin bir kez daha farkına varmalıdırlar. O bankaya bu bankaya para yatırıp, bunu tüm milletin vergileri ile ödendiği bir dönemde, harama bulaşmadan meşrû dairede kalarak bu şirketlere güven duyanları mağdur etmekten kimseye hayır gelmez.
|
06.11.2006
|
|
Sivil toplum üzerine
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Cumhuriyet Bayramı mesajında bazı sivil toplum oluşumlarını iyi niyetten yoksun olarak değerlendirdi. Mesajda hangi girişimlerin bu kapsama girdiği çok açık olarak belirtilmiyorsa da, medyadaki değerlendirmelerde bunların dinî inisiyatifler olduğu vurgulandı. Söz konusu mesajda bu gibi girişimlerin sivil toplum kuruluşu (STK) olamayacağı belirtildi.
Öncelikle şunu vurgulayalım ki, günümüzdeki anlamıyla sivil toplum, devlet ve özel sektör gibi ayrı bir sektördür. STK’lar da “devlet inisiyatifi altında olmayan halk inisiyatifi” anlamında kullanılır. Bunlar, devlet denilen siyasal mekanizmayla demokratik bir ilişki içinde varlıklarını devam ettiren, fakat devletle özdeş olmak zorunda olmayan, hatta karşı koyma hakkının bile kullanılabildiği toplumsal yapılanmalardır. Bir ihtiyaçtan kaynaklanan sosyolojik gerçeklerdir.
Bu arada devletin ulaşamadığı, yerine getiremediği sayısız ihtiyaç alanı, yani sivil oluşum alanı bulunduğunu da belirtelim. Dinî, ırkî, fikrî, kültürel, çevre olmak üzere maddi manevi pek çok alanda çok çeşitli sivil toplum oluşumlarına şahit olursak şaşırmayalım.
Hatta girmek istediğimiz Avrupa Birliği anlayışında, STK’lara ekonomik kalkınma ve katılımcı demokrasinin oluşturularak yönetişimin sağlanmasında devletler ve hükümetlerden çok daha fazla rol biçildiğini de unutmayalım. ABD’de ise STK denildiğinde en önce akla gelen unsurun dini gruplar olduğunu hatırlayalım.
Eğer ülke olarak söz konusu üç sektörü, yani devlet, sivil ve özel sektörü yerli yerine oturtamazsak, ya da hepsinin fonksiyonunu devletin yerine getirmesini beklersek bilimsel sosyolojik gerçeklere sırt dönmüş oluruz. Bu durumda kaybeden yine tüm ülke olur. Eğer bu sektörlerden birisini tercih edip diğerlerini dışlarsak, durumumuz; ‘kolları devamlı uzayan fakat kafası armut gibi kalan bir bünye’ye benzer. Böylesi bir kol uzaması ise gelişme olmayıp, hastalık halidir.
Öyleyse dengeli ve sağlıklı gelişmek istiyorsak sektörler arası iletişim, koordinasyon ve sinerjiyi gerçekleştirmemiz gerekir. Söz konusu sektörlerdeki ortak noktanın topluma hizmet olması ise işleri oldukça kolaylaştırır.
Devlet, sivil ve özel her kesimin bu toplumla payidar kalacağını unutmadan enerjimizi boşa türban -pardon kurban- etmeyelim.
Son olarak tüm yetkililere şunu hatırlatalım ki, şahit olduğumuz kadarıyla, toplumumuz yapılan tüm konuşmalara “sosyo-ekonomik konumumda ne gibi iyileştirmeler olacak” gözüyle bakıyor. Eğer bu iyileştirmeleri göremiyorsa ya dinlemiyor, ya da konuşanın şahsi statüsünü korumaya matuf olduğuna hükmediyor.
|
Prof. Dr. Gürbüz AKSOY
06.11.2006
|
|
Türkiye’de 7 milyon kişi dernek üyesi
İçişleri Bakanlığı Dernekler Dairesi Başkanlığının verilerine göre; Türkiye’deki faal dernekler; bireysel özgürlükler ve insan hakları, çalışma hayatı ve meslekler, çevre ve tabii hayatın korunması, eğitim ve araştırma, kaynak oluşturma, kalkınma ve konut, kültür, spor ve rekreasyon, sağlık hizmetleri, sosyal hizmetler ve uluslararası ilişkiler alanlarında faaliyet gösteriyor.
Dernekleşmenin en fazla olduğu alanlar; kültür, spor ve rekreasyon (toplam 21 bin 606 dernek), sosyal hizmetler (toplam 20 bin 786 dernek) ve eğitim ve araştırma (toplam 15 bin 958 dernek) olarak başı çekiyor. En az sayıda derneğin faaliyet gösterdiği alanlar ise sırasıyla; kalkınma ve konut (toplam bin 984 dernek), uluslar arası faaliyetler (toplam 2 bin 364 dernek), bireysel özgürlükler ve insan hakları (toplam 2 bin 749 dernek).
2004 yılında toplam 70 bin 115 olan dernek sayısı 2005 yılında yüzde 2 artış göstererek 71 bin 744’e ulaştı. Türkiye’de derneklere üye olan vatandaşların toplam sayısı ise 2004 yılında 4 milyon 934 bin 173 iken, 2005 yılında yüzde 44 artarak 7 milyon 91 bin 794’e yükseldi. 7 milyon 91 bin 794 dernek üyesinin içinde erkek üyeler 5 milyon 921 bin 530 kişi ile çoğunluğu oluşturuyor. Kadın nüfusun ise 1 milyon 170 bin 264’ü dernek üyelerini oluşturuyor.
Dernekler ve hedef kitleleri
Türkiye’deki faal dernekler hizmet verdikleri hedef kitleye göre de bölümlere ayrılıyor. Bunlar; belli hastalığı olanlara yönelik dernekler, belli bir topluluk/hemşehrilere yönelik dernekler, belli bir kurumun mensuplarına yönelik dernekler, belli bir mesleğin mensuplarına yönelik dernekler, çeşitli okulların mezunlarına yönelik dernekler, çocuklara, gençlere, kadınlara yönelik dernekler, insanlık faaliyetlerine yönelik, engellilere yönelik dernekler, yoksullara yönelik dernekler olarak sıralanıyor.
Bu dernekler içinde en büyük grubu; tüm insanlar/insanlık faaliyetlerine yönelik dernekler (toplam 27 bin 980 dernek), belli bir topluluk/hemşehrilere yönelik dernekler (toplam 12 bin 534 dernek), çocuklara yönelik dernekler (toplam 9 bin 31 dernek) oluşturuyor.
Bu gruplar içinde; belli bir kurumda çalışanlara yönelik dernekler (toplam bin 529 dernek), belli bir okul mezunu olanlara yönelik dernekler ( bin 774 dernek) ve belli hastalığı olanlara yönelik dernekler (2 bin 299 dernek) sayıca diğerlerinin gerisinde kalıyor.
Bireysel özgürlükler ve insan hakları, çalışma hayatı, çevre ve doğal hayatın korunması, kalkınma, konut, eğitim, kültür, spor, rekreasyon, sağlık, sosyal hizmetler ve uluslar arası ilişkiler gibi değişik alanlarda toplam 61 bin 624 dernek faaliyet gösteriyor. Bu derneklerin 46 bin 901 kadarı yerel, 5 bin 972 kadarı ulusal ve 8 bin 751 kadarı uluslar arası düzeyde faaliyetlerini yürütüyor.
|
06.11.2006
|
|
Yaşlılara, yoksullara ve kadınlara yönelik dernekler hızla arttı
2005 yılında 2004 yılına göre en fazla derneğin yaşlılara, yoksullara ve kadınlara yönelik olarak kurulduğu tesbit edildi.
2004 yılında yaşlılara yönelik bin 850 dernek faaliyet gösterirken 2005 yılında bu sayı yaklaşık yüzde 121 artarak 4 bin 99 derneğe yükseldi.
2004 yılında yoksullara/fakirlere yönelik 2 bin 571 dernek faaliyet gösterirken 2005 yılında bu sayı yaklaşık yüzde 106 oranında artarak 4 bin 99’a yükseldi.
2004 yılında kadınlara yönelik 2 bin 469 dernek faaliyet gösterirken 2005 yılında yaklaşık yüzde 105 artarak 5 bin 64’e yükseldi.
|
06.11.2006
|
|
320 bin çocuğa hakları anlatılacak
İzmir’de Dünya Çocuk Hakları günü kapsamında 320 bin öğrenciye çocuk hakları konferansı verilecek. Ayrıca çocuk parkları açılacak, resim ve kompozisyon yarışması düzenlenecek. Uluslararası İzmir Çocuk Kurultayı’nın toplanması için bir proje hazırlanarak UNICEF’e sunulacak.
Ege Bölge Sivil Toplum Birliği (ESTOB) Başkanı Hızır Murtezaoğlu, 20 Kasım’da kutlanacak olan Dünya Çocuk Hakları Günü ve Uluslararası İzmir Çocuk Kurultayı faaliyetler kapsamında İzmir’de 320 bin öğrenciye çocuk hakları konferansı verileceğini ifade etti. Dünya Çocuk Hakları Günü kapsamında Balçova Belediyesi’nin çocuk parkları açacağını kaydeden Murtezaoğlu, ayrıca resim ve kompozisyon yarışması düzenleneceğini ve Uluslararası İzmir Çocuk Kurultayı’nın toplanması için bir proje hazırlanarak UNICEF’e sunulacağını söyledi. Köksal ise valilik olarak projeye katkı sağlayacaklarını belirtti.
|
06.11.2006
|