Farklı bir bilgi gelmişti. Cumhurbaşkanı Sezer’in 31 Ekim tarihli MGK toplantısında laiklik ve irtica eksenli sert bir çıkış yapacağı, komutanların ise Cumhurbaşkanını onayladıklarını belirtecekleri ifade edilmişti.
Her açıdan gerginlik sebebi olacaktı. MGK’dan önce bunu sadece ima etmekle yetindim.
Başka ayrıntılar olmasına karşın beklemeyi tercih ettim.
MGK toplantısından 1 gün sonra ise çok farklı bir bilgiye ulaştım. Cumhurbaşkanı Sezer, MGK’da böyle bir konuşma yapmamıştı. Hatta şunu da hissettim, benzer bilgi hükümetten bazı isimlerin de kulağına gitmiş olmalı ki, konu gündeme gelir diye fikri bir hazırlık yaparak MGK toplantısına girenler olmuş.
Aldığım bilginin doğru çıkmamasından dolayı ilk kez bu kadar sevindim. Buna yeni yaklaşım demek mümkün. Yeni yaklaşıma Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın 29 Ekim resepsiyonunda söylediği, ”Türkiye geriliyor. Türkiye’yi germek isteyen biri değilim. Germek istemiyorum. Hep bunları mı tartışacağız?” sözlerini de eklemeli.
Hem de aynı resepsiyonda Büyükanıt’ın Güneydoğu’lu bir grup milletvekili ile sohbetinde sarfettiği, ”siyasi ihtirasım yok” sözünü de ilâve ederek.
Bir heyecanla bunları yansıtmamın sebebi şu: Bir süredir Türkiye’de ezberler bozuluyor, sağduyu hakim oluyor, kimse gereksiz gerginlikler istemiyor. Bir sorumluluk havası hakim oluyor.
Tabi bir de madalyonun eski yüzü var. Dinozorlar gibi sayıları tükenseler de, girdikleri her seçimden binde bir oranında oy alıp, ”Fatoş Abla Partisi”nin dahi gerisine düşseler de, sesleri çok çıkaran demode zihniyetten söz etmek istiyorum.
Hafta sonu Ankara’da üç-beş bin kişinin katıldığı bir miting yapıldı. Sesini, demokratik kanallardan duyurmak isteyenleri demokrasinin bir gereği olarak görüyorum. Benim sözüm, CHP otobüsünün üzerine çıkıp, elinde mikrofon kâh nutuk atıp, kâh slogan attıran şahısla ilgili.
Hatta onun şahsıyla da ilgili değilim. Gazeteci kimliği ile siyasî mitinglerle konuşulmasına tavırlıyım ben. Kanal Türk’ün sahibi Tuncay Özkan’dan söz ediyorum.
Gazetecilerin siyasete soyunduğu çok görüldü ancak ‘gazeteci’ sıfatıyla miting meydanlarında konuşmalar yapıp, sloganlar attırana pek rastlanmadı. Kendisi, emekçi Cumhuriyet gazetesinde uzun süre sigortası yapılmayan muhabirlerden biriyken, her gün küfrettiği patronların yanında çalışıp bir TV sahibi olabilecek parasal güce kavuştu.
Tuncay Özkan, “İrtica devleti teslim aldı” diye boğazını patlatırken, onun Danıştay saldırısının olduğu ilk anlarda müthiş bir öfke ile kendi televizyonundan, peşin peşin Danıştay saldırısını gerçekleştirdiğini ilân ettiği mürteci! zihniyete karşı sesini yükseltmeye çağıran konuşmasını hatırladım.
Bu kez otobüsün üstünden, ”devleti teslim aldılar” diyor, sonra “Çankaya laiktir, laik kalacak” diye slogan atıyor, TSK’yı da teslim alacaklarını, ancak bunda başarılı olamadıklarını söylüyor, ardından, Çankaya önünde barikat kurmaktan söz edip, ”Çankaya’ya Tayyip çıkamayacak” diye slogan atıyor, attırıyordu.
Kendini fikirlerinden korkulduğu için susturulan bir gazeteci olarak tanıtıyordu. Tuncay Özkan’ın gazeteciliğine, bıraktığı eserlere bir şey demem. Daha çok yazacağı şeyler olduğuna inanırım. Ancak Tuncay Özkan ya siyaset yapmalı, ya da gazetecilik.
Türkiye kısa bir süre sonra seçimlere gidecek. Çok sevdiği Atatürkçü Düşünce Derneği’ni partileştirip seçimlere girebilir ya da hizmetine TV kanalını sunduğu CHP’den kendine bir yer bulabilir.
Siyasetçi gömleğini giydiği takdirde, kendisinden şu soruların da cevabı alınabilir.
Siz kendi TV kanalınızda çalıştırdığınız insanlara kaç aydır maaş ödemediğiniz doğru mu? Kanal Türk’te çalışıp maaş almayan basın emekçileri ev kiralarını nasıl ödeyip, çocuklarına süt parasını nereden buluyorlar? Buna ilâveten yıllardır sigortasız çalıştırdığınız elemanlarınız için ne diyeceksiniz?
Dürüstlüğüne toz kondurmayan Tuncay Özkan, acaba destek verdiği ANAP iktidarının başbakanı Mesut Yılmaz ve bakanları Yüce Divan’da yargılanırken ne düşündü? O dönemde batan bankaların faturası fakir fukaranın sırtına yüklenirken, bir matbaa işçisinin çocuğu olarak neler hissetti?
Tuncay Özkan’ın da desteklediği ANASOL-D iktidarı döneminde Türkiye tarihin en ağır ekonomik krizini yaşadı. Ekonomik krizin işsiz bıraktığı binlerce insanın Tandoğan meydanında ki mitingini sorumlusu olduğunuz TV’de nasıl vermiştiniz?
Hani siz emekçiden yanaydınız? Peki krizle birlikte işsiz kalan 1.5 milyon insanla, birlikte Başbakanlığın önünde barikat kurmayı düşündünüz mü? Tuncay Özkan’dan siyasetçi mi yoksa gazeteci mi olacağına karar vermesini istiyorum.
Eğer siyasete atılırsa, kendisine de bir de önerim var: “Bütün askerî darbelere karşı olmuş bir insan olarak canım darbe istiyor. Yobazlıktan çok sıkıldım. Yarın askerî darbe olsa çok mutlu olurum. Bunlar camilerine gitsinler, beni de askere alacaklarsa alsınlar anasını satayım. Arabistan’mıyız lan biz. Atatürk ilkeleri nerede! Büyükanıt darbe yapsa, sabah erkenden kalkıp davul çalıp kutlarım” diyen Ferhan Şensoy’u da yanına alsın.
Çünkü Büyükanıt Paşa darbe yapmayacak, Türkiye artık ihtilâllerle anılan bir ülke olmayacak. Ferhan Bey boşuna darbe bekleyip bunalıma gireceğine ya da “Ferhangi Şeyler gibi” saçma sapan oyunlarla bizi sıkacağına, Tuncay Özkan’la birlikte, ”Ferhangi Siyaset” yapsın.
|