On sekiz bin âlemin sahibi olan Yüce Yaratıcı, en şerefli varlık olarak yarattığı insana verdiği sayısız nimetlerin bir kısmını saydıktan sonra: “O, sözünüz ve hâlinizle istediğiniz her şeyden size verdi. Allah’ın nimetlerini saymaya kalksanız saymakla bitiremezsiniz.” (İbrahim Sûresi: 34) ferman eder.
Yokluk karanlıklarından çıkarıp bu aydınlık dünya memleketine getiren, bütün vücud mertebelerinden geçirerek bizi insan sûretinde yaratan ve diğer varlıkları bizim emrimize veren Rabbimizin bize ihsan ettiği nimetlerden biri de nefes almamızdır. Her an havayı teneffüs ettiğimiz halde, onun bir nimet oluşu çoğu zaman aklımıza bile gelmez. Halbuki, birkaç gün yemek yemesek veya su içmesek yaşayabileceğimiz halde, birkaç dakika nefes alamasak hayatımız söner. Canlı varlıklar için hava bu yüzden hayatî önem arz etmektedir. Nimet oluşunun öneminden dolayı da, hava dünyanın her tarafına yayılmış bir haldedir. Bütün canlıların solunum sistemleri vardır ve havayı teneffüs ederek hayatlarını devam ettirirler. Deniz canlılarının ekserisi ise suda bulunan erimiş oksijen ile solungaçları vasıtasıyla bu havayı alıp hayatlarını sürdürürler.
Vücudun bütün diğer sistemleri gibi solunum sistemi de hârika olayları içinde bulundurur. Bu hârikalıkları, Yaratıcısından bağlantısını kopararak açıklamak ve tabiat ve tesadüfe bağlamak katiyen mümkün değildir. Zîra, ortada muazzam bir ilim, irâde ve kudret tecellîsi görülmekte ve muhteşem bir san'at izlenmektedir. Kör, sağır, câhil ve câmid olan tabiat ve tesadüf gibi şeyler bu hârika sistemleri yapamaz ve sahip çıkamazlar. Hem bu vücud sistemlerini yaratan Cenâb-ı Hak, onu yaratıp otomatiğe bağlamış ve kendi haline terk etmiş de değildir. Fa’âlün Limâ Yürîd olan Allah, her an iş başındadır. Kâinatın en büyük kütlelerini, galaksi ve sistemlerini sevk ve idâre ettiği aynı zamanda, insan bedenini ve o bedendeki hücrelerde, al ve akyuvarlarda dahi tasarrufunu sürdürmektedir. Hiçbir şey kendi halinde ve başı boş değildir. Allah’ın kudret ve azametini böyle bilmek ve anlamak durumundayız. Çünkü, Cenâb-ı Hak kendisini bize böyle tanıtmaktadır.
İnsan bedenini ve onda yerleştirilen sistemleri, Yaratıcısı ile bağlantısını kurarak anlatan Bediüzzaman Hazretleri, anatomi ilmi içinde Allah inancını işlemekte ve ilim ile imanı birleştirmektedir. Çünkü, bütün ilimler Allah’ın âleme tecellî eden Esmâ-i Hüsnâsının tezâhürleridir. Her bir ilim, Cenâb-ı Hakkın bir ismine dayanır, onunla kemâlini bulur ve anlam kazanır. Din ile fen birbirini reddetmez ve çatışmaz. Tam tersine birbirini ispat ve îzah ederler. Bu hakikate binaen Einstein “Dinsiz ilim kör, ilimsiz din topaldır” demiştir.
Otuz İkinci Sözün Birinci bölümünün bir dipnotunda Üstad Bediüzzaman bahsi geçen üslûp içinde “Sâni-i Hakim beden-i insanı gayet muntazaman bir şehir hükmünde halk etmiştir” diyerek açıklamasını devam ettirir. Evet, insan bedeni bütün mucizevî sistemleriyle doğrudan doğruya Allah’ın muhteşem bir san'at eseridir. Solunum sistemi de onlardan biridir.
Solunun sistemi, kabaca nefes borusu, bronşlar, bronşçuklar ve akciğerlerden meydana gelir. Ağız ve burun yoluyla nefes borusundan içeri giren hava akciğerlere gider. Hava, oksijen ve azottan teşkil edilmiştir. Cenâb-ı Hak, oksijen ile karbon atomlarına aşk-ı kimyevî denilen şiddetli bir münasebet vermiştir. O iki element birbirine yakın oldukları zaman hemen birleşirler ve karbondioksit halini alırlar. Toplar damarla kalbe taşınan ve oradan akciğerlere pompalanan kirlenmiş kandaki karbon maddesi, solunum yoluyla aldığımız havadaki oksijenle akciğerlerin hava keseciklerinde buluştukları zaman imtizaç ederler. Bu birleşmeyle, hem kandaki karbon alındığı için kan temizlenmiş olur, hem vücut ısısı temin edilir, hem de karbondioksit halindeki kirlenmiş hava dışarı atılırken ağızda kelime meyveleri vermiş olur. San'atında akılların hayrette kaldığı Allah (c.c.), bütün noksanlıklardan münezzehtir.
İnsanda vücut ısısı ortalama 36,5 derecedir. Bu ısının temini nefes alınırken gerçekleşir. Çünkü, kandaki karbon atomu ile alınan nefesteki oksijen atomunun ayrı ayrı hareketleri vardır. Akciğerlerde buluşan ve birleşen her iki elementin atomları tek bir hareketle hareket etmeye başladığı zaman, bir hareket açığa çıkar. İşte, o açığa çıkan hareket vücut ısısına kaynaklık eder.
Otonom sistem adı verilen ve göğüs kafesindeki diyaframın irâdemiz dışında bir körük gibi çalışmasının sonucu alınan şu nefesteki hârika olaylar zinciriyle bu mûcizevî sonuçlar gerçekleştirildiği halde, bu nimetin farkına varamayan ve bu nimetlerin Sahibine şükür vazifesini yerine getirmeyen insanlara ne kadar yazık! Cenâb-ı Hak, insanların ekserisindeki bu gafleti kast ederek “İnsan çok zalim ve çok nankördür” diye onun gaflet ve nankörlüğünü kötülemektedir.
Ancak, mü’minler bu dehşetli sukût ve alçalıştan hâriçtirler. Onlar, mazhar oldukları bütün nimetleri Allah’tan bilir ve o nimetlere şükür vazifesini, îman ve itaatle yerine getirirler.
Dünya ve âhirette mesut ve bahtiyar olmak isteyenler onlara benzemeli ve onlar gibi olmalıdırlar.
01.11.2006
E-Posta:
[email protected]
|