İman bir anlamda ilim, tefekkür, ibadet ve zikir, olumlu düşünce ve duygularla mesleğine, işine yoğunlaşmak, odaklaşmaktır. Mâneviyata, düşünceye, ruhâ/duygulara kazandırılan bu özellik; tam mânâsıyla fenâya mazhar olmayı, yâni, kendini hak yola vermeyi; bu da Allah’ın izniyle maddenin hem fizik, hem de metafizik boyutunun inkişâfını netice verir.
İman, kendi kendisini şarj eden bitmez tükenmez bir enerji ve güç kaynağıdır. İmanımız ne kadar güçlü ise, duygu, düşünce ve fiillerimiz de o nisbette olumlu ve verimli olur. Güçlü iman, aynı zamanda istidatları (potansiyel yetenekleri) ortaya çıkarma, inkişaf ettirme ve bedenimize yerleştirilmiş enerji boyutlarının derecelerini yükselterek; rûhî kuvvetle bedenin dıştan gelen etkilere karşı direnci arttırmaktır. Yani, duygu, kabiliyet, düşünceleri; tefekkür, ibâdet, zikir, fikir, şükür ile geliştirip duyarlılıklarını arttırıp yükseltmektir…
Tahkikî dediğimiz gerçek iman, “Hayatın, varlığın ve ölümün anlamı nedir? Kimim, nereden geliyorum, nereye gidiyorum, beni gönderen kimdir, niçin göndermiştir?” şeklinde sıralanan soruları akıl, kalp ve vicdanı tatmin edecek tarzda cevaplandırmaktan doğan muhteşem bir hakikattir…
İman aynı zamanda Sonsuz Kudret Sahibi’ne tevekkül ile, olumlu ve ulvî meselelerde yükselme; felâket, musibet gibi olumsuz olaylardan ölüme kadar her şeye karşı müthiş bir direnç gösterebilmedir. Bunun yanında düşünceleri okuma (telepati); bir çok yerde görünebilme; 2000 frekansın altındaki sesleri duyma, duyurma; ateş-su üzerinde yürüme; kaybolan bir şeyin yerini keşfetme; temas etmeden bir cismi hareket ettirme; ileri derecede önsezi, keşf, zaman ve mekânı aşma, metafizik âlemlerdeki sesleri algılama, uzaktakilere mesaj ulaştırma vesâire de iman gücünün tâlî yansımalarıdır. Ne var ki bunlar, güçlü imanın, dolayısıyla ihlâsın gereği olarak asla istenen, arzulanan, peşinde koşulan şeyler değildir.
Gerçek imanı elde eden; kâinatın Sahibinin sonsuz kudreti, ilmi, isim ve sıfatları bulunduğunu; her yerde hazır ve nazır olduğunu bilir. Meleklerin İlâhî kameramanlar gibi her söz, fiil ve hareketleri kaydettiklerine inanır. O takdirde de olumsuz fiil, söz ve hareketlerden kaçınır; tefekküre, ilme, ibadete, çalışmaya, nezaket ve nezahete yönelir. Bu da, hayatta istikamet, düzen, dayanışma ve yardımlaşmayı netice verir. Bu açıdan bakıldığında iman; önce Yaratıcı, sonra diğer varlıklarla muhteşem bir bağ ve iletişim kurmaktır.
İlâhî plan ve program olan kadere iman ise; planlı ve programlı bir hayat sürmemizi sağlar… Ahirete iman, haksızlık, zulüm, sefahet gibi olumsuzluklardan uzaklaşıp; adalet, merhamet, yardım, dayanışma, ibadet, zikir, fikir gibi olumlu faaliyetler içine girmemiz demektir.
01.11.2006
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|