Atom, hücre, mikro bir âlemdir. Kâinat, Güneş Sistemi, milyarlarca gezegeni barındıran Samanyolu, milyarlarca Samanyolunu barındıran uçsuz bucaksız bir makro âlemdir.
İnsan ise, kosmosun mikro/küçültülmüşü, minyatürüdür. Yani kâinatın maddî manevî, yani melek, hayvan, bitki, toprak, maden, nesne gibi varlıkların, elektrik, elektro-biyo/manyetik gibi bütün enerji boyutlarının, itme, çekme gibi baştan ayağa tabiat kanunlarının özelliklerinden özetlenip derlenerek yaratılmış komplike ve muhteşem bir varlıktır. Aynı zamanda sayısız istidat (potansiyel yetenek), duygu, his ve latifelerin yanında “akıl/şuur ve hür irade” de verilmiştir. Bunun yanında duygularını temerküz ettirme, bir araya toplayabilme, yönlendirme ve odaklama maharetine sahip kılınmıştır. Kalbi kâinattaki bütün olayların cereyan ettiği, yankılandığı bir santral hükmüne getirilmiştir. Dimağ (hayal, akıl, hafıza, zekâ), kâinatla irtibatı kuran merkez hükmüne getirilmiştir.
İnsanın potansiyel halindeki yetenek ve kabiliyetleri sınırsızdır. Herhangi bir engel konmadığından duygularını fevkalâde inkişaf ettirip sonsuz derecede yükseltebilir veya dumura uğratıp alçaltabilir. Dolayısıyla hangi özelliğini/kabiliyetini/cephesini/hasletini öne çıkarır, hangi duygusunu işletir geliştirirse o dalda ilerleme kaydeder, harikalıklar gösterebilir. Olumlu, ulvî duygularınu, melekî cephesini inkişaf ettirirse melekvari bir ruha sahip olur ve kısmen onlar gibi harika haller sergileyebilir. Şayet olumsuz duygularını, behimî/hayvanî hislerine ağırlık verirse âdeta hayvanlaşır. Bitkisel ve camit (durağan, donmuş, taşlaşmış) varlıkların özelliklerini öne çıkarırsa ot gibi bir varlık derekesine iner...
Keza, kâinatın metafizik boyutu tüm özellikleriyle insan ruhunda özetlenmiş, potansiyel yetenek halinde yerleştirilmiştir. Şayet ruhunu ibadet, zikir ve tefekkürle eğitip terbiye ederse, maddenin ağırlıklarından uzaklaşır, gayb/metafizik boyutlarına duygu ve duyularıyla metafizik boyutlarında karşılığı bulunan özelliklerle irtibata geçebilir. Zaten gayb ve metafizik âlem uzaklarda değil, hemen madde ötesinde ve onun derinliklerindedir. (Maddenin en küçük parçası kabul edilen atomda elektron, nötron, fotonun ötesinde 200’ü daha aşkın parça bulunmuştur. Ne kadar bulunacağı ise henüz tahmin bile edilemiyor! Çünkü bunların da ötesinde derin âlemler vardır.)
Ki, maddenin metafizik, ruh boyutlarına ulaşabilmesinin bir sebebi de, atomdan yıldızlara kadar her şeyin canlı olması, her şeyin kendi çapına göre ruhu ve duygularının bulunması, insan ruhunun da onlara uyumlu dizayn edilmesidir. Diğer bir ifadeyle, ruhumuz metafizik unsurlardan özetlendiğinden hayal, akıl, kalp, gibi duygularıyla bütün varlıklarla irtibat kurabilecek İlahî, antika bir santraldir.
Duygularını geliştiren, keramet gibi olağanüstü/harika haller, sıra dışı davranışlar, olağan dışı fiiller sergileyebilir, harika olaylara mazhar olabilir. Bu da, Cenâb-ı Hakk’ın tabiata ve fıtrata koyduğu kanunlara uyma ve sebeplere müracaat etme oranındadır.
Ancak sebeplerin müsebbibini bulamazsa, harika haller kendisinden kaynaklanıyor zannederek kendisini olayların cazibesine kaptırır, enaniyetin/egoizmin pençesini yer, ülfetin/alışkanlığın perdesine sarılarak gafletin tuzağına düşer. Ve bir müddet kendisini aldatarak oyalar. Bu durumda tekâmül sözde, başarı/huzur/mutluluk sahtedir. Bir de bakılır ki, koca bir ömür, harika hal/keramet/başarı hayalleri ve hayhuyları arasında tükenivermiştir!
TAZİYE:
Muhterem Nafiz Sönmez’in babası Hacı Ahmet Sönmez’e Cenab-ı Haktan rahmet ve mağfiret, akraba ve dostlarına sabr-ı cemil niyaz ederim.
02.10.2006
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|