Melek ve hayvan ortasında, onlardan üstün olabilecek ve pek aşağı derecelere düşebilecek vasıfta yaratıldığımızdan imtihana tabi tutulduk. Sınavın gerçekleşmesi ve gelişmenin sağlanması için de “hür irâde” ile donatıldık.
Şu halde din, bir imtihan, ilâhî teklif bir tecrübedir. Tâ, yüce ruhlar ile, sefil ruhlar biribirinden ayrılsın.1 Tıpkı, diploma almak veya işe girmek isteyenlerin ehil olup olmadıklarını tespit için imtihanlardan geçtikleri gibi. Din, elmas ile kömür rûhlu insanları birbirinden ayırt eden bir ölçü birimi, bir mihenktir.
Maddî yönümüz, organlarımız her an havaya, her vakit suya, her zaman ve her gün gıdaya, her hafta ışığa muhtaç olduğu gibi; rûh cephemiz de Kur’ân’da zikredilen bütün mânevî gıdalara (imân-ibâdet esaslarına) muhtaç.2 Şu halde din/iman nedir? Din; Hayatın hayatı, hem nûru, hem esası, direği, aslı,3
Milliyetin hayatı ve rûhu”,4
Mutluluğun ışığı,
Vicdânın selâmeti, âmiri ve teşvikçisidir.5
Vahye dayanan; hayatın bütün safhalarını kaplayan, hem dünya hem de âhiret/sonsuz hayatın mutluluğunu temin eden din, aynı zamanda hakîkatlerin de manzûmesidir. Kültür, hukuk, mimarî, müzik, sanat, hattâ felsefe, ilim ve teknolojinin de kaynağı dindir. Peygamberlerin gösterdiği mu’cizeler ve her bir peygamberin bir san'atta öncü, pîr olması bunu gösterir.
Akıl sahibi herkes bilir: Çirkin, kötü, menfi haslet ve duyguların yegâne törpüsü din/imândır. Çünkü, fıtrî, tabiî olan dinin sözü daha yüksek, etkisi daha büyük, hükmü daha yücedir.6 Bir atasözünde, bu hakikati belirtmek için “Şeriatın kestiği parmak acımaz” denir. Çünkü, İslâmiyet tarafsız bakar, yüksekten görür ve değerlendirir.
Başta vicdân olmak üzere sâir duyu ve duyguları, ancak o istikamete sokabilir. İmân ise, akıl-kalb ve vicdanlarda bir yasakçı bırakır. Bu açıdan bakıldığında da ahlâkı güzelleştirmenin iksirinin din/iman olduğu görülür.
Olumsuz duygular ancak peygemberlerin getirdiği din vasıtasıyla müsbete kanalize ile, Fâtiha Sûresinde belirtilen “sırat-ı mustakîm” (dos doğru yol) üzere gider. Eğer din/iman olmazsa, dünya cehenneme döner.
Kalbi işlettiren merhamet ve saygıdır. Hürmet ve merhamet insan kalbinden çıksa, akıl ve zekâ, o insanları gâyet dehşetli gaddar canavara dönüştürdüğü, tarih ve günümüzdeki meşhur zalimlerle sabittir.
Tarihi ve günümüzü psiko-sosyal kriterlere vurduğumuzda, akıllı insanların, olumsuz davranışlar sergilediklerini, sıkıntı, mutsuzluk içinde olduklarını ve intihara teşebbüs ettiklerini görürüz. Bunun sebebi, aklın, fıtratın/yapının, dolayısıyla akıl, kalp, vicdan gibi duyguların tatmin olmamasıdır. Çünkü, yapımız, iman ve ibadet esasları üzerine dizayn edilmiştir. Hayatın lezzeti ve zevki, hayatı iman ile hayatlandırmaktan; Yaratıcının emirleriyle süslemekten ve günahlardan çekinmekle muhafaza etmekten geçer.7 Gerçek zevk, elemsiz lezzet, kedersiz sevinç ve mutluluk yalnız imandadır ve iman hakikatleri dairesindedir.8 Aslında bu gerçek ilmen de ispatlanmış; tecrübe edilmiş ve dünyaya duyurulmuştur:
Witten-Herdecke Üniversitesinden Tıp doktoru ve Doçent Arndt Büssing çoğu Müslümanın ağır bir hastalığa yakalanma durumunda, hayatın anlamını hatırlarken, Almanların çoğunun bu durumda ağır hastalığın hayatlarında kopukluğa sebep olan rahatsız edici büyük bir talihsizlik olduğu düşüncesine kapıldığını söyledi. Witten-Herdecke bilim adamlarının soru kataloğuyla yaptıkları araştırmada, iyi bir ruhsal ve psikolojik iç durumun, pozitif bakış açısının stresi önlemede ve vucut sağlığında olumlu etkileri olduğunu gözlemledi.
“Sonuçta konu tedaviyi sağlayacak gücü uyandırmayla ilgilidir ki o her hastanın içinde vardır” diyen Doç. Dr. Arndt Büssing, yaptıkları araştırma sonuçlarının gelecekte ağır ve kronik hastaların hayat kalitelerinin yükseltilmesinde işe yaramasını ümit ediyor.
Dipnotlar:
1- Şuâlar, s. 498.; 2- Mesnevi-î Nûriye, s. 108.; 3- Sözler, s. 658.; 4- Hutbe-i Şâmiye, s. 69.; 5- Münâzârât, s. 54.; 6- Münâzârât, s. 45.; 7. Sözler 146.; 8. A.g.e., s. 150.
26.09.2006
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|