Daha dün oyuncaklarını bırakıp, bugün okul yoluna saldığınız, sırtına kitapları, aklına bilgileri yüklemeye kalktığınız o küçücük çocuk… Evinde öğrendikleriyle, okulda öğrendikleri arasına kalın setler çektiğiniz, kimi fikirlerin ve soruların sakıncalı, kimi tarihlerin muamma olduğunu bellettiğiniz o küçücük çocuk…
O küçücük beden, küçücük ayaklar, küçücük eller… Neyin doğru, neyin yanlış; neye ve kime göre doğru, neye ve kime göre yanlış olduğunu anlama yaşlarında… Dayanacak yer arayacak ve çok çabuk düşebilecek yaşlarda…
Ona bu kocaman dünyada yalnız olmadığını da öğretebilecek misiniz? Kafasındaki o bir sürü “neden” sorularına cevap bulabilecek misiniz? Korkmaması gerektiğini, çünkü bütün iyiliklerin kaynağı olan, her şeyden ve herkesten güçlü bir yaratıcısı olduğunu, onu tüm kötülüklerden koruyacağını anlatabilecek misiniz?
Yoksa o küçük ayaklar, ömrü boyunca, anlayamadığı ve yıllar geçtikçe de anlamaya bile çalışmayacağı bir şekilde evinden okuluna veya işine gidip gelmeye devam mı edecek?
O gözler önce meraklı, sonra alışmış bir umursamazlıkla önce seyretmeye sonra sadece bakmaya mı başlayacak?
O eller bugün kalem tutarken, yarın belki silâh, belki bir silâh gibi kullanılan bir kalem mi tutacak?
O küçücük surat şöyle içten, şöyle huzurla gülümseyebilecek mi?
Evindeki gerçeklerle, okulunda, işinde, devletinde, “özel” televizyonunda söylenenlerin farklılığı, yalanlar yönünde mi eğim kazanacak?
Sırtında taşıdığı kitaplar, yıllar geçtikçe faydasız bilgi hamallığına mı dönüşecek?
Aklına yüklenen bilgiler, hayatın anlamına dair soruların üstünü örtmeye mi yarayacak?
Onu bu eğitim nasıl eğecek, nasıl yontacak, nasıl şekil verecek?
Yıllar sonra nerede göreceğiz, hangi köşe başında, hangi mihengi noktasında, hangi önemli mevkide; bu kadar küçük olmayacak, peki bu kadar masum kalabilecek mi?
Bu okul yoluna iyi bakın, geleceğiniz orada olabilir…
26.09.2006
E-Posta:
[email protected]
|