Biz böyleyiz işte, yazarız, hep yazarız.
Üzülür, yazarız; sevinir yine yazarız.
İnsanlar doğsa da, ölse de eksilmez, hatta artar yazacaklarımız.
Ne akan kandan, ne esen fırtınadan, ne yakıp kavuran yangından etkilenir yazdıklarımız.
Savaş başlayacak gibidir, “olası savaş” diye yazarız. Savaş başlar, çatışmaları; savaş biter “barış”ı yazarız.
Kim haklıdır, kim haksızdır; kim zalim, kim mazlum; bizim yazdıklarımızda vardır. Kim kazanmıştır, kim kaybetmiş; kelimelerimizde saklarız.
Deprem olmadan, fay hatlarından fal bakar; deprem olunca, rihter ölçeğini tartışır; enkazların ardından, alçak müteahhitleri ve cahil halkımızı yazarız.
İnsanlar okumuyordur, oturur, bu önemli meseleyi yazarız. İnsanlar bir kitabı çok okuyordur, “Hıh, popülizm işte, azizim” diye yazarız.
Ekonomi iyi gidiyordur, kötü gidiyordur; önümüzü görüyoruzdur, görmüyoruzdur; hepsini, ama hepsini yazarız. Cari açıktan da, ödemeler dengesinden de, faiz dışı fazladan da anlarız.
“İnternet ne mühim nimettir”, “Aman canım, pek de teknolojinin esiri olmuşuzdur”, “Tabiattan kaçmışızdır, temiz hava, bol gıda ne güzeldir”; yazarız.
Sağlıklı beslenmeden de anlarız. Fazla kilolardan ve sunî beslenmeden yakınır, her şeyin naturelinin iyi olduğundan dem vurup, kalemimize sarılırız.
Tarih tartışılırken, tartışmaya katılır; gerektiğinde bir padişahı, gerektiğinde bir sadrazamı savunur veye aleyhlerinde atıp tutarız.
Gelecek öngörüleri yapılırken, tezimizi ortaya koyar, “Atış serbest” kuralına uyarız.
Böyleyiz işte, yazarız, hep yazarız.
“Türkiye’nin kendine özgü şartları” der, onu yazarız. “Azizim, halkımız da çok bilinçsiz” der, onu da yazarız.
Bazen minik bir kuş gönderir yazacaklarımızı, bazen bir internet sitesinden kopyala-yapıştır yaparız. Bazen “Filancanın da dediği gibi” der, öyle yazarız.
Bazen o filancanın dediğine canımız sıkılır, onun hakkında yazar; o bize yazınca cevap verip, polemik alemlerine doğru akarız.
Her zaman yaşadıklarımızı mı yazarız? Evet bazen. Meselâ emniyet şeridinde giden adamın plakasını yayınlarken, trafik polisiyle şehrin trafiği hakkında konuştuklarımızı anlatırken, yediğimiz yemekten, gittiğimiz faaliyetten bahsederken…
Ama bazen hiç yaşamadıklarımızı da yazarız. Belki öyle gerektiğini düşündüğümüz için, belki “Ah keşke öyle olsaydı” diye iç geçirdiğimiz için, bazen sırf yazmak için…
Sonuçta yazmadan da yaşanmaz ki…
17.08.2006
E-Posta:
[email protected]
|