Fizikî, ikdisadî ve sosyal şartlar itibariyle, Türkiye'de son yüz yılın en sarsıcı, en yıkıcı depremi, bundan yedi sene önce bugün meydana geldi.
Marmara Denizi çevresi başta olmak üzere, Türkiye'nin neredeyse yarı coğrafyasında hissedilen bu sarsıcı zelzeleden, ne yazık ki gereken dersleri çıkaramadık.
İş lâfa geldi mi, mangalda kül bırakmadık. Ancak, sıra tedbire, icraata gelindiğinde ise, kaplumbağa hızından bile geri kaldık.
Lütfen, birileri çıkıp da bize eski yapılar için konulan "mecburi deprem sigortası" hikâyesini anlatmasın.
Eski yapı, eski haliyle durdukça, sigorta vergisi ödenmiş, ödenmemiş ne fark eder? Yani, o sigorta, o binayı muhtemel bir depremin sarsıntısından koruyabilir mi?
İşte, asıl mesele bu: Depreme karşı binanın korunması, dayanıklı hale getirilmesi.
Peki, bu yönde ciddiye alınabilecek herhangi bir çalışma yapıldı mı, şimdiye kadar?
Ne yazık ki, yedi senede yedi defadır taşları değiştirilen kaldırım çalışmalarından fırsat bulunup da, eski binaların takviyesine, yahut ıslâh edilmesine bir türlü sıra gelmedi.
İstanbul'un birkaç ilçesinde, özellikle ana caddelere, ana artellere bakan bazı binaların dış duvarları üzerinde ciddî makyaj çalışması yapıldı gerçi: Rengâ-renk boyalarla, süslemelerle o binaların dış cephesi bir güzelleştirildi, bir güzelleştirildi ki, insan bakmaya kıyamıyor. Bakmaya kıyamayınca, depremle sarsılıp yıkılmalarını da, bir türlü konduramıyor insan.
Ne var ki, deprem bu: Ne boya dinler, ne badana; ne makyaj dinler, ne de süsleme... Vurduğu zaman, temeli çürük bu tür yapıları yıkarak hâk ile yeksân ediyor.
Demek ki, deprem riskine karşı lâf salatası para etmediği gibi, boyalı–badanalı makyaj çalışmasının da, tedbir noktasında bir kıymet-i harbiyesi yoktur.
Bu durumda, yapılacak olanlar, yapılması gerekenler bellidir: Özellikle yeni yapılarda, deprem sarsıntısına karşı dayanıklık şartını getirmek. Kaldırım taşı, bina makyajı, refüj süslemeleriyle sık sık uğraşmak yerine, bu imkânlarla temelden yenileme çalışmaları yapmak ve yaptırmak; hiç olmazsa her muhitte örnek teşkil edecek bazı düzenlemelerde bulunmak.
Temenni edelim ki, yıkıcı yeni bir sarsıntı ile karşılaşmadan, yapılması gereken faaliyetler tamamlanmış olsun.
Günün Tarihi
17 Ağustos 1999: Büyük Marmara depremi. Başta Gölcük olmak üzere Adapazarı ve Yalova’yı da (7.4) şiddetle sarsan bu depremde on binlerce insan hayatını kaybetti; ölenlerin iki-üç misli kadar da yaralananlar oldu.
Depremin merkez üssü, Gölcük Donanma Karargâhının bulunduğu yer şeklinde tesbit edildi. Bu büyük depremle ilgili olarak halk arasında pekçok söylenti dolaştı. Ancak, konu hakkında yorum yapmak yasaklandığından, gerçek durumun anlaşılması da zorlaşmış oldu. Bilâhare “Deprem İlâhî ikazdır” diyen Yeni Asya gazetesi imtiyaz sahibi Mehmet Kutlular’a DGM tarafından iki yıl bir gün ceza verildi.
Bundan yedi sene önce yaşanan büyük Marmara depreminin yıldönümü vesilesiyle, Türkiye'de son bir asırda yaşanmış olan büyük ve yıkıcı depremlerin listesini çıkararak, bunları sizlere de hatırlatmak istedik. İşte, son yüz yılda Anadolu'yu sarsan büyük depremler:
17.08.2006
E-Posta:
[email protected]
|