Gizlenmeye çalışılsa da, Avrupa’da da içten içe bir güç mücadelesi devam ediyor.
Katolik Hıristiyanların idare merkezi konumundaki Vatikan, AB üyesi ülkelerde aile konusundaki bazı düzenlemelere tepki göstermiş.
Papalık Adalet ve Barış Komisyonu Başkanı Kardinal Renato Raffaelle Martino, İtalyan haber ajansına verdiği beyanda, ‘’Batı toplumu berbat bir tepenin üzerinde. Tanrının anlamı karartılıyor. Erkek veya kadın olmanın, aşkın ve cinselliğin temel niteliklerinin tartışma konusu yapılması ve dinsel yorumların dışlanması, rölativizmin suçudur’’ demiş. (Bilgi notu: Rölativizm’e göre, doğrunun tarifi, fert tarafından doğru olduğu kabul edilen şey olarak yapılmaktadır. Bkz. www.insanbilimleri.com)
Martino, Roma Katolik Kilisesinin, dinsel öğretilere ters hiçbir yasal düzenlemeyi kabul etmeyeceğini hatırlatarak, sözlerini şöyle sürdürmüş: ‘’Kilise, Avrupa’da, ama ulusal ama yerel hiçbir parlamentodan korkmamaktadır. Kilise, geçmişte bu türden pek çok mücadeleyi göğüslemiştir. Bu mücadeleyi de göğüsleyecektir. Toplumun çekirdeği konumundaki aileyi savunmak inatçılık değildir. Tam tersine kilisenin bu konularda susması, kendisine Tanrının yapmayı buyurduğu şeyleri yerine getirmemekle eş anlamlıdır’’.
Martino, kimi Avrupa ülkesinde ‘’Sivil Dayanışma Sözleşmesi’’ kavramı altında yasal düzenlemelere gidilerek, fiilî evliliklere meşrû zemin kazandırılmasını, eşcinseller arası birlikteliğin de yasal açıdan mümkün kılınmasını ‘’tehlikeli gelişmeler’’ olarak değerlendirmiş ve şöyle devam etmiş: ‘’Kilisenin eşcinseller arasındaki evlilik konusundaki yaklaşımı değişikliğe uğramayacak. Bazı ahlâkî kurallar vardır ki hiçbir çağda değişmez. Sivil toplumlar kürtaj gibi konularda yasal düzenlemeler yapmış olsa da Kilise bunları asla kabul etmemiştir.’’ (AA, 6 Temmuz 2006)
Kardinal Renato Raffaelle Martino’un İslâmî anlayışa göre katıldığınız ya da katılmadığınız görüşlerinin olması mümkündür. Ancak bu beyandan alınması gereken çok büyük dersler vardır. Bir defa, Hıristiyan bir din görevlisinin kendi dinî anlayışını savunmak için ‘riskleri’ göze alması ve bir anlamda ‘din dışı iş yapanlar’a meydan okuması çok dikkate değerdir. İşte bize de lâzım olan budur: Cesur âlim, cesur din adamı! Gelenin keyfi için geçmişi karalayan ya da ‘evlâd-u iyâl’ hatırı için gerçekleri beyan etmekten çekinen ‘din adamı’yla bir yere varmamız mümkün müdür?
Bu ifadelerimizden hiçbir ‘ehil din adamı’ alınmasın. Söylemek istediğimiz bir vakıanın tesbitidir. Din adamı cesur, gözü pek olmalıdır da başka mesleklerdekiler olmamalı mıdır? Hayır, hepimiz yaptığımız iş esnasında medenî cesarete sahip olmalı, bildiğimiz doğruları beyan edebilmeliyiz. Bunu ‘ben’ yapamıyorsam, benim şahsî kusurum olarak görülebilir. Ancak, aynı şeyi ‘âlim’lerin yapması, hakikatleri beyan etme noktasında çekingen davranması daha fazla mes’uliyeti gerektirir. Çünkü onların, topluma, cemiyete ‘örnek olma’ vazifeleri de vardır.
Kardinalin cesareti, hepimize ve ‘din âlimleri’ne örnek olsun!
17.08.2006
E-Posta:
[email protected]
|