Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 15 Ağustos 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Eğitim

Öğrencinin duygularını anlamak

Eğitimci olmanın çok zor bir meslek olduğunu biliyorum. Önemli olan bu zor mesleğe lâyık olabilmek için yeterli donanıma sahip olabilmek ve bu donanımı yerinde ve zamanında kullanabilmektir. Aşağıdaki şiirdeki serzenişe muhatap olmamak için mutlaka kendimizi sorgulamalı ve gözden geçirmeliyiz diyorum. Bu şiir hakikaten yaşanmış mı bilemiyorum. Ancak yaşanmış olma ihtimali yüksel olduğu inancı ile lütfen yavrularımıza bakışımızı, ilgimizi ve iletişimimizi gözden geçirmeliyiz. Çünkü yılların gözlemi ile diyorum ki, öğrencilerimiz en küçük bir ayrıntıyı bile kaçırmıyorlar. Onların küçük dünyasında çok büyük hayaller ve cümleler var. Sakın onlar çocuk, anlamazlar düşüncesine kapılmayalım. Bu düşünce bizlerin büyük bir hatası olur ve telâfisi mümkün olmayan yaralar açar. Onların küçük dünyalarındaki büyük hayallerine yön verici ve yol gösterici olalım. Mutlaka onları sevdiğimizi onlara belli edelim. Onların gözlerinin içine bakmak, saçlarını okşamak bile onlar için sevildiklerinin delili olur. Çünkü yavrularımız masum ve sevilmeye çok çok lâyıklar.

Siz hiç çocuk yüzlerini düşündünüz mü? Acaba o yüzler bizlere en fazla neler anlatır? Ne ifade eder o yüzler? İnanın ben çocuk yüzlerinde masumiyetin ve temizliğin zirvesini hissediyorum. Tertemizdir o yüzler. Hile yok, sahtekârlık yok, güvensizlik yok. Ancak sevgi var, masumluk var o yüzlerde. Onun için cennette en çok sevileceklerden birileri de “Hiç yaşlanmayacak olan cennet çocuklarıdır.” Cennet ehli, o masum çocuklarla çocuk sevgisini ve muhabbetini giderecektir. Biz öğretmenler olarak aşağıdaki şairini bilmediğim şiirdeki serzenişe muhatap olmamak ve yüreğimizin sızlamaması için lütfen onların ruhlarında yaralar açmamaya gayret gösterelim, açılmış yaraların da tedavi çarelerine bakalım.

Öğretmenime…

Sana çiçek getirdim; dikkatini çekmek için,

Her sabah karşıladım; bir gülücük görmek için

Selâm durdum en önde; bir günaydın bekledim

Okan’a gülümsedin; sanki beni görmedin.

Seni sevdim öğretmenim, yine de seni sevdim

Bisikletim olsaydı, inan sana verirdim.

Sabah kırağıda geldim, buzda karda hep geldim

Çok üşüdüm öğretmenim, üşümüşsün demedin.

Didem hastalanmış, Didem dedin Şebnem dedin

Züleyha’yı, Tolga’yı her fırsatta severdin

Hasta oldum bilerek, bunu hiç fark etmedin

Sevgini kazanmayı bir tek ben beceremedim.

Kapılarda bekledim, tahtayı hep ben sildim

Bazen ayağa kalktım, kimi zaman eğildim

Gözümden yaş aktı bazen, kendi kendime sildim

Sana yakın olmayı bir ben beceremedim.

Yedi binlere kadar birer birer yazın dedin

Parmaklarım yoruldu, yazmaktan vazgeçmedim.

Defterlerine baktın Aytuğ ile Figen’in

Dokuz yaprak doldurdum ödevimi görmedin.

Şiir verdin Nalân’a, Zühal’in resmini övdün

Süreyya’ya güven verdin, beni hiç mi sevmedin?

Gücensem de öğretmenim, hiç kızmadım renk verdim

Arka sırada ki Sinem, seni seven SİNEM’in.

(Yazarı bilinmiyor.)

Baki ÇİMİÇ

15.08.2006


Kodu mu oturtmak!

Nedendir bilinmez, biz “Kodu mu oturtan” insan tiplerini hep beğeniriz.

Kimbilir, gücü sevdiğimizden midir, yoksa usta Altan’ın deyimiyle, “Türkü ya umutlandıracaksın, ya da korkutacaksın” türünden bir millet olduğumuz için mi?

Bir defa, henüz çocukken, babamızın “kodum mu oturturum!” tehdidiyle sus pus olurduk hepimiz. Babadır elbette, kodu mu oturtmalı. Zaten baba dediğin de kodu mu oturtur! Kodu mu oturtmasa ailede itibar elden gider, anamızın gözünde zavallı ve aciz bir erkek imajı çizilmesine sebep olmaz mı?

Ailede başlayan bu “kodu mu oturtma” felsefesi, babadan sonra ağabeylere geçer. Ağabeyler de babamızın mirasını yerde bırakmaz, gerektiğinde küçük kardeşlerine kodu mu oturtarak aile içi disiplin sağlanabilir ancak.

Okula başladığımızda da aynı tavrı görürüz hep. Öğretmen de yeri gelince sınıfa tehditler savurur, iri kıyım öğrencilerden bir ikisine öyle bir kodu mu oturtur ki, diğer öğrenciler hemen sus pus oluverirler. Hatta o öğretmenin lâkabı “Kodu mu oturtan”a çıkar ki, sokakta bile kimse onunla karşılaşmak istemez.

Okullar biter askere gider. Öyle demokrat komutan da neymiş, der. Bize kodu mu oturtan genelkurmay başkanları gerekir, demokrat genelkurmay başkanı değil, diye düşünür ve spor programında bile, içindeki mızrağı çıkarıp saplar demokrat geçinenlerin böğrüne. Çünkü çoğunluğun sesini temsil ettiğinden, ona göre, demokrat demek, zayıf ve güçsüz demektir.

Askerlik biter. Özel ya da kamu dairelerinde çalışılmaya başlandığında da istekler hep aynıdır. “Neymiş o demokrat geçinen müdür bozuntusu. Müdür dediğin kodu mu oturtmalı!” diye düşünmeler artar. “Yok demokratik ortammış, ne bunlar yahu!” serzenişleri yükselir iş yerlerinde.

Demokrasinin vazgeçilmez unsuru olan partilerde de öyle demokrat başkan, demokratik ortam filan lâzım değil bize. Bize kodu mu oturtan parti genel başkanı, daha doğrusu geleceğin kodu mu oturtan başbakanı lâzım. Tamam mı?

Millete gelince, onlar da kendilerine kodu mu oturtan yönetim gerektiğini düşünür hep. Zaten, “Sallandıracaksın birkaç tanesini…” diye başlar cümleler ve “Bize eli sopalı yöneticiler gerekir” diye bitirilir? Devletin yüce koruyucuları da aynı şeyi düşünür hep. Söz gelimi, “Kızı serbest bıraksan, ya davulcuya, ya zurnacıya kaçar. Bu milleti de serbest bıraksan ya komünist olurlar, ya da Nurcu!...” denilen cinsten lâflar edilir.

İşte böyle… Nedendir bilinmez, biz “Kodu mu oturtan” insan tiplerini hep beğeniriz.

Kimbilir, gücü sevdiğimizden midir, “Türkü ya umutlandıracaksın, ya da korkutacaksın” türünden bir millet olduğumuz için mi?

Bize göre, sebebi şu ki, henüz medenî bir toplum olamadık. Çünkü medenîlere üstünlük sağlamak için öyle kodu mu oturtmaya gerek yok; kibar bir rica yeter de artar bile.

B. Sait ÇİFTÇİ

15.08.2006


2000’li yılların meslekleri - 5

Rehberlik ve psikolojik danışma

Rehberlik ve psikolojik danışma programlarının amacı, bireylerin gelişimlerini ve çevrelerine uyumlarını güçleştiren faktörleri ortadan kaldırarak, onlara en üst düzeyde gelişme ortamı sağlama; gizil güçlerini geliştirebilecekleri eğitim programlarına ve mesleklere yönelmelerine yardımcı olma konusunda çalışacak elemanları yetiştirmek ve bu alanda eğitim yapmaktır. Rehberlik ve psikolojik danışma programlarında eğitime giriş, eğitim sosyolojisi, eğitim felsefesi, eğitim tarihi, istatistik ve araştırma gibi temel dersler yanında, öğrenme psikolojisi, çocukluk, gençlik psikolojisi, sosyal psikoloji, ölçme ve değerlendirme, psikometri, ruh sağlığı, rehberlik, psikolojik danışma mesleki rehberlik, özel eğitim programları, uyumsuz çocukların eğitimi, zihin özürlü çocukların eğitimi, davranış bozuklukları, klinik psikolojisi, kişilik psikolojisi, danışma kuramları gibi alan dersleri okutulmakta ve uygulamalar yaptırılmaktadır. Rehberlik ve psikolojik danışma programına girmek isteyen bir kimsenin normalin üzerinde bir genel akademik yeteneğe sahip, sosyal bilimlere, özellikle psikolojiye ilgili ve bu alanda yetişmiş, hoşgörü sahibi, sabırlı, insanlara içten sevgi ve saygı duyan, dinlemesini bilen, kendinden hoşnut, başkalarını oldukları gibi kabul edebilen bir kimse olmalıdır. İnsanlara yardım etmekten hoşlanan bir kimse için rehberlik, doyum sağlayıcı bir çalışma alanı olabilir. Rehberlik ve psikolojik danışma programı bitirenler okullarda Rehberlik ve Araştırma Merkezinde ve dershanelerde “Rehberlik Öğretmeni” olarak görev alırlar. Rehberlik öğretmeni başarısız veya uyum güçlüğü gösteren öğrencilerle veya onların aileleri ile görüşür; onların davranışlarını gözlemler, testler uygular ve sorunların kaynağını ortaya çıkarmaya çalışır, tüm öğrencilerin, yetenek ve ilgilerine uygun programlara yönelmelerine ve sağlıklı bir kişilik geliştirmelerine yardımcı olur; bunun için bireylere bireysel olarak veya gruplar halinde psikolojik danışma ve rehberlik hizmeti verir, ailelere çocuk eğitimi konusunda danışmanlık yapar, özel eğitime ihtiyacı olan öğrencileri ilgili kurumlara havale eder. Rehberlik ve psikolojik danışmanlık programını bitirenler resmî ve özel okullarda, özel dershanelerde, rehberlik ve araştırma merkezlerinde görev alabilirler. Sekiz yıllık eğitim uygulamasından sonra okullarda rehber öğretmenlere duyulan ihtiyaç artmıştır. Ayrıca bu alanda eğitim görenler özel sektörde, insan kaynakları birimlerinde görev alabilmektedirler.

Halkla ilişkiler ve tanıtım

Halkla İlişkiler ve Tanıtım programının amacı, gerek kamu, gerekse özel sektör kuruluşlarının halkla ilişkiler, reklâm ve tanıtım birimlerinde çalışacak nitelikli elemanları yetiştirmek ve bu alanda araştırma yapmaktır. Halkla ilişkiler programının 4 yıllık eğitim süresinin ilk iki yılında sosyoloji, psikoloji, siyaset bilimleri, ekonomi, hukuk ve istatistik gibi temel dersler okutulmaktadır. Daha sonraki yıllarda reklâmcılık, fotoğrafçılık, iletişim vb. konularda eğitim yapılmaktadır. Halkla ilişkiler ve tanıtım programına girmek isteyen bir kimsenin sosyal bilimlere ilgili ve bu alanda başarılı, normalin üzerinde bir sözel yeteneğe ve ikna gücüne sahip, girişken, insanlarla etkileşimde bulunmaktan hoşlanan, çevredeki kaynakları seferber edebilen, üretici bir kişi olması gerekir. Halkla ilişkiler programını bitirenler çeşitli kurumlarda “Halkla İlişkiler ve Tanıtım Elemanı” olarak görev alırlar. Halkla ilişkiler ve tanıtım alanında yetişenler resmî ve özel kuruluşların tanıtım birimlerinde, reklâm ve kamuoyu araştırmaları ile ilgili kuruluşlarda görev alabilirler.

Hidayet ERDOĞAN

15.08.2006


Eyvah! Yine mi sınav!

Öğrenciler, sınav sözcüğünden pek hoşlanmazlar. Sınava öyle çok anlam yüklenir, ondan öylesine çok beklentiler olur ki, bu beklentileri gerçekleştirememe duygusu büyük rahatsızlık oluşturur.

Öğrenciler, sınav öncesinde son derece gergin ve heyecanlı olurlar. Tedirginlikleri diğer arkadaşlarının çalışma biçimlerini, onların beklentilerini gördükçe daha da artar. Kimi öğrenciler sınavın hemen yapılmasını isterler. Onların amacı, sınavı iyi ya da kötü tamamlayıp, sınav stresinden kurtulmaktır. Öğretmen kapıdan içeri girer girmez bu isteklerini, öğretmene iletirler.

Konuları tam olarak çalışamamış ama yine de geçer not alabileceğini düşünen öğrenciler, sınavın bir sonraki ders ya da sonraki haftada gerçekleştirilmesi beklentisi içerisindedirler. Bu öğrenciler sınavın ilk derste olmasına yoğun bir itiraz içinde olmazlar. Bir grup öğrenci de sınavın tamamen ortadan kalkması görüşünü savunurlar ve bu sebeple sınav onlar için bir anlam ifade etmez. Gelecek kaygısı, başarılı olma, saygı görme gibi duyguları gelişmediği için genellikle sınavlarda boş kâğıt verirler. Sınıfın en sessiz bölümü en çalışkanların oluşturduğu gruptur. Bu gruptaki öğrenciler de arkadaşlarıyla benzer stresi yaşarlar ama konuları bildikleri için sessiz kalıp sonucu görmeyi tercih ederler.

Sınav öncesinde çocuğun heyecanlanmasında en büyük etken, beklentileridir. Aileden, öğretmenden, arkadaşından sürekli üstü kapalı başarılı olma baskısı gören öğrenci tedirgin olur. Düşük not alarak, hem öğretmeninin gözünden düşeceğini hem de arkadaşlarına rezil olacağını düşünen öğrenci, sınava çalışsın ya da çalışmasın korku içindedir.

Eğitimci, sınav kâğıdını dağıtırken, kâğıt henüz kendisine ulaşmamış öğrenciler çok heyecanlanırlar. Sınav kâğıdını alan öğrenciye sorular ilk anda ya çok zor ya da çok kolay gözükür. Zaman ilerledikçe çocukların heyecanı yatışacak ve soruları daha dikkatli okuyup, düşünmeye başlayacaklardır.

Daha önce kaç tane sınava girmiş olursa olsun her sınav, öğrenciler için bir korku ve heyecan kaynağıdır. Bu duyguyu yok etmek pek mümkün değildir. Öğretmen, sınav başlamadan önce soruların genel muhtevası, ne tür cevaplar verilmesi gerektiği ve sınav süresi vb konularda öğrencilere net bilgiler vermelidir. Sınavın bilgiyi ölçen bir yapıda olduğu, kişilik testi gibi algılanmaması gerektiği dile getirilmelidir. Doğru sözcükleri kullanarak sınav stresini ve korkusunu en az seviyeye indirmek mümkündür.

Mustafa OĞUZ

15.08.2006


BİR DÜŞÜN

Tebessüm

Küçük kız, hüzünlü bir yabancıya gülümsedi. Bu gülümseme adamın kendisini daha iyi hissetmesine sebep oldu. Bu hava içinde yakın geçmişte kendisine yardım eden bir dosta teşekkür etmediğini hatırladı. Hemen bir not yazdı, yolladı. Arkadaşı bu teşekkürden o kadar keyiflendi ki, her öğlen yemek yediği lokantada garson kıza yüklü bir bahşiş bıraktı.

Garson kız, ilk defa böyle bir bahşiş alıyordu. Akşam eve giderken, kazandığı paranın bir parçasını her zaman köşe başında oturan fakir adamın şapkasına bıraktı. Adam öyle, ama öyle minnettar oldu ki… İki gündür boğazından aşağı lokma geçmemişti. Karnını ilk defa doyurduktan sonra, bir apartman bodrumundaki tek odasının yolunu ıslık çalarak tuttu. Öyle neşeliydi ki, bir saçak altında titreyen köpek yavrusunu görünce, kucağına alıverdi.

Küçük köpek gecenin soğuğundan kurtulduğu için mutluydu. Sıcak odada sabaha kadar koşuşturdu. Gece yarısından sonra apartmanı dumanlar sardı. Bir yangın başlıyordu. Dumanı koklayan köpek öyle bir havlamaya başladı ki, önce fakir adam uyandı, sonra bütün apartman halkı. Anneler, babalar dumandan boğulmak üzere olan yavrularını kucaklayıp ölümden kurtardılar. Bütün bunların hepsi, beş kuruşluk bile maliyeti olmayan bir TEBESSÜM`ün sonucuydu.

15.08.2006


SÖZ BİRLİĞİ

Güçlükler başarının değerini arttıran süslerdir

En sıradan iş bile büyük başarılar getirme potansiyeline sahiptir (H. Jackson Brown). Başarı belki insana çok şey öğretmez, fakat başarısızlık çok şey öğretir (Çin Atasözü). Ders alınmış başarısızlık başarı demektir (Malcomb S. Forbes). Başarılarını gizlemek en büyük başarıdır (La Rochefoucauld). Bütün başarılarımı, işlerimi vaktinden önce yapmış olmama borçluyumdur (Nelson). Hayatta başarılı olanlar, kendilerine gereken bilgileri öğrenmekten bir an geri kalmazlar ve hadiselerin sebeplerini her zaman araştırırlar (Rudyard Kipling). Her zaman aklımızın ardı sıra gidelim, halkın takdiri de, canı isterse ardımızdan gelsin (Montaigne). Akıllı bir insanın dünyası bütün dünyadır (Aristofanes).

15.08.2006


SINIF YÖNETİMİ

Öğrenci önceki dersi tekrar etti mi?

Derste öğretilen bilgilerin kalıcı olabilmesi için, öğrencilerin eve gidince öğrendikleri bilgileri tekrar etmesi gereklidir. Çünkü bir sonraki ders yeni konular anlatılacağından, tam olarak öğrenilmemiş bilgilerin üzerine eklenen bilgiler kalıcı olmaz. Öğretmen derse başladıktan sonra hemen yeni konuya geçmeden önce bir önceki ders neler anlattığını kısaca özetlemelidir. Öğrencilerin dersi tekrar etme alışkanlığı kazanabilmesi için öğretmenin, ders çalışma yöntemlerini öğrencilere anlatması çok önemlidir. Dersi tekrar etmemiş ya da çalışmamış çocuklar, davranışlarıyla kendilerini belli ederler.

Öğrencinin derse katılımı azdır

Öğretmenin anlattığı konuların birçoğunu tekrar etmeden gelen öğrenci, derse olan ilgisini yitirir. Derste parmak kaldırmaz, tartışmalara iştirak etmez ve anlamadığı noktaları sorma gereği duymaz. Gerekli notları alır, tahtaya yazılanları defterine yazar ama biraz sonra deftere ne yazdığını sorduğunuzda hatırlamakta zorlanır.

Korku ve panik duyguları yaşar

Ders hakkında çok fazla bilgi sahibi olmadığı için öğretmenin verdiği sorulara da cevap vermez. Öğretmen, başka bir arkadaşına soru sorduğunda öğrenci hemen panik içinde o sorunun cevabını bulmaya çalışır. Defterleri karıştırır, ders notlarına bakar ve arkadaşlarına sorar. Öğretmenin kendisine de soru soracağından korktuğu için, dikkat çekmemeye çalışır. Sürekli başı öne eğik biçimde oturur ve öğretmen ne derse başıyla onay verir. Ara sıra da sınıftaki diğer öğrencilerin durumunu analiz etmeye çalışır.

Öğrenci dersin ortalarına doğru sıkılmaya başlar

Önceki konular hakkında pek bilgisi olmayan öğrenci, bu konuların üzerine bir de yenileri eklenince iyice bunalır. Uykusu gelir, gözlerini açık tutmakta zorlanır. Dersten tamamen kopar ve hayal kurar, başka şeyler düşünür ya da arkadaşını rahatsız eder.

Dersi tekrar etmenin faydalarını anlatın

Çocuklara dersi niçin tekrar etmeleri gerektiğini açık ve anlaşılır bir dille anlatmak gerekir. Derse hazırlıksız gelen öğrencilerin, sonraki konuları öğrenmede zorluk çekecekleri belirtilmelidir. Öğretmen, ders çalışma yöntemleriyle ilgili bilgi vermeli ve örnek bir çalışma planı oluşturmalıdır.

15.08.2006

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 
 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004