Nur talebelerinin önemli bir hususiyeti de kitap okumaktır. Tefekkür ederek okumak onların en belirgin bir özelliği olsa gerek.
Kitap ve Nur talebeleri, adeta birbirleriyle özdeşlenen, birbirlerini tamamlayan, birbirlerinden ayrılmayan iki kelime...
Bediüzzaman’ın talebeleri deyince ilk akla gelen kelime, kitap olsa gerek. Onlar için kitap, ekmek ve su kadar önemli. Midenin ihtiyacı için bunların önemi ne ise, kalp ve ruhun manevî ihtiyacı için de kitap odur.
Her ne kadar son yıllarda dünyevîleşmenin beraberinde getirdiği maddecilik illeti, insanların bütün dikkat ve gayretlerini dünyalık meselelere yönlendirmesinin bir sonucu olarak kitaba ve okumaya olan âşinalığın aşınmasını netice verse de, Nur talebeleri yine de okumaya devam ediyorlar.
Bu meyanda zaman ve şartların bir sonucu olarak okumama illeti, Nur talebelerini de bir derece etkiledi.
Ancak eskiye oranla okuma alışkanlığımızda bir gerileme, bir aşınma olsa da, bugün itibarıyla toplumda en çok kitap okuyan camianın Nur camiası olduğunda şüphe yoktur. Çünkü her Nur talebesi çok iyi bilir ki, dinimizi öğrenmenin, yaşamanın yolu, okumaktan geçiyor. Yine herbir hadim çok iyi bilir ki, din-i mübîne en sağlam, en doğru hizmet etmenin yolu, geniş ve derin bir dinî kültürden, onun da tek yolu bolca kitap okumaktan geçiyor.
Meşgul olduğumuz hizmet, hele bir de iman ilmiyse, konu daha bir kıymet arz ediyor ki, artık burada kitap alıp okumak farz oluyor. Çünkü iman ilminin tahsili her ehl-i din için farz-ı ayndır.
İşte bundandır ki Nurcular, vakitlerinin büyük bir bölümünü okumaya ayırıyorlar. Kitabı ve okumayı, hayatlarının ve ömür dakikalarının önemli bir parçası olarak değerlendiriyorlar. Önlerinde altı bin sayfalık Nur Külliyatı var. Baştan sona bir ilim hazinesi. Müellif-i muhterem bir asra yakın ömrünü bu eşşiz eserin vücuda gelmesine hasretmiş.
Kur’ân’ın bu asra bakan, bu asrın bütün ihtiyaçlarına doğru ve muknî cevaplar veren cihanbahâ bir tefsir. Kudsî kitabımızdan sonra en çok alınan ve en çok okunan şaheser kitap.
İşte Nur talebelerinin elinde böyle bir imkân; önlerinde böyle bir ilim hazinesi Külliyat duruyor.
Onlar böyle bir kaynaktan besleniyorlar. Bunun için bıkmadan usanmadan okuyorlar. Okuyup öğrendiklerini çevrelerindeki insanlarla paylaşmanın hazzını yaşıyorlar. Bu kitabı okumanın ayrıca önemli ve sevapdâr bir ibadet olduğunu biliyorlar. Böylece bir taraftan ilim tahsili yaparken, bir taraftan da ibadetten hâsıl olan sevabı kazanmanın tadını çıkarıyorlar.
Bu meyanda Bediüzzaman’ın “Hiç olmasa işleri ve vazifeleri olmadığı vakitlerde, beş on dakika dahi olsa Risâle-i Nur’u okumak veya dinlemek veya yazmak cihetiyle bir miktar meşgul olsalar, hakikî talebe-i ulumun sevaplarına ve şereflerine mazhar olurlar” tavsiyesini, her Nur talebesi müdriktir.
Ve ayrıca müellif-i muhteremin “Herbir adam eğer hanesinde dört beş çoluk çocuğu bulunsa, kendi hanesini bir küçük medrese-i Nûriyeye çevirsin. Eğer yoksa, yalnız ise, çok alâkadar komşularından üç dört zat birleşsin; ve bu heyet, bulundukları haneyi küçük bir medrese-i Nûriye ittihaz etsin” şeklindeki tavsiyeleri doğrultusunda Risâleleri topluca okuyarak, dinleyerek istifade etmeyi âdet haline getirmişlerdir Nur talebeleri.
Bu sayede talebe-i ulûm ünvanına hak kazanan her bir talebe, çok kısa bir zamanda bulundukları çevreye ilim-irfan sunabilme istidadını da kazanmış oluyorlar.
Eskiden çok uzun bir zamanda, çok büyük meşakkatlerle ancak kazanılan marifet ve iman-ı tahkikîyi, bu asırda Nur talebeleri, Nurlu eserler sayesinde kısa bir zaman diliminde kolaylıkla elde edebiliyorlar.
13.08.2006
E-Posta:
[email protected]
|