Geçtiğimiz hafta yazar Duygu Asena öldü.
Sözde “feminist” söylemleri ile gündeme geldi.
“Kadının Adı Yok” eseri ile ön plana çıktı.
Marksist bir anlayışa sahipti. Sonra anlayışı değişti mi bilemiyorum.
Kadının adı olmaz mı? Elbette vardır. Hem de her kadının adı vardır.
Kadına en güzel makamı İslâmiyet vermiştir. İslâmiyetten önce müşrik olan Arap kavmi, kızlarını diri diri toprağa gömerlerdi. Hem de hiç acımadan. Kız çocuğunun varlığı, erkeklerde bir aşağılık duygusu meydana getiriyordu.
İslâmiyet bunu kökten kesmiştir. Kadına İlâhî emirle haklar getirilmiştir.
Ona “anne” denildi.
Ve o dinin peygamberi Resûl-i Ekrem (asm) “Cennet annelerin ayakları altındadır” demiş, annenin rızasının ne kadar önemli olduğunu en yüksek düzeyde dile getirmiştir.
Kadın, Cahiliye devrinde eşya gibi alınıp satılırdı. Hususi kadın pazarları vardı. “Kadının adı” o zamanda yoktu.
Günümüze geldik.
İşte Duygu Asena’nın dile getirdiği kadınlar, dinin hebâ ettiği kadınlar değil, sefih medeniyetin modern köle haline getirdiği kadınlar ile cehaletin hâkim olduğu ortamlarda heder edilen kadınlardır.
Reklâmlarda, iş dünyasında, genelevde ve birçok toplum kulvarlarında kadın en acımasız bir biçimde kullanılmaktadır.
Dışı süs, iç dünyası tamamen bataklığa düşmüş kadınlar, hayatlarından bıkmış bir zavallılar topluluğudur.
“Meteorolojik ısı 40, politik ısı 100, ömürsel ısı ölçüm dışı” diyen Çetin Altan, ne kadar hayıflanırsa hayıflansın zamanı gelen gidiyor.
Dünya bir yolcu gemisi gibidir.
Nice Duygu Asenalar, Yılmaz Çetinerler gelir-geçer.
Ama gerçekler değişmez.
10.08.2006
E-Posta:
[email protected]
|