Bir dünya istiyorum.
Kimsenin kimseye yan bakmadığı, zulmün yok olduğu, gözyaşlarının dindiği, kanın akmadığı, sevginin hâkim olduğu, saygının egemen olduğu tam demokrasinin hayata hâkim olduğu...
Bilen, öğrenen, okuyan, yazan, inşâ eden bir insanlık istiyorum.
Ehl-i imanın şuurlu ve maddeten de yüksek bir mertebede olmasını istiyorum. Dünyanın huzurunu bozan insanların cezalandırılmasını istiyorum.
İsterim, ülkesi sulh ve sükûn içinde yaşayan insanları, kimse bu dünyayı kimseye cehennem haline getirmesin.
Şöyle bir bakın! Hristiyan dünyasında böyle bir dert var mı? Hayır yok.
Onlar iyi bir ders aldı ikinci cihan harbinden.
Yaktılar, yıktılar, harap ettiler. Bu onlara çok pahalıya mal oldu.
Ama sonunda onlar da bunun çare olmadığını anladılar.
Burada işin büyüğü Müslümanlara düşüyor.
Elin Amerikalısı ne hakla gelsin de senin ülkendeki insanları tavuk gibi öldürsün?
Ama sen buna zemin hazırlar isen bunun yolu açılır.
Cehalet, zaruret, ihtilâf...
Yüzyılın başında Said Nursî bu tesbiti yapmıştı.
Bu üç ana umde giderilmedikçe, İslâm dünyasının yaraları dinmez...
Bu isteğimi tekrarlıyorum:
Bir dünya istiyorum. Üzerinde farklılıklardan doğan ayrılıklara rağmen beraber yaşanılan bir dünya olsun.
Çocuklar ağlamasın, hastalar sızlamasın.
Âmâların dünyası tekrar kararmasın.
Caniler ile beraber, canilere yol verenlerin de sonu olsun.
Bitsin artık bu çile. Muhabbet devam etsin.
Bütün nefret ve kin, hevâ ve heves üzerine hareket edenlerin üzerine olsun.
Ben herhalde ahireti anlatıyorum.
Bu dünyada her şeyin süt-liman olması herhalde zor.
06.08.2006
E-Posta:
[email protected]
|