İnsandır; gerçekte büyüktür, değerlidir.
İnsandır; “Büyük dağları ben yarattım” havasındadır.
İnsandır; zamanın nemrudu, zamanın şeddadı, zamanın firavunudur.
Tek başına örgütlenmiş bir teröristtir. Yakar, yıkar, uçurur. Hatır-gönül bilmez.
Halbuki o kendisini “büyük” görür. Kendini öyle gördüğü an küçülmüştür, bitmiştir. Büyüklüğün ölçüsü tevazudur, mahviyettir, kusurunu bilmesidir.
Baskı yapan zalimdir. Tahakküm eden vicdansızdır.
Asrımız öyledir. Kimse burnundan kıl aldırmak istemez. Çünkü asrın efkârı “ben”lik üzerine kurulmuştur. Özellikle dinî hizmetlerde bulunanlar, bu “ben”liği terk etmek ile hakka hizmet edebilirler. “Ben”liğin kullanılmasında haklı dahi olsa “ben”likten vazgeçmelidirler. Büyüklüğün şanı ve şerefi budur.
Bütün güzel neticelerin önüne benlik geçer. Yol vermez. Kıl kadar ehemmiyetsiz bir mesele için ortalığı velveleye verir.
Anlattığımız mesele şahsî ve hizmete ait ilişkilerdedir. Bir makam sahibinin, makamın gerektirdiği yüksek tavırlar “ben”lik anlamına gelemez. Ama makamın gerektirdiği hal ve tavırları, evinde ve sosyal hayatta uygulayamaz. Uygularsa ne olur? Uygularsa, “bencillik”tir.
Vakar ve tevazuyu bu ölçülerde kullanabiliriz. Vakar güzel bir haslettir. Mertliktir, cesaretliliktir. Meselâ, Hz. Ömer gibi, şanlı Osmanlı Sultanı Fatih gibi. Daha da sayabiliriz...
Bir de kendimize bakalım; nefsimizi bir kenara bırakacak olursak, davranışlarımız ile bir takım şeyleri tesbit edebiliriz.
Büyük olmak, toplumda seviye ve kariyer sahibi olmak, dâvânızı ispat etmek istiyorsanız, davranışlarınız büyük bir ölçü olacaktır. Hiddet zamanında, hiddetinize gem vurabiliyor musunuz? Yanlış anlaşıldığınız zaman, yanlış işler yapamıyorsanız, işte büyüklük burada başlar.
06.07.2006
E-Posta:
[email protected]
|