Sayın Milli Eğitim Bakanımız Doç. Dr. Hüseyin Çelik, ne yaparsa yapsın bir türlü yaranamaz. Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi dersleri için yapılan onca hoşgörülü ve geniş sineli müfredata rağmen hâlâ itirazlar ve burun kıvırmalar devam ediyor. Güya bu dersler din dersiymiş, ağırlıklı olarak İslâm dini okutuluyormuş, hani ahlâk dersleri olacaktı ya, gibilerden bir sürü bahane ve yan çizmeler.
Varsayalım ki İslâm dini hiç okutulmadı, diğer dinler hakkında öğrenciye genel kültür ve kendi başına karar vermesi için temel bilgileri sunmuyor kitaptaki konular. Salt olarak ahlâk yani etik konuları işlendi. Bu durumda yine itirazlar ve çalçene muhalefetler devam edecektir. İtirazı basan ve muhalefet şerhi koyan uzmanlar(!) ve bir kısım aydınlar(!) yine de beğenmeyecektir. Çünkü, herkes bilir ki felsefenin üç ana konusundan birisini teşkil eden Etik/Estetik ve etiğin alt birimi olan Aksiyoloji başlığı altında ahlâk olgusu ve kavramı soruşturulurken görülecektir ki bu konuda da değişik ahlâk anlayışları ve ekolleri vardır.
Meselâ ahlâkın kaynağı ya da ahlâkın amacı konusunda sadece Hedonizm felsefesinin bile ahlâk görüşleri baştan başa kendi gerekçeleri içinde tartışmaya açıktır. Hazcı ahlâk da denen bu ekol, insanın zevk aldığı, hoşlandığı her şeyi ahlâkî ve normal, yani meşrû saymaktadır.
Öte yandan bir Realist ya da Rasyonalist ekole göre ahlâk kriterleri başka, bir Sensualist ya da Pozitivist ekole göre başkadır. Hepsinin amaç, kaynak ve kriterleri farklı farklıdır. Dolayısıyla hangi ahlâkın okutulacağı konusunda bile farklı yaklaşımlar ve fikir tartışmaları, hatta niza çıkacaktır.
Sokrates bile kendi çağında gençlere verdiği ahlâk anlayışından dolayı eleştiriye, hatta gammazlanmaya uğramış ve “Gençlerin ahlâkını bozuyor. Gençleri zehirliyor” diye otoriteye şikâyet edilmiştir. Neticede bu büyük düşünür, baldıran zehiriyle zehirlenerek idam edilmiştir. O günkü kafaya göre bir gerici ahlâk anlayışının başı temizlenmiş, memleket kurtulmuştur.
Bugün ahlâkın evrenselliği veya evrensel ilkelerini yakalama çabası bile hâlâ bir etüt çalışması gibi durmaktadır. Bu önemli konu bile hâlâ neticelenmemiştir. Kime göre, hangi davranış ahlâkî, hangi davranış gayrı ahlâkîdir belirlenemediği gibi, bu ahlâk felsefesinin eğer konsensüsle neticelenerek ortak payda sayılması halinde bile yaptırım gücünün ne olacağı hâlâ meçhuldür. Velhâsılı kelâm bu hamur çok su götürür.
Şimdiye kadar okutulan Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi dersleri zaten Vatandaşlık Bilgisi dersinin değişik bir versiyonu gibiydi. Yasak savma kabilinden 12 Eylül idaresince kırpılarak uygulamaya konuldu. İsteyenler o dönemin ders kitaplarını yazan muhterem hocalardan aslını temin ederek karşılaştırma yapabilirler. İman ve İslâma dair üç beş sayfa özet ve kuru bilgiden sonra ilerleyen sayfalarda bol bol bıktıracak kadar vergi verme, askere gitme, sancağa sayı, Atatürk’ün dinle laiklikle ilgili görüşleri, savurganlık, telefonla konuşma adabı, nişan ve düğün törenleri, eski Türk dinleri ve Şamanizmin faziletleri gibi bir sürü kuru bilgi ve dinle ahlâkla ilgisi olmayan şeyler vardı, hâlâ da var.
Tüm dersler en az haftada 2 saatken, Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi dersi maalesef haftada 1 saat, yani 40 dk.’lık sürede öğretilmeye çalışılıyordu. Bu bir saat bile bayramdı, seyrandı, resmî bayram provası çalışmasıydı, kar tatiliydi vesâire diye güme gidiyordu zaten. Hesap edildiğinde haftada yani 32 saatlik müfredat içinde yarım saate yani 20 dakikaya düştüğü bile görüldü. Her neyse. Bu konuda gösterilen hassasiyet, din ve ahlâk konularının çocuklarımıza daha iyi nasıl öğretilmesi amacından ziyade nasıl daha çok sulandırılır ve din olgusundan bîhaber ve lâkayt yetiştirilir kaygısından ileri gelmektedir. Yani başta niyet bozuk bize göre. Niyet iyi olmadıktan sonra ne yapsanız nafile.
06.07.2006
E-Posta:
[email protected]
|