Avrupa Müslümanlarının İstanbul toplantısının en önemli amaçlarından birisi Müslüman ulema üzerinden Müslüman kamuoyunu ‘terör aleyhinde’ yönlendirmek ve ikna etmekti. Bunun için AKP’nin iktidarda olduğu bir dönemde İstanbul’un seçilmesi de tesadüf değildi. Muslim Association of Britain yetkililerinden ve Gannuşi’nin yakın çalışma arkadaşlarından Tunus asıllı Said Fercani, toplantının gayesi ve maksadıyla alâkalı olarak şunları söyledi: “11 Eylül ve 7/7 saldırılarından sonra Müslüman mantalitesi, mantığı ve pradigmasını kavramakta zorlanan Batılı hükümet ve toplumları büyük bir korku aldı. Şimdi hem bu korkuyu izale etmek, hem de Müslümanlar arasında bu toplantılar vesilesiyle ılımlı kanatları ortaya çıkarmak ve yanlarına çekmek istiyorlar. Görebildiğim bu...”
Ve sonuç bildirisine de bu mesele damgasını vurmuş durumda. Reisu’l ulema Mustafa Çeriç’in okuduğu sonuç bildirgesinde doğrudan İslam ile terör arasında bağlantı ve irtibat kurulmasa bile organizasyonun gerisindeki fikri müdirin (yönlendirici fikir) bundan yana olduğuna eminim. Zira buna dair karineler var. Bu mesele Türkiye’de çok tartışıldı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan bu hususta terörün kaynağı olarak İslamı gören ve gösteren telkinlere epeyce direndi.
Sonuç bildirgesi üç dilde kaleme alınmış. İngilizce, Arapça ve Türkçe. İngilizcesi daha karmaşık ve komplike. Sekizinci maddesi şöyle: ‘Terörizmin her çeşidi ve şekli insanlığa karşı bir hakarettir. Hiçbir neden ve şart altında İslam terörizme ve sivillerin öldürülmesine cevaz vermez. Terörizm İslamın prensipleri ve bu prensip ve öğretilere bağlı kalan, gönlünü veren Müslüman çoğunluğun anlayışıyla da bağdaşmaz, hatta doğrudan çatışma halindedir. Bizler İslamın öğretilerini istismar ve tahrif ederek gelişigüzel ve ölçüsüz bir şekilde şiddet ve terör irtikap ederek masum komşularını ve kendisi gibi vatandaşları öldüren küçük bir azınlığın menfur eylemlerini kınıyoruz. Kur’ân ise nahak yere bir insanı öldürenin bütün insanlığı öldürmüş gibi olacağını beyan etmektedir...”
İngilizce’deki ‘unleashed violence and terror’ ifadesi meramı karşılasa bile yine de eksik kalmaktadır. Terör efradına cami ve ağyarına mani bir şeklinde tanımlanmadıkça terörü kınayan bütün ifadeler havada kalmaya mahkumdur. Zira, terör adına direnişi kınamaya vesile olabilir. Bu durumda sapla saman karıştırılıyor demektir. Muhakkak terör ile direniş birbirinden ayrılmalıdır. Burada ise bu hususta yeterince bir açıklık yoktur. Bu mânâda Müslümanların ekserisine göre Londra saldırıları terör eylemidir. Ama Irak’ta münhasıran işgal güçlerine yönelik yapılanları aynı kefeye koymak mümkün değildir.
***
Daha vahimi de şudur: Avrupa Müslümanları adına İngiliz ekolünden İstanbul toplantısına katılanlardan bazıları İslam ile terörü özdeşleştirebilmektedirler. Sonuç bildirgesinde terör kansere benzetilirken sözgelimi İngiltere’de aylık olarak yayınlanan Q News dergisi yayın yönetmeni İslam adına yapılan (ama diğer Müslümanların reddettiği) eylemleri İslami terörizm (Islamic terrorism) olarak nitelendiriyor (Bak: British Muslims, Media Guide, Ehsan Masood, Brıtish Council, 2006, S 10). Q News’ün yayın yönetmeni Fuad Nahdi toplantıya rengini veren ‘Londra uleması’ndan birisiydi. Bu bakış açısı Nilgün Cerrahoğlu gibilerini fevkalâde sevindirecektir. Dolayısıyla tavsiyelerde de dile getiren bazı hususlar konusunda diğer Müslümanların çekinceli olmalarında anlaşılmayacak bir durum yok. Sözgelimi imamların devlet nezaretinde eğitilmeleri gibi hususlar hem laiklik, hem de demokrasi ile çelişen hususlardır. Devlet imam yetiştirmez, imam yetişen okulları ancak bazı hususlarda denetleyebilir. Yönlendirmez, denetler. Toplantıya yapılan tavsiyelerde Avrupa iklimine ve kültürüne uygun imam yetiştirmek için hükümetlerle yakın işbirliği hatta ortaklık yapılması teklif ediliyordu (Tavsiye varakasında yedinci madde. Bu tavsiyelere bazı en ılımlı katılımcılar bile haklı olarak itiraz ettiler. Bu hususlarda aslında yönlendirici mekanizma ile katılımcılar arasında tam bir uyum olduğu söylenemez.
***
Terör meselesinde olduğu gibi başörtüsü meselesinde de bazı tefrit eğilimleri görüyoruz. Merhum Zeki Bedevi 7/7 saldırılarından sonra sokakta kendisini tehlikede hisseden başörtülü hanımların başlarını açarak sokağa çıkabileceklerini söylemişti. Onun ardından benzeri yaklaşımlar toplantıya katılanlar tarafından dillendirildi ve sergilendi. Sözgelimi Şeyh Hamza Yusuf ve Şeyh Abdullah Bin Beyyah aynı tavsiyeleri yapabilmekteler (The Question of Hijab These Days, Muslim-Canada.org). Elbette zaruretler mahzurları mübah kılar, ama bunu sulandırmak da doğru değildir. Bu da fetva terörü kapsamına girer.
06.07.2006
E-Posta:
[email protected]
|